İstanbul’un Esenyurt ilçesi Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in eşi Selma Hanım, geçen çarşamba sabahı maazallah ‘Sibirya Histerisi’ geçirse kimse şaşırmazdı.
Sabahın saat 06’sında eve gelen polisler, onun “Ben uyandırayım.” demesine aldırmadan yatak odasına girerek eşi Ahmet Özer’i gözaltına aldılar.
Ev baskınıyla eş zamanlı olarak polis Esenyurt Belediyesine, bekçiden anahtarı isteyerek açmak yerine kapıyı kırarak girdi ve Başkan’ın odasını aradı.
Aradıklarının, Prof. Dr. Ahmet Özer’in “PKK terör örgütü ile ilişkisinin kanıtları” olduğu sonradan anlaşıldı.
ÇORAP SÖKÜĞÜ…
Yeni haftaya da DEM Partili Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerinde halkın seçtiği başkanların görevden alınarak yerlerine kayyım atandığı haberiyle uyandık.
İçişleri Bakanlığının konuya ilişkin açıklamasında, “üç belediye başkanı hakkındaki terör örgütü üyeliğinden aldıkları cezalar ile aynı suçtan sürdürülen soruşturmalar”, görevden el çektirmeye gerekçe gösterildi.
Ama, CHP lideri Özgür Özel’in dediği gibi, yedi ay önceki yerel seçimlere belediye başkan adayı olarak katılmalarında bir sakınca görülmeyip kendilerine neden savcılıkça “iyi hâl kâğıdı” verildiği sorusunun yanıtı alınamadı.
Haberlerden en ilginci (!), barışçıl tutumu bilinen deneyimli siyasetçi Ahmet Türk’ün (doğ. 1942) -kendi kara mizah yaklaşımıyla-
Mardin Belediye Bakanlığı görevinden üçüncü kez alınarak ‘dünya rekoru’ kırmış olmasıydı!
Mardin ve Batman belediyelerine bu iki ilimizin valileri, Halfeti’ye de ilçe kaymakamı ‘kayyım’ olarak atanıp iktidarın geleneği bozulmadı.
Elbette, Esenyurt’a da… “PKK / KCK üyeliği” gibi ağır bir suçlamayla tutuklanan Prof. Dr. Ahmet Özer’in koltuğuna Beyoğlu Kaymakamı, gece İstanbul Vali Yardımcısı yapılıp sabah Esenyurt Belediyesine atanarak oturtuldu.
Bir milyona yaklaşan nüfusuyla İstanbul’un en kalabalık ilçesinin çiçeği burnunda ‘kayyım’ını biz, kaymakamlık binasında CHP’li Beyoğlu Belediyesine ayrılmış olan, engelli yurttaşlara da hizmet verilen birimi birkaç ay önce boşalttırmasından tanıyoruz.
AHMET ÖZER KİMDİR
CHP’li Başkan Ahmet Özer (1960 doğ.) ,1986 yılında Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümünü birincilikle ve bir dönem erken bitirmiş; aynı üniversitenin Sosyoloji Bölümünde yan dal olarak öğrenim görmüş parlak bir beyin. Hem siyaset felsefesi hem de toplumbilim (sosyoloji) profesörü. Kırka yakın kitap yazmış. Yerel yönetim deneyimi de var; Diyarbakır merkezli GAP Belediyeler Birliğini o kurmuş, yedi yıl boyunca da yönetiminde görev almış.
Özer, DEM Parti ile yapılan ‘kent uzlaşısı’ çerçevesinde Esenyurt Belediye Başkanlığına aday olup yüzde 49 oyla seçilmişti.
Bu niteliklere sahip birinin ‘terörist’ olması için aklını peynir ekmekle yemesi gerekir.
Ama, hakkındaki suçlamalara bakılırsa ‘teröristin önde gideni’! Bu yüzden kendisini 10 yıldır dinliyorlarmış.
Böylece:
* Başkan Özer’in bir PKK üyesi olan -aynı aşiretin mensubu bulundukları- Remzi Kartal’la 14 kez, öteki PKK’lılarla 694 kez görüştüğünü saptamışlar!
* Özer, annesi ölen (Vanlı) bir hemşehrisini arayıp baş sağlığı dilemiş.Teselli tümcesi olarak da “Ne mutlu ona ki sizin gibi evlatlar yetiştirdi.” demiş. Meğer, görüştüğü kişinin kardeşi Kandil’deki PKK’lı bir teröristmiş.
* Zaten, iktidar temsilcilerinin “Çözüm Süreci” adı verilen dönemde İmralı’da bir araya geldikleri PKK lideri Abdullah Öcalan, sürece katkıda bulunabilecek kişilerden söz ederken Ahmet Özer’in adını vermiş! Onun yokluğunda (gıyabında)!..
* Savlar arasında, bir PKK üyesinin, Özer’in hesabına düzenli olarak para yatırdığı da var.
