ÇOK GEÇ OLMADAN…

Fransız Aydınlanması’nın mimarlarından düşünür / yazar Voltaire (1694 – 1778) “Tanrı kadınları, erkekleri evcilleştirmek için yarattı.” demiş.
“Evcil”in karşıtı “yabanıl” yani “vahşi”.
Geçen hafta, 246. ölüm yıl dönümü nedeniyle anılan üstadın özdeyişinde ‘evcilleştirmek’ yerine ‘evcimenleştirmek’ demiş olması bizce daha güçlü olasılık.
Kadın, ‘akşamcı’ olan kocasını evcimenleştirmek için bir umut, ona çıkışır:
— Bırakamıyorsun bari otur da şu zıkkımı evinde iç!
Bu konuşma sabah yapılmaktadır. Afyonu henüz patlamamış adam, karısına hiç beklemediği bir yanıt verir:
— Peki hanım, bu gece meyhaneye gitmeyip evde içeceğim.
Sevinçten deliye dönen kadın, gün boyu hazırlık yaparak kocasına mükellef bir sofra donatır.
Akşam da sözünü tutup eve erken gelen adama, etekleri zil çalarak hizmet eder.
Koca, iki kadeh attıktan sonra:
— Gel hanım, der. Çok yoruldun. Hem sen de ye hem biraz konuşalım.
Kadın, yüzünde aynı mutlu ifadeyle sofrada yerini alır.

‘GRİ’ LİSTEYİ DELMEK

İzninizle ‘güncelleştireceğimiz’ fıkrada adamın, eşiyle söyleşiyi açış sözü şöyledir:
— Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, Türkiye’nin kara para aklama utancını yansıtan uluslararası ‘gri liste’den çıkarılmasını bugün “başardık” iletisiyle duyurdu. Sanki ülkemizin o listeye girmesine yol açan başkalarıymış gibi! Sen ne diyorsun?
Kadının, beklemediği soru karşısında yüzü allak bullak olurken koca devam eder:
— IŞİD, El Nusra gibi şeriatçı terör örgütlerine finans ve lojistik destek sağlayan ‘El Rawi’ adlı kuruluş, Türkiye’de de faaliyet gösteriyordu. ABD Hazine Bakanlığı, bu oluşumu 2020 yılında yaptırım listesine almıştı. Türkiye’ye de faaliyetine son verilmesi için baskı yapıyordu. Gazeteci Hüsnü Mahalli, 30 Haziran 2024 günü, Tele 1’deki “Hafta Sonu Forum” adlı izlencede, ABD’nin isteğinin Türkiye tarafından on gün kadar önce yerine getirilip ülkemizdeki ‘El Rawi’ şubesinin kapatıldığını söyledi. Yani, ‘gri liste’ toplantısının hemen öncesinde… Bu iki gelişme arasında bir bağlantı olabilir mi?
Kadının şaşkınlığı sürerken adam sözlerini şöyle sürdürür:
— Eğer ‘gri liste’den çıkarılmamız gerçek bir başarıysa sayın Şimşek, kimi zenginlerimizin tabela şirketleri aracılığıyla servet transferi yaptıkları vergi cennetlerinin açıklanıp o paralardan devletimizin yüzde 30 vergi alması için de ağırlığını koyar mı? Çünkü, garibanın elektriğine yüzde 38 zam yapmak yerine, söz konusu vergi kaçağı önlenebilirse ülkemiz dış borcunun yarısından hemen kurtulur, diyen ekonomistler var.
— Ben ne bilirim bey!
— Ama, meyhanede bunları anlatıyorlar.

İÇKİ İÇEN ‘AHLAKSIZ’ MI?

Yukarıdaki fıkradan amacımız ne içki / meyhane güzellemesi yapmak ne de kadınımızı değersiz göstermeye çalışmak.
Sözü nereye getireceğimizi tahmin etmişsinizdir.
Daha önce içki satmayı bile “haram” ilan eden Diyanet, geçen haftaki cuma hutbesinde hızını alamayıp bu kez içki içmeyi “ahlaksızlık” olarak niteledi.
Öz Türkçesi “aktöre” olan Arapça kökenli “ahlak” sözcüğü, ‘bir toplumu oluşturan kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranışlar, kurallar bütünü’ demek.
Bu tanımda, “dinsel kurallara uymak” diye bir kısıtlama yok.
Taliban Afganistan’ında yaşamadığımıza göre de kimseye bir zararı olmadan edebiyle / adabıyla içki içeni “ahlaksız” diye nitelendirmek kimin haddine!

