2000’lerin ilk çeyreğini, bugün girdiğimiz yeni yılla bitireceğiz.
Ömrümüz yeterse…
Orhon M. Arıburnu (1920 – 1989) bir şiirinde , “Dünya döndükçe / Umut fakirin ekmeği / Ye Memet ye…” diyordu ama…
İktidar ve bileşenlerinin dışında, 2025 yılı için umutlu olan kimseyi pek göremiyoruz.
Ne diyelim? Bizim yine de bir ‘umudumuz’ var:
Hepsinin yanılması!..
“Du bakalı n’olecak?”
A’DAN Z’YE ‘DÖKÜLÜYOR’!
2025’te başat sorunumuz, ulusal eğitimin iç karartıcı bir duruma sokulmuş olması.
Ordumuz, Atatürk’ün teğmenlerinden; okullarımız da Atatürk’ün öğretmenlerinden tamamen soyutlanabilir mi?
Bir mizahçı – adını anımsayamadığımız için bizi bağışlasın- “Eğitim sistemimizde iki önemli eksik var…” diyor ve ekliyordu:
“1- Eğitim… 2- Sistem!..”
Yeni eğitim – öğretim izlencesi (müfredat), “millî – manevi değerler” yanıltıcı görüntüsünün altında -şimdi de ‘akademi’ denilen ne idüğü belirsiz bir oluşuma yönelinerek- çağdaş eğitim biliminden (pedagoji) koparılırken…
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) yeni yılda 300 bini aşkın öğretmene, sınava sokmadan uzmanlık ya da başöğretmenlik ünvanı verecek. Kimin başöğretmen, kimin son (!) öğretmen yapılacağına hangi ölçütlerle karar verileceğini öğrenebilecek miyiz? Bakan’ın kendi açıkladığı ‘tarikat severliği’, öğretmen ünvanı belirlemede rol oynamayacak mı?
Bir soru daha:
2023 yılı rakamlarıyla “sözleşmeli” olarak çalıştırılan 45 bin 654 öğretmenlerimize en az (asgari) ücretin altında aylık -o da sık sık ödemesi aksatılarak- verilmeye devam edilecek mi?
Yani, 22 bin 104 liranın bile altında?
“Du bakalı n’olecak?”
ADALET ÇIĞLIKLARI KARŞILIKSIZ
İçinde bulunduğumuz ikinci acıklı durum, adalet.
Daha doğrusu, kör kör parmağım gözüne, sanki her gün biraz daha artarak süren adaletsizlik.
2024 Kasım’ına göre, ülkemizde yıllık enflasyon yüzde 47,09. TÜİK’in rakamlarıyla…
ENAG’a göre ise yüzde 86,76.
Ama, geçen hafta saptanan en az ücretteki artış oranı, yalnızca yüzde 30.
Dünyada eşi, benzeri olmayan bir nedenle…
Söz konusu artış, yaşanan enflasyona değil, T.C. Merkez Bankasının 2025 yılı için “beklenen enflasyon hedefi olan yüzde 21’e göre” hesaplanmış.
Öte yandan hükümet, halktan toplayacağı vergilere yüzde 44 zam yapıyor.
“Du bakalı n’olecak?”
AÇ VE AÇIKTA OLMAK
Adaletsizliğin bir ‘yakıcı’ boyutu da gelir dağılımındaki dengesizlik.
TÜİK’in dört gün önce, 27 Aralık 2024’te yaptığı açıklamaya göre, üst düzey yüzde 20’lik grubun ulusal gelirden aldığı pay yüzde 48,1 olurken ‘alttaki’ yüzde 20’lik kesimin payı sadece yüzde 6,3.
Bu açıdan Türkiye, birçok Güney Amerika ile Afrika ülkesinden bile geriye düşmüş durumda.
Emeklilerin durumu, Allah’a kalmış.
Sefalet ücreti olan 22 bin 104 lirayla kış koşullarında geçim savaşı verecek yurttaşlarımız, çalışan nüfusun neredeyse yüzde 70’i.
Üstelik, ‘bunu bulduğuna şükretmesi istenen’ emekçiler, insanca yaşam koşullarına yaklaşabilme umuduyla sendikalı olunca kapının önüne konuluyor.
Toplu sözleşme yapabilenlerin oranı, yüzde yedi.
Önerilen ücret zammını ve öteki olanakları yetersiz bulup yasal hakkını kullanarak greve gitmek isteyenler, “ulusal güvenlik” (?) gerekçesiyle engelleniyor. Engel, AYM ‘kaldırılsın’ dese de kaldırılmıyor.
İnsanlarımız, temel yaşamsal gereksinim olan “karnını doyurmak ve barınmak”tan önemli ölçüde yoksun.
Göstergeler moral bozucu:
BM Gıda ve Tarım Örgütü “FAO”nun 2024 Temmuz verilerine göre, dünyada gıda fiyatları son bir yılda yüzde 2,1 düşmüş. Türkiye’de ise yüzde 68’i aşan oranda yükselmiş.
