Menekşe mevsimini bitirdik.
Aslında, ilkyaz ve yaz çiçeği olan menekşe, mevsim güze evrilince de çiçek açmayı sürdürebiliyormuş. Elbette uygun ortam, iyi bir bakım ve ille de sevgiyle…
18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda, lirik şiirin (1) öncü ustası Goethe (1749 – 1832), “Menekşe” adlı bir şiir yazmış;
Bir çoban kızı, kırlarda gezerken bir menekşeyi ayırdına varmadan üstüne basıp eziyor…
“Öldü… onun uğruna ve onun ayaklarının altında.”
‘Karşılıksız aşk’ temalı iğretileme (metafor) içeren bu şiiri, Mozart (1756 – 1791) çok beğenip aynı adla besteliyor.
Sonuna bir tek dize ekleyerek:
“Das arme Veilhen!”
(Zavallı küçük Menekşe!)
YAPRAK YAPRAK ACI
Menekşeye “spektrum (tayf) bitkisi” dense yeridir; çünkü o, başta kendi adıyla anılan renkte olmak üzere güneşin yedi renginde çiçekler açar.
Bununla da yetinmez, dünyaya güzellikler katmaya geldiğini vurgulamak ister gibi, ‘yaprakları kalp biçimindedir’.
Sevgi simgesi “zavallı küçük menekşe” bizimki gibi hoyrat zamanlardan geçeceğini nereden bilsin!
Goethe’ye öykünüp biraz iğretileme yaparak yalnızca kendi ülkemizdeki ‘gündelik’ olaylardan pay biçmek bile menekşenin kara yazgısını görmek için yeterli:
* Kimi henüz kundaktayken cinsel tecavüze uğrayan, kimi yasak ilişkiye tanık oldu diye, kimiyse salt annelerinden öc almak için babalarınca katledilen el kadar çocuklar…
* Şiddetten sağ çıkarsa bu kez ‘ar yılı değil, kâr yılı’ felsefesine kapılan gözü dönmüşlerin , yasak katkı maddeli şekerlemeyle zehirlediği bebeler…
* Zaten iç güvenlik açığı olduğu gün gibi ortadayken İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra ülkenin dört bir yanında, ilkel kabile yabanıllığıyla (vahşet) her gün işlenen en az bir kadın cinayeti…
* Stefan Zweig’ın (1881 – 1942) “Amok” romanındaki dehşeti İstanbul’da yaşatan yüzü maskeli bir potansiyel katil… Eline geçirdiği bıçakla sokakta rastgele önüne çıkan üç kişiye saldırıyor. Neyse ki olayda ölen olmuyor.
* Önü kesilerek sürücüsü darp edilen cankurtaran… İçinde kalp kriziyle cebelleşirken yaşamını yitiren bir yurttaş… Saldırgan, egemen siyaset çevrelerinden birinin yakını…
‘DELİ’ SORULAR!
* Siyaset egemenlerinden söz açınca… Yine onlardan biri olan milletvekiline ait maden ocağında çalışan işçiler, sendikaya üye oldular diye işten atılıyorlar.
*Söz konusu patron – milletvekili, yalınayak Meclis’e yürüyüp hak arayan maden işçilerini, ‘marjinal gruplar’ diye nitelendiriyor.
* Bu rahat tavrı, iktidarın -haydi diz çöktüremediği demeyelim de- ‘hazzetmediği’ bir işveren ortaya koyabilir mi dersiniz?
* Kesinlikle hayır! Çünkü, 7 Kasım 2012 tarihli, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’na göre işverenin, sendikaya üye olan işçisini kovarsa bir maaştan az olmamak üzere ‘sendikal tazminat’ ödemesi gerekiyor.
* Üstelik, dahası var: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ilgili maddesi, söz konusu yola başvuran patrona, “bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası” verilmesini öngörüyor.
REZALETİN SON PERDESİ
* Tarım Bakanı, bu yılın ilk ayında açıklamıştı: “En önemli hedefimiz, et ithalatını bitirmek.” (2)
* Derken geçen hafta hepimizin tüylerini diken diken eden bir haber patladı: Tarım Bakanlığı denetçileri, kimi aşevlerinde halka, domuz ve tek tırnaklı havyan eti yedirildiğini saptamışlardı!
* Saptama tarihi ilginçti; Bakan’ın “et dışalımını bitirmeyi amaçladıklarını” açıklamasından iki ay kadar sonra, mart ayında, söz konusu aşevlerinden alınan numuneler, laboratuvarlarda incelenmişti.
