‘BU CENNET BU CEHENNEM’ -2

Medyada, hemen her orman yangınından kısa süre sonra doğanın kendini yenileme çabasını yansıtan görüntüler dikkatinizi çekmiştir.
Neredeyse tümüyle yanmış bir ağacın gövdesinden fışkıran taptaze sürgünler, kundakçı rantiyenin karanlık yüzüne çarpan birer tokat gibidir.
Ağacın ölüme böylesine direnmesinde, ortakyaşarlık (simbiyotik hayat) ne denli etkilidir, bilemiyoruz. Nâzım’ın deyişiyle ‘kardeşçe’ bir yaşamın hüküm sürdüğü ormanda, zor durumdaki ‘tek ve hür’ ağacı, güçlü olanlar kökleriyle besler.

ÜÇ FİLİZDEN BEKLENEN

Geçen haftaki yazımızda yer darlığından -Epigram dışında- pek değinememiştik;
Harp okullarının son mezuniyet töreninde, yakılmak istendiğini söyleyemesek bile, “Atatürk karşıtlığı” aşısı yapılmak istenen yüzlerce yıllık bir ağacın gövdesinden fışkıran üç sürgün gördük.
TSK tarihinde ilk kez üç harp okulunun birincileri, kız öğrenciler oldu:
Ebru Eroğlu (24, Kara Harp Okulu); Şeyda Yıldırım (22, Deniz Harp Okulu) ve İkra Kuyumcu (23, Hava Harp Okulu).
Dört yüz teğmen arkadaşıyla beraber ‘laikliğe bağlılık’ da içeren “Subaylık Yemini” ettikten sonra hep bir ağızdan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye slogan atan bu körpecik üç filizin, genleriyle oynanan TSK üzerinde ‘simbiyotik etki’ yapacağını umuyoruz.

ATA YOK, GAZZE VAR

Hafta başında, okullar açıldı. Yeni hükümet dizgesine geçilen 2018’den bu yana ilkokul öğrencisinin eğitim masrafı yüzde 738 artmış. Yoksulluk, ezici çoğunluğu kıskacına almış, ailelerin çocuklarını okula gönderecek parasal gücü yok.
Devlet, öğrenciye bir öğün yemek bile ver(e)miyor.
‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ adı verilen sözümüz ona ulusal eğitim dizgesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün esamisi okunmuyor.
Okulların açıldığı 9 Eylül, aynı zamanda işgalci düşmanın yine Ata önderliğinde ‘denize dökülerek’ Kurtuluş Savaşımıza tarihsel noktanın konulduğu, İzmir’in kurtuluş günü de değil sanki.
İlk dersin adı: Çanakale’den Gazze’ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi.
Elbette, Gazze’deki din kardeşlerimizin soykırım boyutuna varan acılarına ortak oluyoruz ama orası ne zaman Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katıldı da “vatanımızın bir parçası” oldu!
Yoksa el kadar çocuklarımıza, biz ‘yayılmacı’ (emperyalist) emelleri olan bir devletiz, demeye mi getiriliyor?
Yine derslerden birinde, doğa olayları ile canlılardan, Tanrı’nın adları (Esma ül Hüsna) kullanılarak söz edildiğini öğreniyoruz. Dirimbilimi (biyoloji) rafa kaldırıp yerine Kutsal Kitap’ımızı koymak, tüm okulları imam – hatipleştirme ham hayalinin bir aşaması mıdır?

NARİN’SİZ DERS ZİLİ

Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe köyündeki okul, Narin’siz açıldı. Yaşasaydı üçüncü sınıfa başlayacak olan Narin, gönderildiği Kuran kursundan çıktıktan bir süre sonra ortadan kaybolmuştu. 19 gün sonra bir derede, kızcağızın cansız bedeni bulundu.
Sınıf arkadaşları, neredeyse daha dün güle oynaya aralarında olan güzeller güzeli Narin’i, mezarına çiçekler koyarak gözyaşlarıyla sonsuzluğa uğurladılar.
(Bu arada, minik kızın tabutunun üstüne gelinlik konulmasını çok yadırgadığımızı belirtelim. Bu durum, “çocuk gelin” yakıştırmasıyla “çocuk tecavüzlerinin bilinçsizce aklanmaya çalışılması” örneği, sakat bir anlayışın devamı gibi geldi bize.)
Sekiz yaşındaki kız çocuğunun vahşice öldürülmesi, Türkiye’nin kanını dondurdu. Biz bu satırları yazarken olayla ilgili yayın yasağı son anda kaldırılmıştı ama cinayetin aydınlatılamayan birçok yönü olduğu için haberin ayrıntısına giremiyoruz. Amcasının, Narin’in öldürülmesinde baş şüpheli olduğunu belirtmekle yetinelim.
2018 yılında Ağrı’da yaşanan dört yaşındaki Leyla olayının bir benzeri gibi. Leyla’nın da cenazesi, kaybolduktan 18 gün sonra bir dere yatağında bulunmuştu. Olayın bir vahim yönü de ömür boyu hapis cezası verilen, başta amca olmak üzere, katil zanlılarının ‘delil yetersizliğinden’ yüksek yargı kararıyla tahliye edilmeleri olmuştu.

