ASLAN (!) UYANDI KAPIYA DAYANDI

İsrail, Tevrat’tan esinlenerek koyduğu adla, bu kez de İran’a karşı “Yükselen Aslan Harekâtı”na girişti.
Tevrat’ın ilgili bölümünde, “Aslan uyandı… köpek sürülerini yok edecek.” deniliyormuş.
Buradaki “aslan” (!), ülkesinde dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve rüşvet alma suçlamalarıyla açılan üç ayrı davanın sanığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmalı.
Güney Afrika’nın (keşke Türkiye’nin olabilseydi) şikâyetiyle Gazzeli Araplara, kadın – çocuk demeden ‘soykırım’ uygulamaktan Lahey Adalet Divanı’nı boylaması cabası!
‘Köpekler’le kastedilen ise herhâlde Irak, Libya, Somali, Sudan, Lübnan ve Suriye’nin ardından ‘ele geçirilecek’ Müslüman ülkelerden ‘sonuncusu’ olduğu iddia edilen İran…
Hiç kimsenin, hiçbir ulusun dinsel inancına, kutsal kitabına dil uzatılmasını doğru bulanlardan değiliz.
Ama böylesine hasmane yaklaşım, halt etmenin İbranicesi!
Her ne kadar Netanyahu İsrail’indekine benzer biçimde, İran’ın 46 yıldır Mollalar’ın ‘dinci faşizmi’ ile yönetildiği gerçeği ortada olsa da.

ORDU İLE OYNAMAK!

Molla kafasının iş başında olduğu ülkelerde ‘asker korkusu’ kol gezer. İşte, İran’da da köktendinciler, ‘sekiz bin yıllık’ köklü (Pers) tarihi olan ulusal orduyu güçsüzleştirip kurdukları ‘Devrim Muhafızları Ordusu’ ile sanırız ‘arkalarını sağlama aldıkları’nı düşünmüşlerdi.
Ancak…
* İsrail’in, başkent Tahran’a geçen yılın Ağustos’unda yaptığı nokta harekâtıyla HAMAS’ın Siyasî Büro Başkanı İsmail Haniye’yi öldürmesine engel olamadılar.
* Bu suikasttan iki ay sonra Ekim’de düzenlediği -yine dinsel kılıf giydirilmiş- hava saldırısı “Tövbe Günleri Operasyonu”na da karşılık veremediler.
* Biz bu satırları yazarken süren “Yükselen Aslan Harekâtı”nda İsrail, İran Genelkurmay Başkanı’nın da aralarında bulunduğu üst düzey ordu komutanlarının hemen tümünü yok etti.
* İran, bu kez füzeler ve İHA’larla karşılık verip İsrail’in güvenlik şemsiyesi Demir Kubbe’yi belli ölçüde hasara uğrattı ama savaş sürerse uzun erimde başarılı olmasının çok zor olduğu yorumları yapılıyor.
* Ekonominin rayından çıktığı ülkelerde ahlaksızlığın da kılcal damarlara dek girip asıl çöküşe yol açtığı biliniyor. İran’da, İsrail ulusal istihbarat teşkilatı Mossad’ın satın aldığı vatan hainlerinin ‘mebzul’ miktarda olduğu belirtiliyor.

YALANLAR, YALANLAR…

İran, son 13 yıldır ABD ve öteki Batı ülkelerince uygulanan ambargoyla büyük ekonomik açmaza sürüklenmişti.
Rusya ve Çin yaptırımlara uymayarak İran için nefes borusu oldular.
Ambargoda açıklanan gerekçe, ‘nükleer silah üretme kapasitesinin önüne geçmek’ti. Şimdi, İsrail’in yeni saldırısında da aynı savlar yineleniyor.
Oysa, İran’ın nükleer çalışmaları, uluslararası denetime açık!
Dünya egemenleri için deyim yerindeyse bölgemizde tarihle çelik çomak, dolayısıyla da halkların yazgısıyla oynamak çok basit.
Irak’ı paramparça hâle getirip lideri Saddam Hüseyin’i idam ederken öne sürülen ‘nükleer silah’ bulundurduğu savı, daha sonra fos çıkmamış mıydı?
(Tuhaf bir başka benzerlik; İran’ın sürekli nükleer denetimden geçmesi gibi, bizde de defalarca Sayıştay denetiminden geçip ‘tertemiz’ çıkmış CHP’li belediyelerin, ‘gözünün üstünde kaşın var’ suçlamalarıyla vicdanlara sığmayan tutuklamalara sahne olması.
Bu arada, 4,5 aydır zırvadan ibaret suçlamalarla cezaevinde tutulan Zafer Partisi lideri Prof. Dr. Ümit Özdağ, dün nasılsa tahliye edildi de adaletin geç ve güç gelenine bile sevindik! Darısı, Ekrem İmamoğlu ile öteki tüm siyasal tutsakların başına!)

