‘ÖTEKİ’ OLMANIN CEZASI

Tolstoy’un öykü kahramanlarından Martin Aydeyiç, kunduracıdır. Tek pencereli bir bodrum katında oturmaktadır. Sokaktan gelip geçenleri, yüzlerini görmediği hâlde tanır; ayakkabılarından… (1)
Bir yoksul, sevgilisiyle buluşmaya giderken arkadaşının ayakkabısını ödünç almış olsa Aydeyiç yanılacak.
Günümüzde ise ‘ayakların baş olduğu’ bir dünyada yaşadığımızı düşününce ‘yanılgının büyüklüğünü’ az çok anlayabiliyoruz.
Doğrusu, ‘ayakların baş olması’ deyiminin bile anlatmakta yetersiz kaldığı, bilinen ‘iki milyon elli bin yıllık’ tarihe sahip insanın aklı ile egemenlerce düpedüz alay edildiği ortada.

YENİ LİDER PORTRESİ

Konumuz, komşu Suriye’nin yeni yöneticisi, köktendinci terör örgütü HTŞ’nin başı.
Önce, görünümüyle bize eski İran dinî lideri Humeyni’nin genç hâlini anımsatıyordu. Sonra başındaki sarığı çıkarıp haki üniforma giyerek ‘devrimci’ Küba lideri Fidel Castro’nun ‘Orta Çağ sürümü’ olan bir ‘karşı devrimci’ gibi boy göstermeye başladı. Derken arada bir Batılı erkek giysilerine bürünür oldu.
Kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen bir kadına koyduğu şu koşul, karşı cinsle ilgili şekil şemail takıntısının, hoşgörüsüzlüğünün ilk kanıtı gibiydi:
– Başını ört de gel!
İmge (imaj) kuşkusuz her şey demek değil ama insanın kişiliği hakkında kimi ipuçları verebilir.
Haluk Bilginer, oynadığı bir tv dizisindeki erkek karakterle ilgili şu espriyi yapmıştı:
— İbrahim Tatlıses’le aynı ayakkabı boyasını kullanıyor; saçlarında…
44 yaşındaki terör lideri de bu arada saçını sakalını kuzguni siyaha boyayarak daha genç görünme hevesinde olmalı.
Türkiye, kuzgunu Anka kuşu gibi mi görüyor? henüz tam anlayabilmiş değiliz.
MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın, direksiyonunda Colani’nin bulunduğu bir otomobilin yan koltuğundaki görüntülerini bütün dünyaya izlettirmiş oldukları hâlde…
Yine Kalın’ın, Şam’daki Emevi Camii’nde -daha önce AKP iktidarınca söz verildiği gibi- namaz (belki de şükür namazı) kılmasına karşın.

KATMERLİ OKSİMORON

Daha önce yazmıştık; “oksimoron” (Fr. oxymoron), ‘birbiriyle çelişen ya da tamamen karşıt iki kavramın bir arada kullanılması veya bu biçimdeki anlatım’ demek.
Örneğin, “Canlı cenaze”.
Ya da güncel örnekle:
Suriye’yi artık, ABD’nin başına ’10 milyon dolar’ ödül koyduğu köktendinci terörist Colani’nin, yine ABD tarafından verilen ‘tam destekle’ yönetmesi.
Kendisi, Suriye’nin Golan Tepeleri’nde doğmuş olduğu için ‘Golanlı’ anlamındaki Colani (ya da Golani) takma adını kullanıyor.
Bu arada, hazretin kişiliğini yansıtan “oksimoron” niteliğinde, küçük (!) ayrıntılar:
İsrail, kendisinin doğduğu Golan Tepeleri’ndeki en stratejik nokta olan Hermon (Şeyh) Dağı’nda üslendi, işgal alanını başkent Şam’ın 20 km yakınına değin genişletti ama Colani, bundan rahatsız görünmüyor. ‘Yayılmacı’ Netanyahu faşizminin son marifetlerini “gerginlik” diye hafifseyip duygusal tepkiyle karşılamaktan bile kaçınıyor:
— Suriye halkı yorgun, yeni bir savaşa hazır değil.
Yarım ağızla bile olsa “Güçlenince işgalciye haddinin bildireceğiz!” tavrını koymuyor ya da koyamıyor.
Yine, İsrail tarafından üzerlerinden silindir gibi geçilen Filistin’deki ‘ümmet-i Muhammet’in, bir paket lavaş ekmeğe ulaşabilmek için bir hafta beklediğini pek umursamıyor.
Çünkü, çok açık bir biçimde, “işbirlikçi”.