* Suçlamalarda adı geçen Mersinli kırtasiyeci, üniversite öğrenimi gören kızıyla oğlunun, İstanbul Zeytinburnu’nda Ahmet Özer’e ait apartman dairesinde kalmakta olduklarını (Kısa Dalga’ya) açıkladı. Bu nedenle Özer’e banka aracılığıyla ev kirası ödediğini bildirdi. Kızının ve kendisinin PKK terör örgütüyle anılıp hedef gösterilmesi nedeniyle şoke olduğunu söyledi.
SIRA İMAMOĞLU’NDA MI
Kimi siyaset bilimci ve analistleri, Ahmet Özer’in tutuklanmasıyla iktidarın, İstanbul’daki ‘asıl büyük pasta’ olan Ekrem İmamoğlu’na uzanacak yola girdiği yorumunu yapıyorlar.
‘Ahmak Davası’ adıyla bilinen yargı sürecinde İmamoğlu’na verilen ‘2 yıl 7 ay 15 gün hapis’ ve ‘siyasî yasaklılık’ cezasının her an uygulamaya konulabileceği belirtiliyor.
Elbette bunun için önce istinaf mahkemesi, ardından da Yargıtay kararlarının beklenmesi gerekiyor.
Bu arada İmamoğlu’nun, en geç 7 Mayıs 2028 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP tarafından adaylığının şimdiden açıklanması, ‘akılcı bir önlem’ olarak öneriliyor.
Böylece de kendisinin, halkın ezici çoğunluğunun bir tür ‘koruma kalkanı’na kavuşarak uğrayacağı tarihsel adaletsizliğin bertaraf edilebileceği yorumları yapılıyor.
Zaten aksi, yalnız CHP’nin değil, seksen altı milyondan en az yarısının, olası gelişmeler karşısında yıkıcı mı yıkıcı bir Sibirya Histerisi’ne kapılması anlamına gelir ki bunu düşünmek bile istemiyoruz.
TIP DİLİNE GİRME ZAMANI…
Bu Sibirya Histerisi de neyin nesi? dediğinizi duyar gibi oluyoruz…
Söz konusu hastalığı, ABD’li denizci Robert E. Peary (1856 – 1920) saptamış. Kendisi, Kuzey Kutbu’nun kâşiflerinden biri. Bölgeye ilk ayak bastığında, bir kadının çığlıklar atarak üzerindeki giysileri parçaladığını görmüş. Yerli halk Inuit’ler (Eskimolar), bu tür delilik nöbetine giren kişiye, başkalarına zarar vermedikçe müdahale etmiyorlarmış.
Hastalığa ya da nöbete “Sibirya Histerisi” adının verilme nedeni, Rusya’nın buzla kaplı tundralarında bir çiftçinin yaşadığı benzer bir delilikmiş. Adam Sibirya’da, sabah güneş doğar doğmaz tarlaya gidip akşama değin çift sürmeye çalışıyormuş. Aşırı zorlu uğraşı ve yaşadığı tekdüzelik nedeniyle bir gün bunalıma girip karasabanı bir kenara fırlatmış. Batıya doğru yemeden, içmeden, durmadan yürümüş, yürümüş … yere yığılıp son nefesini verinceye değin.
Sibirya adının “Sabir (ya da Sabar) Türkleri’nden geldiği (1) tezini daha önce aktarmıştık. Güney Sibirya zaten bir zamanlar Türklerin en yoğun bulunduğu Altay bölgesi. Ana dilimiz Türkçe, Ural – Altay dil öbeğinin Altay kolundan geliyor.
Öte yandan, Inuit’lerin de Bering Boğazı’nı aşıp dünyaya yayılan Asyalı atalarımız olduğu, bilim insanlarının bir başka savı. Hâttâ, laboratuvarda inceledikleri Türk ve Inuit DNA’larının birbirine yakınlığını belirlediklerini öne sürenler var.
Ne diyelim?
Umarız, toplumca karşı karşıya olduğumuz ‘örgütlü kötülük’ bizi, Sibirya Histerisi’ne doğrudan ‘Türkçe ad’ verilerek tıp diline sokacak boyutlara tırmanmaz.
DİL YANLIŞLARIMIZ
İçişleri Bakanı, Şanlıurfa’da 1 Kasım günü yaptığı açıklamada, tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı Özer’i henüz yargılanmadan suçlu ilan etti.
Bakan, “… Bir taraftan sureti haktan görünüp diğer taraftan zikriyle, fikriyle terör örgütleriyle bir olunmaz. Şehrin emini (belediye başkanı), terör yandaşı olamaz.” dedi.
‘Doğrudan yana görüntüsü altında…’ anlamındaki Arapça kökenli söz “sureti hak” değil, “sureta hak”tır.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Fırsattan istifade kayyımken
Türkiye’nin ortak güncesi…
Doğamızı kendi sıfatına
Benzetmeye döndü, milletin
A’sına koyma meraklısı;
Pörtlek gözlü, yer cücesi!
1) Prof. Dr. Ahmet Taşağıl; “Gökbörü’nün İzinde”, Kronik Kitap, sayfa 13