* Acaba bu denetimlerin arkasında, et dışalımcısı firmaların baskısı olabilir mi? sorusu akıllara takıldı. Ama, koskoca Bakanlık, halkımızın sağlığını ve de zaten zor durumdaki canlı hayvan üreticilerimizi korumak yerine, ballı gelirden olmakla yüz yüze kalan et dışalımcılarını kayıracak değildi ya!
* Fakat, söz konusu laboratuvar incelemesi sonuçlarının ancak yedi ay sonra, içinde bulunduğumuz ekimde kamuoyuna duyurulması, kafaları daha da karıştırdı.
* Ve o kafa karışıklığı hâlen giderilebilmiş değil. Bunca zaman halkımızın domuz, eşek, at eti yemesine göz yumularak sağlığı hiçe mi sayıldı? sorusunun, izleyebildiğimiz kadarıyla ne yanıtı var ne de sorumlu davranıp istifa eden herhangi bir yetkili.
VERGİ SAĞANAĞI
* 2025’e iki buçuk ay kala, kredi kartından kol saatine… dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen vergi sağanağının rüzgârı şimdiden geldi.
* Bizim ekonomi dâhilerinin ‘kaynak yaratmak’tan anladıkları bu çünkü! Halktan sürekli, ‘nereye harcadıklarını açıklamadıkları’ paraları hem de ümüğümüze çöküp soluğumuzu kesmecesine alıyorlar.
Durumumuz, Mozart’ın zavallı ‘küçük’ menekşe ölçeğini çoktan aştı.
Teşbihte (benzetme) hata olmaz: (3)
Seksen beş milyonluk ‘millet bahçesi’ndeki menekşe tarlamızın üstünde filler piknik yapmalara doymuyor!
Eee? dediğinizi duyar gibi oluyoruz.
Yinelemekten usanmayacağız…
Eee’si, çok açık. Ünlü bir reklam sloganındaki gibi:
Çaresiz değilsiniz.
Çare, sizsiniz; biziz.
Onun da yolu, bütün toplum kesimlerince erken seçim için ortak ses yükseltmekten geçiyor.
‘Mıymıntı’ (insanın sabrını tüketecek denli yavaş, mızmızca iş gören) muhalefeti de zorlayıp harekete geçirerek…
DİL YANLIŞLARIMIZ
İYİ Parti Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’den çarpıcı bir sav:
“Sudan’dan, daha beş ay önce sıfır gümrükle domuz eti ithal etmek için anlaşma yaptılar.”
Biz bu satırları yazdığımız güne dek, Çömez’in savıyla ilgili resmî bir açıklama yapılmamıştı.
Bu arada, çok izlenen bir tv kanalının, 11 Ekim günkü ana haber bülteninde, söz konusu habere yer verilirken “Sudan” iki kez yanlış sesletildi.
Hem sunucudan hem de vtr’deki dış sesten, söz konusu Afrika ülkesinin adını, ‘önemsiz, saçma, baştan savma, hiçbir nedene dayanmayan’ anlamlarındaki “sudan” sıfatı gibi düz okuduklarını işittik.
Oysa, “Sudan” özel adı, ilk hecesi uzun, ikinci hecesi düz sesletilir.
* Benzer bir sesletim hatası, Show TV’deki “Kızılcık Şerbeti” dizisinin 4 Ekim gecesi yayımlanan bölümünde de yapıldı.
Pembe (Sibel Taşçıoğlu), eşi Abdullah’ın evlilik dışı bebeğinin bakıcılığını üstlenen Meri’nin (Şebnem Bozoklu) kalması için “bodrumdaki odayı hazırlattığını” söyledi. Ancak “bodrum”u düz okumak yerine, sanki Muğla’nın turistik ilçesinden söz ediyormuş gibi ilk heceyi vurguladı.
Konservatuar öğrenimi görmüş, dolayısıyla diksiyon dersleri de almış olması gereken bir sanatçı böyle dil yanlışına düşerse ‘alaylı’ oyuncular ne yapmaz!
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
RTÜK’çe kırılan
Laik kültür dalı:
Adı “Açık” olan
Radyo da kapalı!
1) Coşkun, ateşli bir anlatımı olan şiir türü.
2) Ali Ekber Yıldırım; “Tarım Dünyası”, 22 Ocak 2024
3) Teşbihte hata olmaz (ya da olmasın): Kabaca bir benzetme yapılırken bundan alınılmamasını dilemek için söz arasında kullanılır.