SEVGİ HER ŞEYDİR -2

Çocuk saflığı, insanın yaşı ilerleyip yaşamın isi, pisi, zifosuyla kirlenmekten az ya da çok ama mutlaka nasibini alıyor.
Üç beş yaşlarındayken şakayla birbirimize saati sorar, sonra da bileğimizi ısırıp diş izlerimizin halkasını göstererek yanıtlardık:
— Eti kemik geçiyor!
Birkaç yaş alınca şaka anlayışımız da sanki hinoğluhinleşti:
— Saat beşi bitirmiş, ortaokula gidiyor!
Biz yetişkinler yine de ‘içimizdeki çocuğu öldürmemiş olmayı’ naiflik göstergesi sayarız.
Yoksa geçmiş zaman bildirme kipi kullanıp “sayardık” mı dememiz gerekiyordu?
Galiba.
Son zamanlarda insan ırkının birbirine yaptıklarını görünce neredeyse bildiğimiz her şeyi sorgulama zorunluluğu ortaya çıkıyor.

BEBEĞE ZORBALIK

Bize bunu düşündüren gelişmelerin en yenisi, Antalya’nın Muratpaşa ilçesindeki özel bir yuvada, iki yaşındaki bebeğin uğradığı ‘akran zorbalığı’.
Kendisinden yaşça biraz büyük iki çocuk, önce üzerine çıktıkları kız bebeği dövüyor, ısırıyor, bezini çıkarıp yerlerde sürüklüyor, tekmeliyor ve bu yabanıl şiddet 15 dakika boyunca sürüyor.
Küçücük çocukların, bir canlıya, en savunmasız olduğu dönemde nasıl böylesine şiddet uygulayabildikleri elbette uzman hekimlerin, daha doğrusu bilim insanlarının yanıtlayabileceği bir soru.
Ama, bir toplumda can güvenliği olmayışının -daha önceki yenidoğan skandallarında ve Malkara’daki iki yaşındaki yavruya cinsel tecavüz olayında benzerlerini gördüğümüz gibi- bebeklerin yaşamını bile giderek daha geniş ölçüde tehdit eder boyuta tırmanması, tek kelimeyle korkunç değil mi!

‘SİNEKLERİN TANRISI’

Çocuk ya da yetişkin, insanda şiddet eğiliminin, kendi ‘korku’sundan kaynaklandığını öne sürenler vardır.
Nobel ödüllü İngiliz yazar ve şair William Golding’in (1911 – 1993) “Sineklerin Tanrısı” romanını okuyanlar ya da kitabın aynı adla yapılan sinema uyarlamasını (Y. Harry Hook) izleyenler bilirler…
Öykü, II. Dünya Savaşı ortamından kurtarılmaya çalışılan çocukların bir uçak kazası geçirerek ıssız bir adaya düşmeleriyle başlar. Sonrasında, iktidar olmak ve iktidarda kalmak için kötülerin, nasıl ‘öldüresiye’ örgütlenebildiklerini gösterir. Golding bu durumun, insanın doğasındaki ‘korku’dan kaynaklandığı savıyla biz okurları, bir bakıma çocukluğumuza döndürür. Korkuyu da ormandaki düşsel canavarla simgeler.
Öyküde iki temel kişilik vardır; iyilik / barış simgesi Ralph ve kötülük / nefret simgesi Jack.
Ralph eşitlikçi, sevgiye ve uzlaşıya inanan bir çocuktur.
Jack de onun gibi liderlik özelliklerine sahiptir ama gücünü, zorbalığından alır.
Sonunda ne mi olur?
Kötülerin, adada müthiş bir kargaşa (kaos) yarattıklarını söylemekle yetinelim de romanı (1) okuyacak ya da filmini izleyecek olanlar için sürprizi bozmayalım.
Bu arada, “Sineklerin Tanrısı”nın ne anlama geldiğini merak edenleri aydınlatalım:
Bu söz İncil’de geçiyormuş ve İbranicede ‘şeytan’a verilen admış.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Farsça kökenli “güzergâh” sözcüğünü sıklıkla yanlış kullanıyoruz.
Örneğin, şu haber tümcesinde olduğu gibi:
“… İmamoğlu’nun tutuklanmasını protesto eden öğrencilerin olası geçiş güzergâhında polis barikat kurmuştu.”
Burada, “geçiş” sözcüğü fazla; “güzergâhındaki…” demek yeterli.
Çünkü, “güzer (güzar)”, ‘geçme, geçiş’ demek.
Son ek ‘-gâh’, sözcüklere ‘yer’ anlamı kazandırır. Dolayısıyla “güzergâh” zaten ‘geçilen ya da uğranan yer’dir.
[MERAKLISINA: -gâh son eki, kimi sözcüklere vakit anlamı da yükler: sehergâh (sabah vakti), şebangâh (geceleyin)… Belirteç olarak da “gâh” (ya da kâh) ‘ara sıra’ anlamına gelir. Doğru örnek: Kadın kâh yürüyor kâh oturup soluklanıyordu.]

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Türkiye’nin tapusunu
Üstüne geçirmek serbest;
Terası salona katan
Ekrem İmamoğlu derdest (2).

1) T. İş Bankası Kültür Yayınları, Türkçesi: Mina Urgan, 57. basım, 2008
2) Derdest etmek: Kaçak ya da kaçma şüphelisi kişiyi ele geçirmek, tutmak, yakalamak.