BİZİ NE BEKLİYOR

Peki, korkulan olur da Irak ve Suriye’den sonra öteki sınır komşumuz ‘İran düşerse’ biz ne yaşayacağız?
Türkiye’yi yönetenler, göçmen seviyor; yeter ki gelenler ‘din kardeşlerimiz’ olsun!
Kimileri buna “Hicret” gibi kutsal bir anlam bile yüklüyorlar.
Hele şimdi içeride oy oranları sürekli düştükçe ‘seçmen dışalımı’ umuduna daha da sarılmaları olasıdır.
Kimi dış politika uzmanları, Doğu ve Güneydoğu sınırlarımızın yıllardır mayınlardan ‘özenle’ arındırılmasının da aynı amaca yönelik olduğunu söylüyorlar.
Ülkemizde, sayısını hiçbirimizin tam olarak bilmediği savaş kaçaklarına kitlesel olarak İranlılar eklenir mi?
Ne yazık ki uzak bir olasılık gibi görünmüyor.

KÜRESEL ENERJİ SAVAŞI

Altında, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) yatan, onun da ardında “küresel enerji savaşı” bulunan kanlı oyunları, bizim gibi Atatürk’ün ‘tam bağımsızlık’ ilkesini çoktan unutmuş bir ülke, olabildiğince az hasarla atlatır, umarız.
Ancak, Emekli Tuğamiral Cem Gürdeniz (doğ. 1958), Türkiye Boğazları ile ilgili bir tehlikeye dikkat çekiyor.
Gürdeniz, “Mavi Vatan” kavramının isim babasıdır, biliyorsunuz.
Türkiye’de ‘ulusal sorunlara sahip çıkan’ aydın / kahramanlar cezasız bırakılmıyor.
2011 yılında, köktendinci terör örgütü FETÖ’nün TSK’ye karşı yürüttüğü Balyoz Davası’nda Gürdeniz, 18 yıla hüküm giymişti. 2014’te AYM’nin verdiği ‘yeniden yargılama’ kararı sonucu, 2015 yılında beraat etmişti.
Değerli stratejist, ‘topun ağzındaki İran’ın kontrolünde bulunan Hürmüz Boğazı ile Yemen’deki Bab el-Mendeb ayrıca Malakka Boğazı’nın, dünya enerji ticaretinde hangi gelişmelere gebe olabileceğine dikkat çekiyor:
* “ABD’nin başta Japonya olmak üzere Pasifik’teki en önemli müttefikleriyle, en ciddi rakibi Çin’e Körfez ham petrolü buradan (Hürmüz Boğazı) geçmektedir. (1)”
* “Hint Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na ve Güney Çin Denizi’ne geçişi sağlayan, Tayland, Malezya, Endonezya ve Singapur kıyılarıyla çevrelenen Malakka Boğazı, gelecekteki Amerikan – Çin çatışmasında Çin’in yumuşak karnıdır. Zira, Çin dış ticaretinin ve ham petrol ithalatının büyük bir bölümü burayı kullanmaktadır. (2)”
* Ve Gürdeniz’in bizim için doğrudan yaşamsal önemi olan bir saptaması:
“(Türkiye) Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 19. maddesi gereğince NATO gemilerinin kuzeye çıkmalarına izin vermemektedir. (…) ABD için gerek Rusya ve Çin’in çevrelenmesi gerek deniz ticaretinin engellenmesi yönüyle kritik olan Hürmüz, Malakka, Bab el-Mendeb’den sonra en önemli boğazın Türk Boğazları olduğunu söyleyebiliriz. (3)”
Eyvah!..

DİL YANLIŞLARIMIZ

Bir tv kanalındaki tartışma izlencesinde, ekrana yazılan başlık (KJ):
“Turbun Büyüğü, Şimşek’li Fotoğrafta – Maliye Bakanı ‘İhale Kralı’yla Aynı Karede Ne Arıyor?”
Bu başlıkta iki yazım (imla) yanlışı var:
1- Farsçadan dilimize girmiş “turp” sözcüğünün son sesi ‘p’, ünlü harfle başlayan ek aldığında yumuşayıp ‘b’ olmaz.
Doğru yazım:
turpa, turpu, turpun…
2- “-li” yapım eki, genellikle adları sıfata dönüştürür. Oysa, başlıkta geçen “Şimşek”, aldığı ‘ -li’ ekiyle sıfata dönüşmüyor; ad olma özelliğini koruyor.
Doğru yazım:
… Şimşek’li…

MÜTEVAZİ / MÜTEVAZI

Medyamızda sıklıkla düşülen bir dil yanlışına, eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica’nın ölüm haberlerinde de rastladık.
Şöyle:
“Mujica’nın mütevazi bir yaşam tarzı vardı.”
Son sesi ‘-i’ olan Arapça kökenli “mütevazi; birbirine koşut (paralel)” anlamına gelir.
‘Alçakgönüllü’ demek olan yine Arapça kökenli sözcüğün son sesi ise ‘-ı’dır; “mütevazı”.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Plevne kahramanı
Gazi Osman Paşa,
Kabrinde ters döndü;
Adı verilen ilçedeki
İrade gasbı bayramını (!)
Gördü, kahrından öldü!

1) Cem Gürdeniz; “Avrasya’da Jeopolitik Hesaplaşma”, Kırmızıkedi Yayınları, 2 basım, Nisan 2025, sayfa 34 -35
2) A.g.y. sayfa 35 – 36- 37
3) A.g.y. sayfa 37 – 38