Kimi insanlar (ve de kurumlar) üzerinde “Tehlike anında kırınız!” yazısı bulunan ama kırılmaz camlarla kaplı, korunaklı mahfazalara benziyor.
Babıâli’nin en renkli kişilerinden İlhan Banguoğlu (1927 – 2018) öyle biriydi. Şimdiki adıyla SGK’nin Samatya’daki İstanbul Hastanesinde tedavi gördüğü sırada, yatakta olması gerekirken koridora çıkan rahmetlik İlhan Ağabeyi bir hastabakıcı yüksek sesle uyarır.
Ancak, uyarıyı birkaç kez yinelediği hâlde İlhan Ağabey oralı olmaz. Bunun üzerine yanına gidip kolundan çeken hastabakıcı:
— Sana söylüyorum, duymuyor musun? der.
Rahmetliğin kurumlu, gururlu kişiliğini bilenler, yanıtını da kolayca tahmin edebilirler:
— Bana söylüyor olamazsın; çünkü sen benimle böyle konuşamazsın!
Milliyet’in, basın şehidi Abdi İpekçi dönemindeki Yazıişleri müdürlerinden olan İlhan Banguoğlu’nun bu anısını kendisinden dinlemiştik. -Babıâli’de, çalışanlarıyla birlikte yemek yiyen tek genel yayın müdürü olan, alçakgönüllü- Abdi Bey ile meslekî açıdan çok şey öğrendiğimiz İlhan Ağabey’in, kutsal ışıklar içinde huzurla uyumalarını diliyoruz.
‘ÖLÜMÜNE’ KİBARLIK!
Benzer bir olgunun bu kez vahimiyle, John Fowles’in beğeniyle okuyup zaman zaman alıntı yaptığımız “Daniel Martin” adlı romanında (1) karşılaşmıştık.
“Fransız Afrika’sında bir İngiliz, gölde, timsahların olduğu bir yöne doğru yüzüyor. Kıyıdaki, İngilizce bilen bir yerli bağırıyor ona. ‘Geri dön! Tehlike! Hemen geri dön!’ İngiliz bunu duyuyor, etrafına bakınıyor, zenci tekrar bağırıyor. Fakat İngiliz hiç aldırmıyor. Yüzmeye devam ediyor. Ve timsahlar onu yiyor.”
Olayın böylece kapanacağı düşünülebilir mi!
Timsahlara yem olan gariban bir yerli (tarla ya da ev zencisi) olsa tabii ki kimse umursamazdı. İngiliz belki de bir asilzadeydi (2) ki -argo deyişle ülkesiyle ‘papaz olunmaması’ için- olayın soruşturulmasına apar topar başlanıyor.
Adamın neden uyarıları umursamadığına yanıt aranıyor. Bu konuda bilirkişi olarak da ülkedeki bir başka İngiliz’in görüşüne başvuruluyor.
— Yerli, uyarıyı hatalı bir dille yapmıştır, diyor İngiliz bilirkişi.
— Öyleyse monsieur, böyle bir talihsiz olay tekrar yaşanmasın diye bize bu seslenişin doğrusunu söyler misiniz?
İngiliz çok derinlemesine düşünüyor, taşınıyor, sonra diyor ki:
— Bir mahzuru yoksa geri döner misiniz efendim? Lütfen!..
‘BEKLEDİM DE GELMEDİN…’
Bu olayı biz, CHP’nin kendisini 31 Mart 2024 seçimlerinde birinci parti yapan ‘halktan beklentisine’ benzettik…
Sanki insanlarımızın, yeterince dikkate alınmak için yoksulluktan inim inim inleyip feryat etmek yerine, İngiliz aristokratlarının ‘steril’ dilini kullanarak CHP’den yardım istemeleri gerekiyormuş gibi…
Örneğin, tarım üreticisinden beklenen:
— Efendim, TÜİK’in temmuz ayı enflasyon verilerine göre fiyatta en çok artış, yüzde 58’le sebze ve meyvede görüldü. Bizimse her gün binlerce ton ürünümüz çöp oluyor. Lütfedip de bunları halka ulaştırmamız ya da ihraç edebilmemiz için bize önayak olabilir misiniz?
