VURDUMDUYMAZLIK ‘DİLE’ GELİNCE -2

Her dilin kendi ‘ezgi’si vardır.
Konuşurken kullandığımız tümcelerle bir tür ‘beste’ yapmış oluruz.
Yabancılar, Türkiye Türkçesinin ezgisini beğeniyorlar.
Elbette, sözcükleri doğru seslettiğimiz (telaffuz ettiğimiz) ölçüde.
Bilgisizlik ya da özensizlikle ortaya çıkan “ses kakışımı”(Fr. cacophonie), yerli / yabancı kulakları tırmalar.
Bu arada, siyaset sahnemizdeki en hafif deyişle ‘biçem (üslup) düzeysizliği’nin çok daha rahatsız edici ölçekte olduğunu söyleyebiliriz.
Kimi siyasetçilerle onların bileşenleri, yasa, kural, edep (toplum töresine uygunluk, incelik) konusunda hiçbir çekinceleri yokmuş gibi davranıyorlar.
En küçük bir eleştiriye bile ağır hakaret, sözlü şiddet, basbayağı sövgü hâttâ ölüm tehdidiyle karşılık veriyorlar ama onlara hiçbir şey olduğunu duymuyoruz.

“NE ZAMAN ADAM OLURUZ”

Değerli gazeteci Fatih Altaylı, bir zamanlar köşe yazılarının sonuna, “Ne Zaman Adam Oluruz” başlıklı -medya diliyle- ‘kutu’ eklerdi. Sayın Altaylı’dan, başlığını ödünç alarak biz de söyleyelim:
“Siyasal partilerin en alt biriminden başlayarak üyeleri, kendi ‘büyüklerinin’ kanunsuzluklarına tepki gösterdikleri zaman…”
Tam tersine, böyle uygulamalara gözlerini kapatıp kulaklarını tıkayanlardan özellikle dindar geçinen her düzeydeki partililere de “hadis” mi yoksa bir başka dinî söylemle “kelam-ı kibar” mı olduğu tartışılan ünlü uyarıyı anımsatalım:
“Haksızlık karşısında susan, ‘dilsiz’ şeytandır.”
Kaldı ki o susanlar, dünyanın en düzgün insanı bile olsalar, toplumun içinde, anayasa / yasa / kural tanımazlığın bir parçası damgasıyla dolaşmayı göze alıyorlar, demektir.

CHP’Yİ “SİL(KELE)MEK”!

Öte yandan, haksızlıklar elbette ‘söylem’le sınırlı kalmayıp tutsaklık zincirine sürekli yeni halkalar ekleniyor.
İki buçuk aydır tutuklu bulunan İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’den sonra bu kez de Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, sabah karanlığında yapılan operasyonla yaka paça gözaltına alındı; 47 Belediye çalışanı hakkında da gözaltı kararı verildi. Sebep: “Suç örgütü” olduğu öne sürülen bir şirkete, Akpolat’ın ihale vermesiymiş. Oysa hemen ortaya çıktı ki bu şirket, TBMM, Yargıtay, THY vb. birçok kamu kurumunun yanı sıra, üçü Trabzon, Gaziantep ve Kahramanmaraş Büyükşehir belediyeleri olmak üzere, onlarca AKP’li belediyeden de ihale almış.
Sakın, Rıza Akpolat’ın suçu (!), son yerel seçimlerde yüzde 73’lük ‘ezici’ oy oranıyla seçilmesi; 31 kişilik Belediye Meclisi üyeliklerinin 31’ini de kazanması, yakın zamanda yapılan bir ankette de Beşiktaş sakinlerinin yüzde 80’leri aşan oranda hizmetinden memnunluğunu dile getirmeleri olmasın!
Üstelik, söz konusu şirketin, İstanbul Esenyurt Belediyesinden de ‘açık’ yapılan bir ihaleyi almış olması, mahpus damında tutulan Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’e ‘terörist’ yaftasının yanı sıra, yeni bir suç ‘teyellenmesi’ için fırsat olarak görüldü sanki. Ama, yine ortaya çıktı ki Esenyurt’taki ihaleyi, Özer’in yerine atanan kayyım onaylamış.
Özer hakkında hâlâ tek satırlık iddianame bile hazırlanamadığını anımsatalım.
Tüm bu olup bitenleri nesnel (objektif) gözle değerlendiren aydınların, aynı görüşü paylaştıklarını görüyoruz:
“CHP’yi sil(kele)meyi” kafasına koymuş olan iktidar ve bileşenleri için ilk büyük hedef, ezilen kitlelerin neredeyse tek umut olarak gördüğü İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu. Bu uğurda, yargı çemberini her gün daha da daraltmayı sürdürecekler.
Genellikle Alman düşünür Hegel’e (1770 – 1831) mal edilen bir özdeyiş:
“Her ulus, layık olduğu şekilde yönetilir.”
Dünyanın saydamlaştığı, bir uçta yaşayanın öteki uçtakinin nefes alışını duyumsadığı bu bilgi ve iletişim çağında, hangi ulus, istencinin (irade) çiğnenmesine kendisini müstahak görebilir!