TÜRKİYE’Yİ NASIL GÖRÜYOR

Yukarıda dediğimiz gibi, Türkiye’nin yeni Suriye egemeni HTŞ’yi ‘resmen’ nasıl gördüğünü henüz bütün berraklığıyla bilemiyoruz.
Ama, HTŞ’nin türevi olduğu IŞİD tarafından biz Türklere hangi gözle bakıldığını biliyoruz.
Her türlü ‘kanırtmaya’ karşın kâğıt üzerinde hâlâ yürürlükteki ‘laik demokratik düzenimiz’ nedeniyle biz Türkiye Türklerini, “mürted” (düşünce, söz ve eylem yoluyla İslam’ı terk etmiş, dönek) sayıyorlar. Aralarında, hakaret ve iftirayı daha ileriye vardırıp bizim “tağut” (şeytana iman edenlerden) olduğumuzu söyleyenler bile var.
‘Her dört kişiden birinin okuma yazma bilmediği’ Suriye halkını bize karşı düşmanlaştırmak için bu yalanları kullanırlarsa şaşırmamak gerekecek.
Müslümanlık, değerli bilim insanı Bülent Tanör’ün tanımlamasıyla (2) “yalnız öte dünya dini değil, öncelikle bu dünya dini”.
Çünkü İslam, sosyal alanları (hukuk, ahlak, ekonomi), hem de hiçbir ciddi boşluk bırakmamacasına çeşitli buyruk, kural ve yasalarla düzenlemiş.
Bu uygulamaları dayandırdıkları temel nokta, “Tanrısal erk”. Bir başka deyişle “Egemenlik Allah’ındır.” ilkesi.
Demokrasi ise “ulusların özgür istenci”ne (hür irade) dayalı bir düzen ve çağdaş insanın gereksinimlerini karşılamaya yönelik.
Yine, Tanör’e göre (3) ” ‘Hâkimiyet, Allah’ındır.’ düsturuyla ‘Egemenlik milletindir.’ ilkesi arasında hem laik – antilaik karşıtlığı hem de demokratik – antidemokratik zıtlığı var.”
Bizim, 1950’den başlayarak ‘dini siyasallaştıranlar’ tarafından kafalarımız karmakarışık edildi.
Bugün de Türkiye, tarikat ve cemaatlerin etki alanına sokulmuş, sözümüz ona “ulusal” eğitimle, çağın dışına doğru savrulmak isteniyor.
‘Demokrasinin olmazsa olmazı laikliği’ her fırsatta, en hafif deyişle ‘tartışmaya açmaya çalışanlar’ tarafından yönetiliyoruz.
Bir yandan hâlâ ‘yasakların mağduru’ymuş gibi davranıp öte yandan kendileri gibi düşünmeyenlerin özgürlük alanlarını daraltıyorlar.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Atatürk ve Anadolu Devrimi karşıtları / düşmanları; ikinci ünlü harfi ‘ı’ olan “inkılap” sözcüğünü, özellikle “inkilap” diye yazıp söylerler. ‘Her ikisinin de l’si ince okunan’ bu iki sözcük arasındaki anlam ayrımını, Cumhuriyet kuşakları bilir. Ama, yeni kuşakların bilmediği anlaşılıyor.
“İnkılap; değişim, devrim” demektir ve Arapça “kalb” (kalp) sözcüğünden gelir.
“İnkilap”ın kökeni ise yine Arapça ‘köpek’ anlamındaki ‘kelb’dir; dolayısıyla “inkilap” da ‘köpekleşme’!
Düşünce üretemeyenler, hakaret üretiyorlar.
Türk’ün, tarihi boyunca Atatürk sayesinde görüp göreceği akıl / bilim / sanat temelli en köklü değişim olan Anadolu Devrimi’ni ‘köpekleşme’ diye nitelendirenlerin ruh hâli; Platon’un ünlü “Mağara Alegorisi” ile açıklığa kavuşturulabilir belki.
Platon’a göre, bir mağarada oturmakta olan insanlar için “gerçek”, mağaranın arka duvarına dışarıdan yansıyan gölgelerden ibarettir. Onlar ne mağaranın önünden geçen kişi ya da nesnelerin ne de onların gölgesini duvara düşüren arkadaki ışık kaynağının (güneş) ayırdındadırlar. Mağara sakinlerinden biri, bir gün dışarıya çıkıp duvarda izlediği gölgelerin kaynağını keşfeder. Uzun zaman mağarada yaşamış biri olarak aydınlanmanın yol açtığı körlük ve sersemlikle mağaraya döndüğünde, dışarıda gördüklerini anlaşılır sözlerle aktaramaz; onu dinleyenler de şaşkın / rahatsız bakışlarla boş boş süzerler.
Bizim yorumumuza göre artık o, sürünün içindeki “öteki”dir; geçici körlük ve sersemlikten kurtulduğunda da özgürce konuşturulmaması bir yana, ‘öteki’ olmanın cezası (!) kendisine ödettirilecektir!

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

ABD söyleminde
Terör sözde lanetli;
Trump’ın törenine
PYD lideri davetli.

1) Tolstoy; “Hayatın Anlamı”, Türkçesi: Ersin Yıldırım, Neden Yayıncılık, Temmuz 2012, sayfa 35
2) Bülent Tanör; “Kuruluş – Türkiye 1920 Sonraları”, Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., Temmuz 1997, sayfa 100
3) Agy. sayfa 97