SORGU SUAL…

Eski Yunan düşünürü Sokrates (İÖ 470 – 399), öğrencisi Platon’un aktardığına göre, “Sorgulanmamış yaşam, yaşanmaya değmez.” demiş.
Platon’un öğrencisi Aristoteles (İÖ 384 – 322) de kısaca, “her canlının varlığının bir nedeni olduğunu, insanın dünyaya ‘mutlu olmak için’ geldiğini” savunur.
‘Mantığın babası’ Aristoteles’in, kısacık yaşamımızda’ neden mutlu değiliz?’in yanıtını aramamızı önermemiş olması elbette düşünülemez.
Bu konularda anahtar kavramın “eğitim” olduğuna inanan filozof, “sorgulama, iyi eğitilmiş kişilerin harcıdır” gerçeğinden hareketle şunları söyler (1):
“Zihinsel faaliyet, bir insanın erişebileceği en yüksek yaşam tarzıdır. Eğitim görmüşler ile eğitim görmemişler aynen bir canlı ile ölü gibi birbirinden farklıdırlar.”

SAĞDUYU FİRARDA MI?

Sert bulunabilecek bu felsefî görüşü, kimi eğitimsiz insanların da ‘doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği’ anlamındaki “sağduyu”dan (aklıselim) tamamen yoksun olmadıkları yorumunu / gözlemini katarak yumuşatabiliriz.
Hristiyan Batı insanı, 15. yüzyıl bilisizliğine (cahillik) karşın ‘sorguladığı’ Katolik kilisesinin aşırı varsıllaşıp yozlaştığının ayırdına vararak “dinsel Reform”u başarmış.
“Sorgulama” konusunda bizce en alkışlanası noktayı ise Alman düşünür Immanuel Kant (1724 – 1804), “Aydınlanma nedir?” sorusuna şu “tersinlemeli” (ironik) yanıtı vererek koymuş:
“Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz.”
Tüm bunları, “Düşün düşün, .oktur işin.” diye atasözü bulunan bizim gibi bir toplumu yönetenlere anımsatmanın, malum palavralar arasında davulcu yellenmesi etkisizliğinde olacağını biliyoruz.
Ama, yine de gazeteci dürtüsüyle sormadan edemiyoruz…

NERESİNDEN TUTALIM?