KADINA ‘DİNCİ’ KÖTÜLÜĞÜ

Kadını değersizleştirme çabalarına gelince…
Şahsen, eskilerin “cins-i latif” dedikleri kadını, özellikle de doğurgan, sevecen, barışçıl… olması gibi nedenlerle erkeğe üstün görenlerdeniz.
Gelgelelim ülkemiz, kadın – erkek eşitliği açısından dünyadaki 146 ülke arasında 129. sırada. Kadına yönelik cinayet ve şiddet açısından da yine ürkütücü sıralarda yer alıyor.
Bu karanlık tablonun oluşmasında, ‘içkici’ erkeklerin payını bilmiyoruz.
Ama, homongoloslardan (1) çoğunun din kisveli olduğunu ya da din kisvelilerden cesaret / icazet aldığını; omzunun üzerinde Fransa’da Voltaire, Türkiye’de Atatürk Aydınlanması’ndan nasiplenmemiş kafa taşıdığını çok iyi biliyoruz.
Bu kişilerden biri, kadına şiddetin önlenmesine karşı uluslararası bir güvence niteliğindeki İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasında önemli payı bulunan eski İçişleri Bakanlarından Oğuzhan Asiltürk’tü (1935 – 2021).
Ölülerin arkasından olumsuz şeyler söylenmez ancak gel de Asiltürk’ü güzel sözlerle an! Kendi kendini “Millî Görüş” lideri ilan eden zat, 2021 Ocak’ında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştükten sonra şu açıklamayı yapmıştı:
“… AK Parti içindeki cahil şeyler, kadın hakları madın hakları diyenler rahatsızlık duyuyorlar. Ama (İstanbul Sözleşmesi) kaldırılacak.”
Aynı yılın Ekim ayında emr-i Hak vaki olup kendisi aramızdan ayrıldı ancak kadınların hak savaşımına onun aracılığıyla vurulan ağır ket yadigâr kaldı!

VARACAĞIMIZ YER BELLİ

Kadınını ‘laik’ eğitim bilimi (pedagoji) ölçütleriyle eğitip özgür kılmayan hiçbir toplum, yükselemez.
Bizim de ülkemizde ve dünyada olup bitenleri erkeğiyle birlikte dört göz dört kulak izleyen; bilgisi, görgüsü, sağduyusuyla yorumlayabilen kadınlar ordusuna gereksinimimiz var.
Oysa, sadece 2021-2022 öğretim yılında, okul çağındaki en az 866 bin kızımızın eğitimden uzak bırakıldığını, Millî (?) Eğitim Bakanlığının örgün eğitim istatistikleri söylüyor.
Kadından imam olmadığı hâlde, 610 bini aşkın kızımızın imam – hatip liselerine gönderildiği bir başka gerçek.
Bu gidişle önümüzdeki yıllarda karma eğitimin tamamen terk edilip kız ve erkek çocuklarımızın daha da sıkı tarikat kuşatması altına sokulacağına hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
9 Eylül’de okulların açılmasıyla uygulamaya konulacak yeni eğitim izlencesinin çağdaşlıktan uzak içyüzünü kendileri açıkladılar.
Başta, Ana Muhalefet Partisi CHP olmak üzere artık kimsenin topu taca atma lüksü yok.
Türkiye, geri dönülemez noktalara sürüklenmeden bir an önce girilmesi olmazsa olmaz tek yol, erken seçim.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Moda / siyaset dünyasında, mavi kareli kumaştan cekete, ‘kazanan’ anlamında İngilizce ‘wenner’ ceketi deniliyormuş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la özdeşleştirilen bu renk ve desendeki ceketi, CHP lideri Özgür Özel’in giymesini, medyamız diline doladı.
Çok izlenen bir tv kanalı, 29 Haziran Pazar günkü ana haber bülteninde, ‘haberi’ verirken iki kez vtr’de, bir kez de alt başlıkta şu hataya düştü:
“Özgür Özel’e ekoseli ceket”
“Ekose” (Fr. écossais) sıfatı, “İskoç” adından türetilip dilimize giren bir sözcük.
Dolayısıyla da ‘kareli’ anlamında zaten sıfat olan “ekose”ye ayrıca sıfat yapım eki “-li” eklenip “ekoseli” denmez.
Bir başka kanalın Ankara temsilcisi de 26 Haziran gecesi katıldığı tv izlencesinde, “nüans farkı” diyerek dil yanlışı yaptı.
Yine Fransızca kökenli “nüans (nuance); ince ayrım, ayırtı” anlamına geliyor.
Sözcük zaten ‘fark’ anlamı içerdiğinden “nüans farkı” demek doğru değil; meslektaşımızın “nüans” veya daha iyi bir tercihle “ince ayrım” ya da “ayırtı” demesi yeterli olurdu.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Sivas’taki Madımak ateşi
Otuz bir yılda ülkeyi sardı;
Otuz üç ‘laik’ aydını diri diri
Yakmak şeriatçıya kâr kaldı!

(1) Homongolos: Reşat Nuri Güntekin’in “Bir Kadın Düşmanı” adlı romanının baş kişisi olan erkek.