ESRA’NIN BAŞINA GELENLER

Yine yukarıdakilere koşut diyebileceğimiz üstelik onlardan daha da düşündürücü bir yabanıllık (vahşet), Şemdinli’nin Tekeli köyündeki bir mezrada 2016’da meydana gelmişti. 13 yaşındaki Esra, kendisine tecavüz eden üç erkek tarafından uçurumdan aşağıya atılmıştı. Olayla ilgili olarak ancak üç yıl, üç ay sonra dava açıldı. İddiaya göre, köyün imamı cemaate, “Mahkemede bu konuda yalan yere yemin edebilirsiniz, günah olmaz!” dedi.
Haklarında 42’şer yıl hapis cezası istenen sanıklar, sadece sekiz ay sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Köyde, kurbanlar kesilerek karşılandılar.
Gerçek kurbanlar ise iki kadındı;
Köyde, tahliye edilen sanıkları karşısında gören Esracık, dayanamayıp canına kıydı. Annesi de üzüntüden beyin kanaması geçirip öldü.
Bu arada olay istinaf mahkemesine taşındı ama yine iddiaya göre tecavüzcüler, Esra’nın babasını ve ağabeyini ölümle tehdit edince baba, davayı geri çekmek zorunda kaldı.
Bir süredir sosyal medyada, Yaşar Kemal’in bir özdeyişi dolaşıyor:
“Bu ülkede dört şey olmayacaksın:
Kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı”.
Ne kadar doğru, bir o kadar da zerrece duyarlılılığı olan yürekleri dahi, lime lime edici değil mi!

DİL YANLIŞLARIMIZ

Çok izlenen bir tv kanalındaki ekonomi izlencesi sunucusu, okulların açıldığı 9 Eylül günü, velilerin karabasanı olan masraf artışlarından söz ederken tümcesine (cümle) şöyle başladı:
“Kırtasiyeye gidiyorsunuz…”
Arapça kökenli “kırtasiye”, defter, kâğıt, kalem, mürekkep vb. yazı araç ve gereçlerinin bütününe verilen addır.
Söz konusu gereçlerin satıldığı dükkâna ve bunları satan kişiye “kırtasiyeci” denir.
Öte yandan, aralarında anlı şanlı kimi akademisyenlerin de bulunduğu kişiler, bir ikilemeyi sürekli yanlış söylüyorlar:
“Şekil şemal…”
‘Görünüş’ anlamındaki sözün doğrusu, bir ‘i’ harfi fazlasıyla “şekil şemail”dir.

ANA DİL / ANA DİLİ

Okurlarımızdan Sümer Ardıç, 28 Ağustos 2024 tarihli yazımızın başlığı olan “Ana Dilinin Gücü” yerine, niçin “Ana Dilin Gücü” yazmadığımızı merak etmiş.
İngilizce “primitive language”in Türkçe karşılığı olan “ana dil”, aynı kökten gelen çeşitli dillerin varsayılan kaynağı, başka diller türetmiş dil, demek.
Doğru örnek:
Orhun Yazıtları’nda kullanılan dil, Türkiye Türkçesi için ana dildir.
Bizim yazımızın başlığında geçen “ana dili” (Fr. Langue maternelle) ise ‘çocuğun ailesinden ve içinde yaşadığı topluluktan edindiği dil’ anlamına geliyor.
Doğru örnek:
“(Mahkemede) Ana dilinde savunma…”

SÜRE / SÜREÇ

Çok değerli bir anakent belediye başkanı, “süreç” sözcüğünü çok aşındırdı; neredeyse içinde bu sözcüğün geçmediği tümce kuramıyor.
Üstelik “süreç”i sık sık, ‘bir olayın başıyla sonu arasında geçen zaman, müddet’ anlamına gelen “süre” yerine kullanıyor.
Arapça kökenli “vetire”nin ve İngilizce “process”in Türkçesi “süreç; belirli bir düzen içinde ilerleyen olay ve hareketler dizisi” demek.
Doğru örnek:
“İyi bir hatip olma süreci, iyi kitap okuru olmakla başlar.”

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Muş’ta Alevi çocukları
İmam hatip okullarına
Mecbur kılan zihniyet
Sizinki nasıl cibilliyet! (*)

(*) Cibilliyet: Ar. Yaradılış.