‘BÜYÜK TÜRK(LER) İÇİN ÇALIŞMAK’

“Travailler pour le grand turc”
Büyük Türk için çalışmak, anlamında Fransızca bir deyim.
Sanırız, kökeni Fransa ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki (daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin ağır borç yükünü üstlendiği) kapitülasyonlar dönemine dayanıyor.
‘Büyük Türk’, sultan anlamında.
Sultan da devletin ta kendisi olduğundan, onun için çalışmak, ‘adanmışlık’ gerektiriyor.
Siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun (1951 doğ.) tanımlamasıyla Türkiye’de hâlen uygulanan rejimin adı, “Neo Patrimonyal Sultanizm”.
Değerli bilim insanımızın, Alman düşünür, sosyolog ve ekonomi politik uzmanı Maks Weber’den (1864 – 1920) aktardığı “patrimonyal” kavramı, kalıt (miras) yoluyla geçen, demek.
Kalaycıoğlu, kendisine yöneltilen ülkemizin hâl-i pürmelaline (1) ilişkin sorulara, ayrıntıya fazlaca girmeden hep aynı açıklamayla karşılık veriyor. Son olarak da 2 Şubat gecesi TELE -1’deki “Türkiye’nin Gücü” izlencesinde yineledi:
“Demokratik hukuk devletini bıraktık, Sultanizme geçtik.”
Evet, bilimin sesi bu; kulak verip vermemek ise toplumca bize kalmış.

‘ALTI OK’UN 88. YILI

Atasözleri ve deyimler değiştirilemez ama yazımızın girişindeki deyimi, çoğul takısı ekleyip kullanmamız gerekiyor:
“Büyük Türkler için çalışmak”
2017 Referandumu’ndan sonra, dünyada eşi benzeri olmayan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçilmesiyle birlikte ülkemizde yeni bir “oligark” (2) kitle de ortaya çıkmış görünüyor.
Ve bizim, o kitleyi oluşturanların yaptıklarına, söylediklerine de sorgusuz sualsiz inanmamız isteniyor.
Bir tür ‘dolaylı adanmışlık’ duygusuyla…
Örneğin bugün, Cumhuriyet tarihimizde önemli bir yıl dönümü:
5 Şubat 1937’de, Anayasa’nın 2. maddesinde yapılan değişiklikle, altı ilke, anayasa metnine girdi:
“Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçıdır.” (…)
Ancak, kutla kutlayabilirsen!
Kara Harp Okulu’nun son mezuniyet töreninde, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganıyla ‘demokratik ve laik Cumhuriyet’ andı içen beş teğmenimiz ve onların (biri sivil) üç disiplin amiri, 31Ocak 2025 günü TSK’den ihraç edildiler. Teğmenler 4’e karşı 5, diğerleri 5’te 5 oyla.
Orduyla ilişiği kesilen subaylardan biri, bordo bereli Albay Alper Topsakal. PKK terörüne karşı Güneydoğu’da, Kuzey Irak ve Suriye’de cansiparane görevler yapan kahraman, ‘verilmemiş emre uymadığı’ için cezalandırılmasını, gözlerimizi yaşartan bir tepkiyle karşıladı:
“Vatan sağ olsun.”
Ulusumuzun yüreğinde en üst rütbeyle yerini alan şanlı subaylarımız hakkındaki bu kararın, yüksek yargıdan dönmesini umuyoruz. Çünkü, her şeye karşın “yargı” hâlâ “son sığınağımız”!

