Dün, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladık!
Millet Meclisi, 23 Nisan 1920’de, Kurtuluş Savaşımız sürerken açıldı. Mustafa Kemal Atatürk, Meclis’i öylesine önemsiyordu ki savaşı bile ‘ulusal istenç’in (millî irade) yönetmesini istedi.
İlk Meclis, gerçek bir mozaikti; 125’i devlet çarkının işleyişini bilen eski bakan, vali, türlü kademelerden memurların; 120’si serbest meslekten, pek çoğu sarıklı ‘ilmiye’ sınıfından kişilerin; beş “aşiret reisi” ile iki mühendisin yer aldığı dört yüze yakın milletvekilinden oluşuyordu.
İlginçtir; ilk Meclis‘teki hemen her üye, ülkemizde atılmış Tanzimat ve Meşrutiyet gibiİleri Batıcı büyük adımlara karşıydı.
“BİRLEŞTİRİLMİŞ ENERJİ”
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, bu yapıdaki ilk Meclis‘in başarı sırlarını açıklarken şöyle diyor (*):
“Binbir çaba ile birleştirilmiş enerjilerin odağı olan Meclis’i ‘muhafazakârlıktan’, saltanatın devamcısı olmaktan kurtarıp devrim yapıcısı ve düzenleyicisi hâline getirmek Birinci Müdafaai Hukuk Grubu’nun başarısıdır. Grup lideri de Gazi Mustafa Kemal’dir.”
Yine, Tunaya‘ya göre söz konusu sırlardan biri “ilk Meclis’in, yetkilerini devretmekte kıskanç” oluşudur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), önümüzdeki yıl “dalya” diyecek. Ve asırlık oluşuna bir yıl kala, 2019 Türkiye’sinde Meclis’i oluşturan 600 milletvekilinin, bırakın‘enerjilerini birleştirmeyi’, ne acıdır ki artık ‘işlevlerinin olup olmadığı’ tartışılıyor.
MİRASIMIZ NEFRET OLMASIN
Şapkamızı önümüze koyup enine boyuna düşünmemiz gereken bir gerçek de dünyada ‘çocuk bayramı‘ kutlayan ilk ve tek ülkenin bireyleri olarak çocuklarımıza neleri kalıt (miras) bırakacağımız olmalı.
Siyasette hırsı aklının önüne geçen kimileri, rakiplerini sözümüz ona eleştirirken ölçüyü kaçırıp ‘terör işbirlikçiliği’ hâttâ ‘vatan hainliği’ ile suçlayabiliyorlar. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, geçen pazar günü Ankara Çubuk’taki bir şehit cenazesi töreninde saldırıya uğraması; dört askerimizin PKK canilerince şehit edilmesinden İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu‘nu sorumlu tutan bir gazetenin “Mutlu musun Ekrem?” diye manşet atması, bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan bu akıl ve vicdan çürümüşlüğünün son örnekleri.
Yarının büyüklerini, nefret bayrağı devredilecek kişiler olarak görmek yerine; onları, Büyük Önder Atatürk’ün kalıt gibi şu sözlerini rehber edinerek yetiştirmeliyiz:
“Çocuklarımızın temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır.”
23 Nisan ruhunu yeniden yakalayıp bu çok özel yıldönümünü, sahici bir ulusal bayram olarak kutlayabileceğimiz günlere erişmemiz dileğiyle…
DİL YANLIŞLARIMIZ
Geride bıraktığımız 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri öncesi ve sonrasında, en çok işittiğimiz sözcüklerden biri,“süreç”ti.
Örneğin, YSK’ya kimi siyasal partilerce yapılan itirazların, usulüne uygun olmadığı şöyle anlatılıyordu:
– Bu tür itirazlar, seçmen listelerinin ‘askı süreci’ içinde yapılmalıydı.
Bizce burada ‘askı süreci’ yerine, ‘askı süresi’ denilmesi gerekiyor.
Çünkü “süre; bir olayın başıyla sonu arasında geçen zaman, müddet” demek. Seçmen listelerinin asılıp askıdan kaldırılması arasında geçen zaman da bir “süre”dir, “süreç” değil.
Osmanlıca “vetire”nin ve İngilizce “process”in Türkçesi olan “süreç” ise “belirli bir düzen içinde ilerleyen olay ve hareketler dizisi” demek.
Örneğin, “seçim”in tamamı bir süreçtir; seçmenlerin ve oy kullanılacak yerlerin saptanması, buna ilişkin listelerin askıya çıkarılması, oy verilmesi, oyların ayrım ve sayımı, sonuçların ilanı… belli bir düzen içinde, sırasıyla yapılıp sona erdirilen işlerdir.
“DÜŞÜNÜLEBİL(İN)MEK”!?
Bir siyasetçimizin seçim gecesi yaptığı konuşmadan:
– Tek bir oy’un ‘dâhi’, vebali üzerinizdedir.
7 Nisan 2019 gecesi, bir tv kanalındaki tartışma izlencesine katılan emekli subay da aynı dil yanlışına düşüyor:
– … bir dakika ‘dâhi’, koltuğunda oturtmazlar.
Arapça kökenli olan ve her iki hecesi uzun okunan“dâhi”; olağanüstü yeteneği ve yaratıcı gücü olan kimse, demek.
Yukarıdaki iki yanlış örneğin doğrusu ise “de, da, bile” anlamlarında olup her iki hecesi kısa sesletilen bağlaçtır [kimi kullanımlarda ilgeç (edat)].
Öte yandan, 31 Mart’ta alınan seçim sonuçlarından memnun olmayan bir siyasetçinin önerisi:
– Seçimlerin yenilenmesi, düşünülebilinir.
Yukarıdaki eylem (fiil) çekimi doğru değil.
“Düşünebilmek”, bir yeterlilik bileşik eylemidir.
Bu eylem çekiminde (geniş zaman); çatı eki “düş” köküne, kişi ve zaman eki de “bil” köküne getirilir. Dolayısıyla da sayın siyasetçinin sözünün doğrusu (bir “-in-” eksiğiyle) şöyledir:
“Düşünülebilir”
Düşünülmeden veya bilinmeden konuşulursa da sonuç budur!
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Böyledir bizim
Buraların âdeti
Özgür Suriye Ordusu
Tutsak medya cumhuriyeti!
(*) “Devrim Hareketleri İçinde Atatürkçülük”, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, sayfa 90 – 92