TÜRKİYE’Yİ KİM UÇURUR

Bugün 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı.

Her güne, yüreği ağzında uyanmaktan; gazetelere, tv haber bültenlerine korka korka bakmaktan çok yorulduk.

Olgun bir bayram kutlamak istiyoruz.

Bundan 42 yıl önce İstanbul Taksim Meydanı’ndaki kutlamalar sırasında çevre binalardan açılan ateşle 34 kişinin öldüğü, 200’den fazla kişinin yaralandığı “1977 Kanlı 1 Mayıs“ı, kulağımıza küpe olsun.

Bu dilekte bulunurken işçilerimizin, anayasal /yasal gösteri ve direnme özgürlüğünüsonuna dek kullanmaktan kaçınmalarını istediğimiz sanılmasın.

Hak verilmez, alınır.

Çoğulcu demokrasilerin olmazsa olmazı bu.

Örneğin, son olarak yaşanan ekonomik bunalımın faturası yine dar gelirli kesimlere kesilirken işçinin kıdem tazminatına el uzatılmaya çalışılması kabul edilebilir bir şey değil.

Zaten, 1 Mayıs’ın tarihçesi de ’emekçinin hak arama’ mücadelesiyle başlıyor. 1880’lerde, ABD’deki iç savaşın yol açtığı ekonomik bunalım, işçi ücretlerinin düşürülmesiyle karşılanmaya çalışıldı. 1 Mayıs 1886’da 350 bin işçi greve çıktı. Eylemcilerin üzerine ateş açıldı, onlarca işçi öldü, işçi liderleri idam edildi, binlerce işçi işten çıkarıldı.

İŞGAL ALTINDA BAYRAM

Türkiye’de ise ilk 1 Mayıs, Osmanlı dönemi İzmir’inde, 1905’te kutlandı. En dikkat çekici 1 Mayıs Bayramı ise 1920 yılında, düşman işgali altındaki İstanbul’da yapıldı. İşçilerimiz, işgal yönetiminin ve Osmanlı hükümetinin ağır baskılarına karşın “Bağımsız Türkiye”pankartı taşıyarak Haliç’ten Beyoğlu’na dek yürüyebildiler.

1923 İktisat Kongresi‘nde 1 Mayıs, “Amele Bayramı” adıyla yasalaştı. Daha sonraki yıllarda kutlamalar uzunca bir kesintiye uğrasa da 1935’te “Bahar Bayramı” olarak resmî dinlenceye dönüştürüldü…

GALEANO’DAN 1 MAYIS DERSİ

Şimdiye değin 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı hakkındaki en güzel yorumu, Uruguay’lı yazar Eduardo Galeano’nun bir kitabında (*) okuduk. Yöneticilerimiz, ülkeyi olumlu anlamda “uçurma” sözü vermişken bir yandan son yerel seçimde belediye başkanı seçilen ancak belediye meclisindeki muhalif çoğunluğu nedeniyle “topal ördek” diye nitelendirilen; öte yandan, “Türkiye ittifakı”ndan söz edilirken sürekli hırpalanarak dışlanmaya çalışılan siyasetçilerimizi (şaşırtıcı biçimde) kapsadığı düşüncesiyle Galeano‘nun bilge işi yorumunu aktarıyoruz:

Paylaşılan uçuş teknolojisi: Birinci ördek uçuşu başlatıyor ve ikinciye yol açıyor; üçüncünün enerjisi dördüncüyü kaldırıyor; dördüncü beşinciye yardım ediyor ve beşincinin gayreti altıncıyı itiyor, o rüzgârı yedinciye geçiriyor…

En öndeki ördek yorulunca yerini, gökyüzünde çizilen bu V şeklinin en ucuna geçecek olan diğerine bırakıp kendisi grubun en arkasına geçiyor. Arkadakiler ve öndekiler, hepsi dönerek yer değiştiriyor ve hiçbiri de ne kendini süper ördek zannedip hep en önde ne de en güçsüz ördek zannedip hep en arkada uçuyor.”

1 Mayıs, hepimize kutlu olsun.

 

DİL YANLIŞLARIMIZ

Tv’de izlediğimiz kimi yabancı filmlerin Türkçe çevirileri, dil yanlışından geçilmiyor. Belirli aralıklarla yayımlanan bu filmlerden biri, gerilim dozu yüksek, iki Oscar’lı bir polisiye olan “Los Angeles Sırları” (L.A. Confidential).

Curtis Hanson’ın yönettiği filmde uydurma bir sözcük, onlarca kez yineleniyor:

“Gammazcı”

Söz getirip götüren, kovcu, anlamındaki Arapça kökenli sözcüğün doğrusu elbette “gammaz”.

Aynı filmin bir sahnesinde, polis şefi yüzbaşı, Russel Crow‘un canlandırdığı dedektife şöyle diyor:

– Senin görev dışı ‘yetkinliklerin’ var. Benim de

Herhâlde “yetkilerin” demek istiyor; çünkü “yetkinlik” olgun, kâmil olma; mükemmeliyet, demek.

Bir başka sahnede de Guy Pearce‘in oynadığı başroldeki polis şunu söylüyor:

– ‘Toplu katliamdan’ onlar sorumlu değildi. 

“Katliam” zaten toplu öldürme, demek değil mi!

KÖR, KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

Kimi tv kanallarımız da izleyicilerine hem indirimli hem de taksitli olarak kitap setlerisatıyor. Bu çok değerli kültür hizmeti için kendilerini kutluyoruz.

Ama, kanallardan biri, kitap kampanyalarını ekranda duyururkenki bir özensizliğiyle kendi hizmetine gölge düşürüyor.

Söz konusu kanal, kampanya kapsamında Ali Güler’in yazdığı “Atatürk ve Beytülmâl”kitabını da satıyor. Ekrandaki tanıtımlarda kitabın içeriği, “Atatürk’ün para ve malla ilişkisi…” olarak sunuluyor.  Büyük Önder’in tüm devlet insanlarınca örnek alınası tokgözlülüğünü anlatan değerli bir kitap olduğuna hiç kuşku yok.

Daha önce de izleyici olarak uyarı görevimizi yapmıştık, yineliyoruz:

Arapça ‘ev’ anlamındaki “beyt” ve ‘servet’ anlamındaki “mal”dan oluşan “beytülmâl; devlet hazinesi” demek. Sözcük, son hecesi uzun ve son sesi ‘l’ ince olarak ‘beytülmaâl’ diye okunması gerekirken bu kanalın ekranında sürekli ‘kısa a’ ve ‘kalın l’ile sesletiliyor. Kitabın ekranda gösterilen kapağında, iri puntolarla yazılı “Beytülmâl”başlığındaki ‘a’nın üzerinde düzeltme imi (şapka) olmasına karşın, her gün en az onlarca kez yanlış sesletim sürdürülüyor. Bu kanalın üst düzey yöneticileri arasında kültüre, yazına, şiire, dolayısıyla da Türkçemize çok önem verdiğini dile getiren, ekranda zaman zaman yazın ustalarını da ağırlayan bir gazeteci olduğu hâlde…

Mum, dibine ışık vermiyor mu diyelim?..

 

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

-Tecavüzcü-

Din- dar!

Mezhep çoook geniş.

 

(*) Eduardo Galeano; Ve Günler Yürümeye Başladı, Sel Yayıncılık, 4. baskı, 2012, sayfa 143