* Ülkemizde laik eğitimin yerine getirilen din ağırlıklı ulusal (!) eğitimde hangi yöntem(ler) uygulanıyor ki YSK’ye giren çocuklarımız, ‘altı din bilgisi sorusundan yalnızca birine’ doğru yanıt verebildiler?
* Emeklilere toplam 33 milyar liralık zammı çok görenler, sadece bir şirketin 80 milyar liralık borcunu sildikleri yolundaki sava karşı ne derler?
* Soruların en ‘kazığı’ ise galiba ülkemizde adaletsizliğin simge adlarından Can Atalay’ın neden zindanda tutulduğu…
Gelin, bu konudaki gelişmeleri anımsayalım:
* Anayasa Mahkemesi (AYM), Hatay Milletvekili Can Atalay’ın Gezi Direnişiyle ilgili davadaki hapis cezası gerekçe gösterilerek vekilliğini düşürülmesini “yok hükmünde” saydığını açıkladı.
* AYM, davaya ilişkin gerekçeli kararını, 22 Şubat 2024 günü vermişti. Ancak karar, Resmî Gazete’nin 1 Ağustos 2024 günkü sayısında yayımlandı. Yani, tam ‘beş ay bir hafta sonra’…
* Verdiği kararlar, Anayasamız gereği her kişi ve kurumu bağlayan en üst düzeydeki yargı organı olan AYM’nin söz konusunu kararı, TBMM’de okunup Atalay’a milletvekilliği hakkının geri verilmesi gerekiyordu. Ancaaak…
* İçtüzüğü gereği 1 Temmuz’da yaz dinlencesine girmesi gereken Meclis, ‘sokak köpeklerini katletme’ teklifini yasalaştırmak için gecesine gündüzüne katarak çalışmalarını sürdürdü. Sonunda -muhalefetin de sorumsuz davranıp oylamaya eksik sayıda katılımı sonucu- hayvan kıyımıyla ilgili olarak murada erildi; sayın vekillerimiz bir aylık gecikmeyle 30 Temmuz’da topluca yaz dinlencesine çıktılar.
Tabii, Hatay Milletvekili Can Atalay dışında…
Sokrates’le başladığımız yazımızı, Eski Roma tragedyalarındaki ünlü final tümcesiyle bitirelim…
— Acta est fabula plaudite!..
Yani, “oyun bitti, alkışlayın”!
Tabii şimdilik…
Bu gidişle siyaset sahnesinde daha hangi oyunların 85 milyon izleyicisi olacağımızı bilmemiz olanaklı değil.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Arapçadan dilimize giren “idame” sözcüğü, ‘sürdürme, devam ettirme’ demek. Yani, ‘ettirgen’ anlam içerir. Bu sözcükten (t)üretilen yardımcı eylemli bileşik eylemin doğrusu, “idame etmek”tir; “idame ettirmek” değil (2).
Tv sunucuları arasında, “idame etmek” eylemini doğru söyleyen bir tek kişi var; doğru dürüst yayıncılık yapılan az sayıdaki kanaldan birindeki hafta sonu sabah izlencesinde ekrana çıkıyor.
Ama o da 27 Temmuz 2024 günkü yayında, ülkemizdeki yabancı maden şirketlerinin akıl almaz sömürüsünden söz ederken bir atasözümüzü yanlış söyledi:
“Kuş kadar veriyor, gerisini hamuduyla götürüyor.”
Eline geçen ve hakkı olmayan şeyleri kendi çıkarı için kullanmak, anlamındaki atasözünde geçen sözcük “hamut” değil, “havut” tur (deve semeri).
Dolayısıyla atasözünün doğrusu:
“Deveyi havuduyla yutmak / götürmek.”

MECLİS TÜRKÇESİ?..

Bir siyasal parti grup başkanının, 16 Temmuz 2024 günü TBMM’de yaptığı konuşmayı tv’den dinlerken gülelim mi ağlayalım mı bilemedik!
Hem de konuşmasının bir değil, iki değil, onlarca ayrı yerinde…
Sayın başkan, ‘dışalım’ anlamındaki “ithalat”ı kerelerce yanlış sesletti.
Arapça kökenli bu sözcüğün, bilindiği gibi ikinci hecesi uzun, ‘l’si de ince okunur. Sayın politikacı ise “it” ve “halat” sözcüklerinin birleşimiymiş gibi okuma becerisini (!) gösterdi.
Bununla kalsa iyi;
Türkçesi ‘izlence’ olan Fransızca kökenli “program”a, “porgıram” deyip durdu.
Yine Fransızcadan Türkçeye giren “ötanazi”yi, (üşenmeyip saydık) ilk a’sını tam üç kez e’ye çevirerek “ötenazi” olarak okudu.
Aynı toplantıda, kendisine yöneltilen bir soruyu, “(Yasa) Teklifimizde böyle bir öneri yer almıyor.” diye yanıtladı.
Oysa, Arapçadan dilimize giren “teklif”in bire bir öz Türkçe karşılığı “öneri”dir.
Bu durumda, sayın grup başkanının Meclis’teki sözlerine son noktayı koyarken de gaflarına yenisini eklemesi, şaşırtıcı olmadı bizim için:
— Hep’s’inize saygılarımı sunuyorum.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Kara Afrika Somali’sine
On yılda bir milyar dolar;
Yazgısı kömür karası…
“Somalı” sahipsizliğe ağlar.

1) Aleksander Moseley; A’dan Z’ye Felsefe, NTV Yayınları, Türkçesi: Ali Süha, 4. basım, Şubat 2012, sayfa 79 – 81
2) Eylem, TDK’nin “Güncel Türkçe Sözlük”ünde de “idame ettirmek” olarak yanlış yazılmış. Doğrusu, Dil Derneği’nin Türkçe Sözlük’ünde.