Ev ve işyeri kiralarındaki artış da akıl havsala sınırlarını zorlayacak denli yüksek.
Konut sahibi olmak ise artık hayal bile değil.
BestBrokers.com’un (1) yeni bir yazanağına (rapor) göre, dünyada çalışanların ev satın alabilme olanakları sıralamasında Türkiye, sondan ikinci.
Ülkemizde bir emekçinin konut sahibi olabilmesi için 52 yılı aşkın süreyle birikim yapması gerekiyor. Yarım yüzyıldan fazla!
Bizim arkamızdan, çalışanın 57 yıllık birikim zorunluluğuyla Nepal geliyor.
İktidarın gündeminde ise dar gelirlinin erişebileceği konut yapmaktan daha öncelikli söylem olarak “Suriye’yi imar etmek” var.
“Du bakalı n’olecak?”
‘CHP FOBİSİ’ NELER YAPTIRIYOR
Adaletsizlik deyince adını, ülkemizde ‘kurucusu’ olduğu cumhuriyetten alan, “Atatürk’ün CHP’si”nin hedef tahtasına konulduğunu görmemek mümkün mü!
Son olarak İstanbul’un nefes borusu Belgrad Ormanı’na, polis / jandarma ordusuyla girilip İBB tabelaları söküldü. Rant semizi kedilere taze ciğer mi?..
Özellikle de Ekrem İmamoğlu’nun, halkın gözünde daha fazla prim yapmaması için 16 milyon İstanbulluya götürdüğü örnek belediye hizmetleri bir bir engellenmeye çalışılıyor.
SGK’nin toplam alacakları içinde belediyelerin payı yalnızca yüzde 2,7 ama “Silkeleyin!” buyruğu gereği, CHP’li Beyoğlu Belediyesine haciz uygulandı. Yangından mal kaçırır gibi!
Bakan Işıkhan, geçen hafta “En borçlu belediyelerin CHP’liler olması, bizim suçumuz mu?” derken rahat görünme çabasındaydı.
Oysa en borçlular, 31 Mart 2024’teki seçimlerde AKP’den CHP’ye geçen, başta Kocaeli, Samsun, Kayseri, Gaziantep… gibi belediyeler. Bunu biz söylemiyoruz; Hazine ve Maliye Bakanlığının verileri gösteriyor.
“Du bakalı n’olecak?”
AZİZ NESİN ÖYKÜSÜ
Yazımızın başından beri yinelediğimiz “Du bakalı n’olecak?” sözü de neyin nesi? diyecek okurlarımıza…
Efendim, bu bir Aziz Nesin öyküsüdür (2).
Varsıl bir Arap olan Ebul Fatık, İstanbul’da 17 yaşındaki güzeller güzeli Türk kızı Necmiye ile evlenir. Adam yaşlı ve çirkindir. Nesin’in anlatımıyla “aptaldan bir parmak daha saf” Necmiye, parası için onunla başgöz edilmeye rıza gösterir. Nişantaşı’nda lüks bir daireye yerleşirler. Adamın ‘kapattığı’ Necmiye, zamanla sıkılıp tek başına sinemaya gitmek ister. Kıskanç koca, gösterimdeki tüm filmleri önce kendisi görüp Necmiye’nin hangisini izleyebileceğine karar verir; “Hz. Ömer’in Adaleti”. Sinemaya giden genç kadın, akşam kocası eve dönünce o gün yaşadıklarını kendisine anlatır. Adamın biri kendisini takip edip karanlık sinema salonunda “Necmiye’nin orasını burasını kurcalamıştır.” Arap koca, yarım yamalak Türkçesiyle merakını dile getirir: “Du bakalı n’olecak?” Necmiye’ye ilgisi bu kadarla kalmayan yabancı adam, genç kadını evine kadar izleyip onunla birlikte dairesine de girmiştir. Ebul Fatık’ın tepkisi aynıdır: “Du bakalı n’olecak?” Tabii ki adamla “aptaldan bir parmak daha saf” Necmiye arasında olanlar olmuştur!
Emeklilerin vakit öldürdüğü bir çayevinde, yukarıdaki öyküyü anlatan kişiye, anlatma nedenini sorarlar.
Adamı yanıtı:
“Her gün burada laflayıp laflayıp da sonunda ‘Dur bakalım, n’olacak?’ diye merak edip soruyorsunuz ya, işte sizi meraktan kurtarmak için ne olacağını anlattım.
Çayevindekilerden bir kahkaha kopar. İşçi emeklisi ekler:
— Velakin hiç mühim değil.”
Benzetmede hata olmaz.
Her şeye karşın yeni yılın ulusça hepimize sağlık, erinç, barış getirmesini diliyoruz.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Köktendinci taş kafalar
Önümüzde Çin Seddi;
Son marifetleri yılbaşı
Avuntumuzun bile reddi!
1) euronews’ta 27 Aralık 2024 günü yayımlanan Doloros Katanich – Begüm Tunakan imzalı haber.
2) Aziz Nesin; “Nah Kalkınırız – Öyküler”, Nesin Yayınevi, sayfa16-22