Öğrenci velisinin son çırpınışı:
— 9 Eylül’de okullar, Cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş ölçüde ‘gericiliğe’ açılacak. Devlet okullarının tümü imam hatipe dönüştürülüyor; nasılsa atanabilmiş öğretmenlerimiz de yerlerini tarikatçılara bırakıyor. Medet ya CHP!
— Gelin, ülke ölçeğinde bir ulusal eğitim protestosu düzenleyelim. Bu arada fahiş zamlar yapan özel okul sahipleriyle görüşün, ücretleri ödenebilir düzeye çeksinler ki çocuklarımız için eğitim seçeneği olsun. Yoksa okutamayacağız canım efendim!
Çalışanlardan, temel anayasal haklarıyla ilgili engellemelere tepki:
— Bugünkü iktidar geldiği zaman ülkemizde sendikalaşma oranı yüzde 58’di. Şimdi, en iyimser öngörüyle yüzde 11. Yalnızca yüzde yedimiz toplu sözleşmeden yararlanabiliyoruz. Sendikaya kaydolununca kendimizi kapının önünde buluyoruz. İşveren sendikalarıyla bir araya gelip bize örgütlenme özgürlüğü konusunda güvence sağlayın, CHP’nin ey yüce gönüllü hanımefendileri, beyefendileri!
BÖL, PARÇALA, AĞLA!
Liste, iş cinayetlerine kurban giden çocuklarımızdan, şiddet mağduru kadınlarımıza; esnafımızdan, emeklimize; ağacı, suyu, doğası yok edilen kırsal kesim insanımızdan, sokak köpeklerinin ‘yasal’ kıyımıyla kahrolan hayvanseverlerimize değin görülmedik boyutlarda uzayıp gider…
Acı tabloyu yeterince içselleştiremediğini düşündüğümüz CHP yönetimine naçizane önerimiz, halkın kendisini tek umut olarak görüp oy oranlarını sürekli artırdığına, böylece iktidar partisi ile aralarındaki makasın açıldığına fazla güvenmemesi.
Yoksa, güvenilen dağlara kar yağdığına çok tanık olduk.
Bu anımsatmaya koşut olarak yapmaya çalıştığımız timsah iğretilemesine (metafor) gelince…
Timsahlar, bildiğimiz kadarıyla ‘çenesi en güçlü’ canlılardır. Avlarını kapar kapmaz iki yüz kilogramlık bir kuvvet uygulayarak bölüp parçalar, ‘ağzına layık’ küçük parçalara ayırarak mideye indirirler.
Devamını biliyorsunuz;
Sonra da oturup ağlarlar.
DİL YANLIŞLARI
Tv kanallarının, bilgi yarışması adı altında sergiledikleri ‘dil bilgisizliğini’ zaman zaman konu ediyoruz.
Bu izlencelerden biri de “Ben Bilirim” diye iddialı bir adla yayımlanıyor.
Yarışmanın 8 Ağustos 2024 gecesi ekrana getirilen bölümdeki sorulardan biri, “Yüksek düzeydeki devlet insanlarının kurduğu büyük meclis”ti.
Yanıt: Divan.
Arapçadan dilimize giren bu sözcüğün ilk hecesi uzun okunur. Ama, yarışmanın sunucusu her iki heceyi de düz okudu.
İnternet sürümü olan Türkçe sözlükler, içerdiği sözcüklerin sesletimine (telaffuz) de yer veriyor. Yeter ki siz, beş saniye vakit ayırıp zahmete katlanın!
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Kurucu Ata’sından belli
Uygarlıktır, cibilliyeti (3)
CHP’nin dikili ağacı:
Türkiye Cumhuriyeti.
1) John Fowles; “Daniel Martin”, Ayrıntı Yayınları, Türkçesi: Süha Sertabiboğlu, 2021, İstanbul, sayfa 679
2) Arapça “asil” ile Farsça “-zade”den oluşan “asilzade”nin Türkçe sözlüklerde karşılığı “soylu” olarak geçiyor. Oysa, Osmanlıca ya da yabancı sözcüklere öz Türkçe karşılık önerilirken bizce ‘karşıt anlamlılar’ da dikkate alınmalı. Burada önerilen “soylu” sözcüğünün karşıtı, “cibilliyetsiz, dejenere” gibi hakaret anlamları içeren “soysuz”dur.
3) Cibilliyet: (Huy ve ahlak bakımından) Yaradılış, maya.