Yalnız ülkemizde değil, bütün dünyada merakla beklenen 23 Haziran 2019 İstanbul Yerel Seçimi sonuçlandı. Çeyrek yüzyıllık aradan sonra bir CHP’li aday, Ekrem İmamoğlu hem de oy rekoru kırarak (yüzde 54,21) İstanbul Belediye Başkanı seçildi. Hukuk dışı yoldan mazbatasının elinden alındığı 31 Mart 2019 seçiminde, AKP’li rakibi Binali Yıldırım’la arasındaki sadece 13 bin 729 olan (binde 16) oy farkını, yaklaşık 806 bine (yüzde dokuzun üzerine) çıkararak… Halkımız, mağdura hakkını fazlasıyla geri verdi.
Başta, genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile il başkanı Canan Kaftancıoğlu olmak üzere CHP kadrolarıyla “Millet İttifakı” bileşeni İyi Parti lideri Meral Akşener’in, bu seçim başarısında kuşkusuz büyük payları var.
Ama, aslan payı; “Cumhur İttifakı”nı oluşturan rakiplerinin (AKP + MHP) aşırı sert, aşağılayıcı sözlerine, dayanaksız suçlamalarına karşın, halkımızın özlediği sevgi ve barış dilinden hiç ödün vermeyen İmamoğlu’nun.
Cumhur İttifakı’nın da yine aynı nedenlerle seçmen tarafından cezalandırıldığını, İstanbul’un tüm ilçelerinde de oy kaybına uğramasından anlıyoruz.
‘UZLAŞI’ ZORUNLULUĞU
Alınan sonuçlar, eğer İstanbul’da ilçe belediye başkanlığı seçimleri de yenilenmiş olsa bu kez Millet İttifakı’nın ilçelerde, dolayısıyla İstanbul Belediye Meclisi’nde de çoğunluğu alacağını gösteriyor. Ama bizce böylesi daha iyi. Çünkü:
Aynı görüşteki kişi ve partilerin birlikteliği, akraba evliliğine benziyor. Dolayısıyla sakat doğumlara yol açıyor. ‘Ayrı görüşten’ kişiler olarak bir arada yaşama / uzlaşma kültürümüzü geliştirmemiz gerekiyor. Halkın yararına uygulamalarda, en katı muhaliflerle bile zor da olsa uzlaşmaya varılması olanaklı. Yılmaz Büyükerşen, yıllarca Eskişehir Belediye Meclisinde muhalif çoğunlukla çalıştı, mucizevi başarılara imza attı. Ekrem İmamoğlu‘nun da İstanbul Belediye Meclisinde muhalif çoğunlukla arasında çıkması olası sorunların üstesinden gelebileceğini biliyoruz. Belediye Meclisi toplantılarını, daha önce başkanlık koltuğunda kalabildiği 18 günlük süre içinde yaptığı gibi canlı olarak yayınlatmayı sürdürmesi de uzlaşıya katkıda bulunabilir.
KAZANIMLARIMIZ
31 Mart ve 23 Haziran seçim süreçlerinde Türkiye, hepimizin bildiği birçok tatsızlık, hâttâ çirkinlikler yaşadı. Halkın oyları, bu çirkinliklere yanıt niteliğindedir. Yeter ki siyaset insanlarımız, yanıttan kendilerine düşen payı alsınlar.
Sonuç olarak; 23 Haziran İstanbul Yerel Seçimi’nden ülkemizin kârlı çıktığını söyleyebiliriz. Biz bu satırları yazdığımız sırada ‘siyasetin normalleşme eğilimine girmeye başladığını’ görüyoruz ki eğer yanılmıyorsak önemli bir kazanımdır.
31 Mart’tan sonra yapılanın aksine, Anayasa ve Seçim Yasası hilafına davranılmayacak, en azından hak sahibi İmamoğlu’na hakkı geri verilecektir. Bu olumlu örneği, hapse atılan ya da tepelerinde iktidar kılıcı sallandırılan bilim insanı, gazeteci, politikacı… gibi birçok masum aydınımızın adalet arayışında da görmek istiyoruz.
Gerçek liderleri doğuran, büyük ölçüde tarihsel koşullardır. Demokrasi çıtasının ileri Batı ölçütlerinin çok gerisine düştüğü; işsizliğin, dar gelirli kitlelerin yoksulluğunun arttığı; ülkemizin tarihinin en büyük borç batağına sürüklendiği; dış itibarımızın çok zarar gördüğü bu dönemde Türkiye, Ekrem İmamoğlu gibi umut vadeden bir lider ortaya çıkarabilmiştir.
İmamoğlu’nun, İstanbul Belediye Başkanlığıyla başlayan liderlik serüveninin daha da üst düzey başarılarla sürmesini diliyor; hepimize yaşam sevinci aşılayan sloganındaki gibi, “her şeyin çok güzel olmasını” umuyor ve bekliyoruz.
Yaşasın Türkiye, yaşasın demokrasi, yaşasın n’eylerse güzel eyleyen halkımız!
DİL YANLIŞLARIMIZ
Medyamızın haber dili öylesine bozuldu ki “tutukluluk” ve “hükümlülük” kavramlarını bile karıştıran birçok meslektaşımız var.
23 Haziran seçimine bir gün kala, yasa dışı PKK örgütünün lideri Abdullah Öcalan tarafından Kürt seçmenlere yollanan tuhaf ileti çok yazılıp konuşuldu.
(PKK ve FETÖ ile hiçbir ilgisi olmayan kimi meslektaşlarımız yok yere ‘örgüte yardım ve yataklıkla’ suçlanırken Öcalan’ın iletisini getiren kişinin ‘PKK propagandası’ yapmakla suçlandığını duymadık!)
Söz konusu iletinin konu edildiği medya haberlerinin hemen hepsinde şu ifade geçti:
– Tutuklu Abdullah Öcalan…
Son olarak da seçim gecesi, ünlü bir araştırma şirketinin sahibi, TRT Haber kanalında üstüne basa basa aynı tamlamayı kullandı:
– Tutuklu Abdullah Öcalan…
Bir hukuk terimi olan “tutuklu”, hakkında henüz ceza verilmemiş, kaçma ya da delil karartma şüphesi görüldüğü için cezaevine veya tutukevine kapatılan kimse,demek.
Öcalan ise bilindiği gibi yıllar önce idam, sonra da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Yani o bir “tutuklu” değil; ‘hakkında ceza hükmü verilmiş, hüküm giymiş bir mahkûm’ ya da “hükümlü”.
Gazeteciliğe başladığımız yıllarda meslek büyüklerimiz bize önce polis – adliye muhabirliği görevi verirlerdi. Hukuk terimlerini, bu arada olayları haber diliyle anlatmayı öğrenmemiz için…
O da mı değişti?
İKAMET / İKAMETGÂH
Öte yandan, ‘bir yerde oturma’ anlamındaki sözcüğün, tüm tv sunucuları ve ekran konukları tarafından sürekli ‘ince k’ ile sesletildiğine tanık oluyoruz; “ikâmet”!
Yanlış.
Arapça kökenli bu sözcük ‘kalın k’ ile okunur:
“İkamet”.
Sadece ‘oturma belgesi’ anlamındaki sözcüğü kullanırken ‘g’yi ince okumalıyız:
“İkametgâh”.
Lütfen.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
PKK ile FETÖ’nün hain işbirlikçisini
Masum sanan aymazlar gün olur ayılır
Yeşil tutkunu diye terörist demek Gezi’ciye
Devran döner bakarsın terör suçu sayılır!