23 NİSAN VE ‘TÜRK BAHARI’NA DOĞRU

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.
Ama ne 105. kuruluş yıl dönümünde Meclis, bildiğimiz ‘egemenlik ulusundur’ ilkesinin uygulandığı Yüce Meclis…
Ne de Türkiye, çocuklarımızın bayram edebildiği ‘çağının çağdaşı’ bir ülke.
Bu olumsuzluklara karşın “Zor, oyunu bozar.” atasözümüzün doğrulanmak üzere olduğuna ilişkin umut verici gelişmeler yaşıyoruz.
Türkiye’nin dört bir yanı, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun (1901 – 1970) romanından Muhsin Ertuğrul tarafından sinemaya uyarlanan filmin seti gibi:
“Bir Millet Uyanıyor”
(Önemli not: 1932 yılı yapımı filmin yönetmen yardımcılığını Nâzım Hikmet yapmıştı.)

ATATÜRK’ÜN GENLERİ

Ülkeyi ‘kuruluş’ ayarlarına döndürmek, yine ‘kurucu parti’ CHP’ye düşüyor.
CHP’nin henüz ‘çiçeği burnunda’ sayılabilecek Genel Başkanı Özgür Özel öncülüğünde;
Büyük Önder’in, eşsiz tarihsel bir öngörüyle ‘cumhuriyeti emanet ettiği’ gençliğimizden…
“Milletin efendisi” dediği çiftçilerimize değin hemen her kesimden insanlarımız, genlerindeki Atatürk varlığını, daha fazla geç kalmadan tekrar keşfetmiş görünüyorlar.
Çağ dışılığı, adaletsizliği, insan hak ve hukukuna düşmanlığı, ülke kaynaklarını yağlamamayı pervasızca sürdürebileceklerini sananlar ise fena hâlde yanıldıklarını anlayacaklar.
Özellikle de demokrasi / özgürlük sevdalısı, yürekleri ve beyinleri aydınlık gençlerimiz, ulusça içine itilmek istendiğimiz kör karanlığı, anayasal / yasal haklarını sonuna değin olgun biçimde, şiddete asla başvurmadan inançla kullanmayı sürdürerek kazanacaklar.
Başta, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, zindana atılan öteki masum belediye başkan ve görevlileri, Hatay Milletvekili Can Atalay, Ümit Özdağ, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala… diğer yurtsever aydınlar, bir gün bile ‘yatarı olmayan’ suçlamalarla tutuklanan, işkence gördükleri savı ülkeyi sarsan, yarınlarımızın güvencesi öğrencilerimiz, çocuklarımız… aramıza dönecekler.
Ulusumuza, bölgede uyguladıkları “Arap Baharı” (!) benzeri bir çöküşü yaşatabileceklerini uman küresel yayılmacılar ile onların yerli işbirlikçileri de boş yere ovuşturdukları avuçlarını yalasınlar;
Gelmekte olan, “Türk Baharı”dır.

DİL YANLIŞLARIMIZ

İktidarın, “Kanal İstanbul” adını verdiği ‘saplantı’sından bir türlü kurtulamadığı görülüyor.
İmamoğlu’nun hem üniversite diplomasının yasa dışı yoldan iptal edilmesi hem de kendisinin bilinen ‘siyasal’ nedenle, elle tutulur gözle görülür kanıtsız / dayanaksız tutuklanması üzerine ortaya çıkan ekonomik kaos, T.C. Merkez Bankası’ındaki 50 milyar dolarlık rezervi eritmişti, biliyorsunuz.
Zaten döviz yoksulu Türkiye hemen her alanda olduğu gibi dış ticarette de ‘nal toplar’ duruma düşürülürken İstanbul Boğazı’nda in cin top oynuyor! Sanki, ‘olmayan’ bir gemi trafiğinin yönlendirilmesi gereken bir deniz yoluna daha gereksinim varmış gibi, ‘olmayan’ dövizlerimizle yatırım peşindeyiz!
Üstelik yabancı gemilerin, Boğaz’dan ‘bedava’ geçiş yerine, Kanal’dan ‘ücretli’ geçişi yeğleyecekleri, Nasrettin Hoca hesabıyla!
Aslında, saplantı dediğimiz bu Kanal dayatmasının arkasında, ABD’nin 1 Mart 2003 Tezkeresi Meclis’te reddedilince başaramadığı “Karadeniz’i kendi karasuyu gibi kullanabilme” ham hayali yatıyor.
Yani, hayata geçirebilirlerse kuzey komşumuz Rusya ile, argo deyişle ‘papaz olmamız’ cabası!
Salt, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne sahip çıktıkları için ileri yaşta mahpushanelerde çürütülen, hâlâ da başlarına çorap örülmeye devam edilen kahraman generallerimizi anımsayın.
Çevresindeki yapılaşma da hesaba katılınca “Kanal İstanbul” adı verilen ucubenin, sadece mega kentimize vereceği iklim / su zararı bile tam anlamıyla ‘büyük felaket’ boyutlarında olacaktır.
Bunu biz söylemiyoruz, Boğaziçi Üniversitesi’nde (BÜ) “Çevre ve Turizm ile Çevresel ve Sosyal Perspektiflerden Sürdürülebilirlik” dersi vermekte olan ciddi bir bilim insanı, Dr. Akgün İlhan (*) söylüyor.
Toplumca yine güçlü bir biçimde karşı çıkmamız gereken ‘feci’ projeye “Kanal İstanbul” denmesi, zaten başlı başına ‘yabancı tazgâhı’ olduğunun göstergesi.
Türkçe Dilbilgisi kurallarına göre, böyle bir ‘belirtisiz ad tamlaması’ yapılamaz;
Önce ‘tamlayan’, sonra ‘tamlanan’ ve onunla birlikte ‘iyelik eki’ kullanılır.
Doğrusu:
“İstanbul Kanalı”

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Sen ilk önce “Kadınlar erkeklerin…
Emir kuludur!” sabit fikrini yen,
Sonra git, her türlü iftiraya gebe
Kötücül beynine yaptır sezaryen!

(*) “Greepeace’in internet sitesinde, Dr. Akgün İlhan’ın kaleme aldığı 10 Şubat 2021 tarihli yazı.
https://www.greenpeace.org/turkey/blog/suyumuzu-tehdit-eden-kanal-istanbul-projesi/