‘HİSSE PAYI’ GARİPLİĞİ

Asıl konu başlığımız ‘dil yanlışları’na dönecek olursak…
Aynı zamanda ‘akademisyen’ olan bir emekli general, 8 Ocak 2025 gecesi, bir tv kanalında, DEM Parti aracılığıyla PKK terör örgütü lideri Öcalan’a, “barış / silah bırakma çağrısı” (?) yaptırılması çabalarını yorumlarken şöyle dedi:
“Hakkâri’nin köyündeki bir Kürt’ün Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki hisse payı neyse benim de hisse payım odur.”
‘Bölünen bir bütünden bir kimseye düşen kısım’ anlamındaki Arapça kökenli “hisse” sözcüğünün bire bir Türkçesi “pay”dır.
Yani, “hisse payı” denmez.
Bu da satışı en yüksek gündelik gazetelerimizde birinin internet sürümünde yayımlanan bir ‘nepotizm’ (akraba, eş dost kayırmacılığı) haberinin başlığı:
“Dekan Kadroya Eşini Birebir Tarif Etti”
Başlıktaki tümce düşüklüğü bir yana…
“Birebir, etkisi kesin olan” demek.
Doğru örnek:
Aspirin, baş ağrısına birebir.
Gazete başlığında kastedilen ‘ölçü, miktar vb. özellikleri eşit’ anlamındaki sözcüğün yazım (imla) ve sesletimi (telaffuz) ise şöyledir:
“Bire Bir”

‘PERSONELLER’ DENİR Mİ?

Ünlü ‘fikir’ gazetemizin 5 Ocak 2025 günkü internet sürümünde okuduğumuz bir haberde, Başkan Özer’in yerine Belediyeye atanan ‘kayyım’ın, çalışanları işten ‘kovduğu’ şu başlıklı bildiriliyordu:
“Esenyurt’ta Personeller İşten Çıkarıldı”
Fransızcadan dilimize girmiş olan “personel” sözcüğü, ‘bir hizmet ya da kuruluşun görevlileri, bir iş yerinde çalışanların tümü’ anlamına gelir.
Dolayısıyla, sözcüğün gazete başlığındaki doğru kullanımında, çoğul takısı “-ler” yoktur:
“… Personel İşten Çıkarıldı”
Yüksek satışlı bir gazetenin birinci sayfasında, dikkat çekici biçimde sunulan bir haberdeki yazım yanlışı:
“Duayen sanatçı Metin Akpınar, “86 milyonun yarısı aç. Bunun çözülmesi gerekirken (Abdullah gelsin Meclis’te konuşsun) diyorlar…”
Burada da değerli sanatçının, “Abdullah gelsin Meclis’te konuşsun.” sözünün ayraç (parantez) içine alınması yanlış. Doğrusu, bu ‘alıntı içindeki alıntı’ tümcesinin, başına ve sonuna ‘tek tırnak’ imi (‘) konularak yazılması.
Bir tümceden ayraç içindeki sözleri çıkardığınız zaman tümcenin anlamı bozulmaz.
Meslektaşlarımızın ayraç içine aldıkları “Abdullah gelsin Meclis’te konuşsun” sözünü çıkardığınızda ise tümcede anlam Hak getire!..
Yanlış anlaşılmasın; bugüne değin kırk bin can alan PKK terör örgütünün, kurucu lideri Öcalan’ın çağrısıyla ya da bir başka yoldan, silah bırakmasını hangimiz istemeyiz!
Ama, bunun bir pazarlık konusu yapılmayacağı sözüne inanmak safdillik olur.
“Kürt sorunu” adı verilen ve kimilerince temelinde ‘yurttaşlık haklarında eşitsizliğin’ yattığı öne sürülen sorunun çözümüne gelince…
Son 23 yılda, Kürt asıllı yurttaşlarımızla bizi “zulüm ve sefalette eşitleyenlerden” mi medet ummalıyız?..

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Yüzyılın Türk mucizesi,
‘Guguk’ tarihine giresi;
Tek seçmen, paşa gönlüm
‘Kayyım’ demokrasisi!..