Egemen siyasetçilerden sıklıkla işittiğimiz bir söylem:
— Hepimiz aynı gemideyiz.
Bize göre ise sanki karada, bir ‘raylı sistem’le ilerlemeye çalışıyoruz.
Kavramı, değerli ruhbilimci (psikanalist) A. Kadir Özer’den ödünç aldık;
“Kafada raylaşma”
Ruhbilimciler, psikoterapi uyguladıkları kişilere hasta değil, ‘danışan’ diyorlar.
Ruhbilimci Özer, üst düzey yöneticiliğe yükselmiş bir kadın ‘danışan’ına, ‘buyruğundaki tüm çalışanların kendisine karşı olduğu’ saplantısını kırmak üzere psikoterapi uyguluyor (1) .
Amacı, “bireylerin, sahiplendikleri mantık doğrultusunda, aynı olaylar karşısında farklı türlerde davranmayı seçmelerinin” olağanlığını göstermek.
Sağaltım (tedavi) çerçevesinde danışanından, sabah yataktan kalkınca yaptığı alışılagelmiş (rutin) işler sıralamasını değiştirmesini, hâttâ altüst etmesini istiyor.
Yanında çalışanların “bireysel farklılıklarını kabullenebilmesi” için ona önce, “kendi kafasının içindeki ‘raylı sistem’i kaldırmasını” öneriyor.
Ve sağaltım, başarılı sonuç veriyor.
‘AHMAĞA ANLATIR GİBİ…’
Yukarıdaki bilimsel örnek, bireyselden toplumsala ‘tümevarım’ için biçilmiş kaftan, diye düşünüyoruz.
Çoğulcu demokrasi, bilimsel eğitim, uygar dünyanın bir parçası yani ‘çağının çağdaşı’ olma ile ‘kafada raylaşma’, birbirine taban tabana zıt kavramlar.
Bu tezi doğrulayan son iki örneği, toplumumuzun belli kesimlerince hiç kuşkusuz ‘kanaat önderi’ olarak benimsenen iki milletvekilinin konuşmalarında gördük.
Her ikisinin de ‘seçilmiş’ olmaları -seçim sandıklarından bolca hile huda çıksa bile- toplumumuzda karşılıklarının bulunduğu anlamına geliyor.
Ellerindeki kartlar açık, kafalarındaki raylı sistemi gizleme gereği duymuyorlar.
Bunlardan ilki, iktidar bileşeni bir siyasal partinin, son seçimlerde el atılarak Meclis’e sokulan genel başkanı.
Amaç, tutkuyla istenen Anayasa değişikliği için onun da el atması olmalı.
Hem şeriatçı hem de Kürt ayrılıkçı olan bu kişi, yaşadığı özgüven patlamasıyla cüretini her geçen gün biraz daha artırıyor. Geçen hafta, adını ilk kez duyduğumuz kendi ‘meşrebine (2) uygun’ bir tv kanalında, sunucunun ‘çanak’ sorularını yanıtlarken CHP’lilere “Ahmak!” diye hakaret edebildi:
“… Ahmağa anlatır gibi tek tek söyledim, buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar. O zaman onların bile anlayacağı bir şekilde söyleyeyim; biz anayasanın dördüncü maddesi olmasın diyoruz.”
KENDİSİ AKIL KÜPÜ YA!
Anayasamızın ilk üç maddesinde, bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtiliyor ve de bölünmez bütünlüğü vurgulanıyor.
Dördüncü maddesinde de bu ilk üç maddenin ‘değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceği’…
Ama, hazret akıl küpü ya!
Dördüncü maddenin kaldırılmasıyla ‘ilk üçün de zaten kaldırılması yolunun açılacağını’ kimse anlayamaz diye düşünüyor olmalı.
Öte yandan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Süleyman Soylu’nun kendisine yönelik “ahmak” sözünü iade etti diye ‘beş yıl boyunca siyasetten men’ cezası aldı, biliyorsunuz.
İmamoğlu’nun ‘ahmak dosyası’ şimdi istinaf mahkemesinde. Oradan, Yargıtay’a gönderilecek.
Bu arada, ‘domuz bağcı Hizbullah’ terör örgütünün siyasal uzantısı olan partinin bu yöneticisi hakkında dava açılacak mı, göreceğiz.