‘OLİGARK’A GARK OLDUK

2025 Türkiye’sinin “oligark”larından biri, “Subaylık Andı”nı yasakladığı savıyla şimdiden tarihe geçen Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) adlı okulun komutanı ‘sivil paşa’ (!) mıdır?
Kendisinin emir – komuta zinciri içindeki yeri tam bilinemediğinden, soru yanıtsız.
Olası ‘oligark’lar listesine gelince…
* 78 kişinin diri diri yanarak ya da dumandan boğularak can verdiği Bolu Kartalkaya’daki otelin girişinde, kapı gibi “Bu tesis, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından denetlenmektedir.” yazısı var. Ama, Bakan’a laf edebilene aşkolsun! Yangının suçluları (!) arasına, Bolu Belediyesinin yanı sıra medya eklendi!
* Yangınla ilgili yedi bilirkişi, yazanağında (rapor) Belediyeyi suçlu göstermedi diye ‘tu kaka’ ilan edilmişti. Adalet Bakanı, Başsavcılığın görevlendirdiği resmî, yeminli bilirkişilerin yazanağını, ‘korsan’ olarak nitelendirmişti. Bakan’ın bu sözüne yönelik eleştirileri ekrana getirmeleri nedeniyle TELE -1’e ve Sözcü TV’ye, RTÜK tarafından ‘yüzde 3’ para cezaları verildi.
* Bir başka ‘oligark’ da CHP ileri gelenleri aleyhine birbiri ardına açılan davalarda sürekli görevlendirilen bilirkişi mi? Ekrem İmamoğlu’nun açığa vurduğu bu zatın üzerine titreniyor olmalı ki Halk TV’deki bir izlence sırasında kendisine ‘savunma olanağı’ sağlayan meslektaşlarımız bile ‘gazetecilik suçu’ işlemiş sayıldılar.
* İşin daha trajikomik yanı, sanki pamuklara sarılarak korunan o zatın ‘bilirkişi yetki belgesi’ sahibi olup olmadığı tartışmalı.
* Geçen pazar günü, faşist tetikçi Ağca tarafından öldürülen [katledilişinin arkasındaki gerçek faillerin hâlâ bulun(a)madığı] gazeteci Abdi İpekçi, 46. ölüm yıl dönümünde anıldı. İpekçi’nin “haberde çifte onay” ilkesi, hâlen geçerliliğini koruyor.
* Yukarıda belirttiğimiz gibi, Halk TV emekçileri, İpekçi’nin kalıtı ‘gazetecilik ilkesi’ gereği, İmamoğlu’nun savlarının öznesi olan bilirkişiyi arayıp kendisine söz hakkı tanıdılar. Ancak, bu görüşmenin kaydını yayımladıkları için kanalın Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş tutuklandı; Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker’e de adlî kontrol cezası verildi.
* Aynı gerekçeyle RTÜK de Halk TV’yi yüzde 3 idarî para cezasına çarptırdı.

DERE TEPEDEN, POMPAYA…

* Artık herkes biliyor; ‘büyük Türkler’den biri, ülkemizin dört bir yanında betona boğmadığı ya da maden arayacağım diye ormanına kıyıp toprağını zehirlemediği, çölleştirmediği doğa parçası bırakmamaya sanki yemin etmiş bir müteahhit.
* CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, dedektif gibi çalışıp bu ve benzeri ‘oligark’ iş insanlarına sağlanan haksız kazançları, belgeleriyle bir bir ortaya döküyor ama peşine düşmesi gerekenlerden hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor.
* Aynı yolla boşaltılan hazineyi, salınan yeni vergilerle yoksul halkın doldurması bekleniyor. Sinekten yağ çıkarma hesabıyla şimdi de motorlu taşıtlarımıza ‘benzin pompası yongası (çip)’ taktırma zorunluluğu getiriliyormuş. Akaryakıtın her damlası vergilendirilebilsin diye!
* Maliyeti 5, 5 lira olan ‘yonga’yı bize kaça satacaklarını duydunuz mu? 2 bin 700 liraya. Devlet adına hareket edenlerin, halkı ne olarak gördüklerinin yeni kanıtı!
* Öte yandan, 53 bini aşkın insanımızın öldüğü 6 Şubat depremlerinin ikinci yıldönümünde hâlâ binlerce depremzede, bu kış kıyamette 21 metrekarelik konteynırlarda yaşama savaşımı veriyor.
* Hâkim ve savcı atamaları için yapılan kura çekilişine, yalnızca yüksek yargı mensuplarının çağrılı olması gerekiyordu. Ama, bir baktık ki çekiliş yeri iktidar partisinin Grup toplantısı gibi, milletvekilinden geçilmiyor.
* Bununla kalsa yine iyi!.. İktidar partisinin Grup Başkanvekili törende, kuraya katılan yeğenini herkesin önünde, Cumhurbaşkanı’na tanıtıyor. Çekincesiz…
Bu hanımefendiye, daha geçen ay hâkim – savcılık sınavında 115. olduğu hâlde mülakatta elenmesini onuruna yediremeyen gencecik, pırıl pırıl Avukat Mert Akdoğan’ın canına kıydığını anımsatan bir tek Allah’ın kulu çıkmıyor.
Sonuç olarak…
Ne yazsak eksik kalıyor.
‘Büyük Türkler (!) için’ değil, artık ‘ulusça kendimiz için çalışabileceğimiz’ düzeni kendimiz var etmek üzere, seçim sandıklarının bir an önce kurulmasını sağlamaktan başka umarımız yok.
Çünkü durum, geçen yıl yitirdiğimiz duyarlı şair Süreyya Berfe’nin (1943 – 2024) çarpıcı dizelerindeki gibi:
“… Yurdum bir uçtan bir uca kanıyor
İnsanım, toprağım kanıyor (…)
Çok acele kan aranıyor.”

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Köktendinci kapıkulları (3)
Dökülüyor bir bir pulları;
Ata ordusuna nankörle
Tez ayır en halkım, yolları!

1) Çok üzücü durum.
2) Oligark (İng. oligarch): “Takım erki” düzeni içinde yer alarak varsıllaşmış yönetici ve iş insanları.
3) Kapıkulu: Osmanlılarda, devletten ödenek alan, sürekli görev yapan atlı ve yaya askerlerden oluşan teşkilat.