‘MECZUP’ BİLE OLAMAMAK
İkincisi ise daha önce genelkurmay başkanlığı ve millî savunma bakanlığı gibi ‘kilit’ görevlerde bulunmuş olan bir milletvekili.
Kendisi, geçen hafta sosyal medyada paylaşılan bir videodaki sözleriyle eğitime yeni bir tanımlama getirdi;
“Eğitim bilgi değildir.” dedi.
Peki ya neymiş?
“Bilgi üniversitede oluyor. Bilgi meslekte oluyor. Eğitimin amacı bir, Allah korkusu, iki kuldan utanma.”
Dindarlığın “Tanrı korkusu değil, Tanrı sevgisi” demek olduğuna dayanan yüzlerce yıllık tasavvuf geleneğimizi bilmezden gelen bu kişi, çarenin, “4 – 12 yaş arasındaki çocukları sabah namazına götürmekte” olduğunu söylüyor.
Defalarca yazdık, yinelemekten usanmayacağız:
Çocuk; din, iman, kutsal kitap, vatan, bayrak vb. ‘soyut’ kavramları,12 yaşına değin anlayamaz.
Henüz dört yaşındaki yavrucağı, dinimizin, üstelik bilmediği Arapça diliyle anlatıldığı camiye, Kuran kursuna götürürseniz, ona büyük kötülük yapmış olursunuz. Çünkü, söylenenleri anlamayacağı için kendisini suçlayacak olan çocukta ‘olumsuz benlik algısı’ yerleşecektir.
Bunları biz demiyoruz; çağcıl (modern) eğitim bilimcileri (pedagoglar) söylüyor.
Hâlen Meclis sıralarında oturan bu kişinin önerisine uyularak yetiştirilecek çocuk, “meczup” bile olamaz;
Çünkü, Arapça kökenli “meczup”, maazallah ‘Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş kimse’ demek.
Arkadaş ise “Tanrı sevgisi”nin yerine “Tanrı korkusu”nu öncelediğine göre, bu yolla çocukta “olumsuz benlik algısı”nın katmerlenmesi kaçınılmaz.
Kuldan utanma konusuna ise hiç girmesek daha iyi…
Çünkü, “raylı sistem”in, hemen her alanda bizi faciaya götürmekte olduğunu bile bile ‘makas değiştirmeyip’ akla – vicdana sığmaz “rutin”lerini sürdürenlerle tartışmak, bir Budiste, “Siz altı bin yıldır yanlış biliyorsunuz; Buda, annesinin koltukaltından doğmadı.” demek gibi bir şey.
DİL YANLIŞLARIMIZ
Bu köşede eleştirdiğimiz kişi ve kurumların adlarını genellikle vermiyoruz. Çünkü önemli olan, yanlışların düzeltilmesi.
Ama, örneğin bilgi / kültür yarışması izlenceleri birden çok tv kanalında yayımlandığından, dili özenli kullananlara haksızlık etme kaygısıyla ad vermek zorunda kalıyoruz.
atv’de 15 Eylül 2024 gecesi yayımlanan “Kim Milyoner Olmak İster?”de, sorulardan biri:
“Bir şeyin temel çatısı, onu oluşturan şeyin nesi olur?”
Biraz garip, dolambaçlı bulduğumuz bu sorunun doğru yanıtı, “iskelet”miş.
Ekrana yazılan öteki üç yanıt seçeneğinden biri ise şuydu:
“Apandisit”
Sanırız, soruyu hazırlayanlar “apandisit”i, vücudumuzdaki bir organ sanıyorlar.
Oysa değil.
Körbağırsağın ince bir parmak gibi olan son bölümünün adı, “apandis” (Fr. appandice).
Yanıtlar arasındaki “apandisit” (Fr. appendicit) ise bu organın iltihaplanmasıyla oluşan enfeksiyon, demek.
Biraz olsun özen, lütfen!
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Sultan Abdülhamit’in torunu doğdu,
Kutlu bebeğe Ertuğrul adı konuldu.
“Bitiyor diye sevinirken” dedi Şair Eşref;
“Yeniden başlamak kader mi oldu?”
1) A. Kadir Özer; “Var Olmak Cesaret İster”, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2013, sayfa 98 – 101
2) Meşrep: Ar. Yaradılış, huy, karakter, mizaç, davranış.