‘En büyük bayram’ olarak kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin 98. kuruluş yıldönümünü geride bıraktık.
‘Dalya’ demeye iki yıl kala, ulusumuza bir kez daha kutlu olsun.
29 Ekim bu kez cuma gününe denk geldiği için cuma hutbesinde, Cumhuriyetimizin -ve Diyanet İşleri’nin- kurucusu Atatürk’ün ‘yasak savma’ türünden de olsa anılmasını bekleyenler oldu.
Safdillerin beklentisinin tersine, ‘yasakçı’ uygulamalara yenisi eklendi; Atatürk Devrimi yolunda yayın çizgisi izleyen medya organlarımızdan Cumhuriyet gazetesi, Foks TV ve ANKA habercilerinin, 29 Ekim törenleri sırasında Anıtkabir’e girmeleri engellendi.
Özellikle de 29 Ekim 1923’ten altı ay sonra 7 Mayıs 1924’te “adını ve kuruluş parasını Kuvayı Millîye önderi Atatürk’ün verdiği” Cumhuriyet gazetesine konulan bu yasak, elbette simgesel bir anlam taşıyordu.
ERKEN SEÇİM İSTEMİ
Türkiye yeniden Atatürkçü, laik, yurtsever, doğa sever, insan haklarına, hukuka, adalete, bilime, sanata saygılı, onuruyla yaşayabileceği geçim koşullarından yoksun kalmış halk kesimlerinin herhangi bir beklenti, tepki ya da umudunun dikkate alınacağı günleri görebilecek mi?
Son günlerde üç araştırma şirketince yapılan üç ayrı araştırmanın sonuçları, dikkate değer ipuçları veriyor bizce:
1– Gallup, ‘Dünya Duygu Haritası’nı çıkardı. Araştırmacılara göre, ‘Türkiye en az
gülen ülke’ oldu; ‘en öfkeli ve en stresli ülkeler’ sıralamasında da ‘ilk beş’e girdi.
2– Metropol‘ün anketine göre, Türk halkının üçte biri, geliri ile asgari gereksinimlerini bile karşılayamıyor.
3– Avrasya Araştırma Şirketi, halkımıza “Sizce erken seçim yapılmalı mı?” diye sordu. “Evet” yanıtı verenler: Yüzde 62. Her üç kişiden ikisi yani. Son genel seçimlerde AKP’ye ve onun iktidar bileşeni MHP’ye oy vermiş olanlardan, erken seçim isteyenler de azımsanmayacak oranda.
Bugüne değin toplumca az badireler atlatmadık. Sesimiz yeterince gür çıkarsa Türkiye’nin düze ulaşıp barışın, erincin geri gelmesi, uygar dünya ligindeki saygın yerimize dönebilmemiz, dolayısıyla yüzümüzün gülmesi hâlâ olanaklı.
‘HAMİLE KÖLEYİ DÖV AMA…’
Uruguaylı gazeteci / yazar Eduardo Galeano’nun (1940 – 2015), “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adlı ünlü kitabından (Sel Yayınları) alıntılara devam ediyoruz…
Kadına şiddeti ‘caiz’ gören, ‘boş ol’ diye ‘e-posta’ yollayarak bile onu boşayabileceğini söyleyen, din kılıfı giydirilmiş ilkel erkek anlayışı, günümüz Türkiye’sine özgü değil, evrenseldi:
* “Küba’da ustabaşılar, suçlu hamile kadınları deri kamçılarla döverlerdi. Fakat, taşıdıkları ‘meyve’ye (geleceğin kölesi bebeğe) zarar vermemek için karınları bir deliğe gelecek şekilde toprağa yüzüstü yatırmayı ihmal etmezlerdi. Şeker üretiminin yüzde beşini vergi olarak alan rahipler günahlarını bağışlarlardı: İsa’nın günahkârları cezalandırdığı gibi, ustabaşılar da zencileri cezalandırırdı.” (sayfa 118 – 119)
* “Latin Amerika’da,verimli ovalarda rahatça yetiştirilebilecek gıda maddeleri ithalatına yılda beş yüz milyon dolar harcanır. Toprakların yalnızca yüzde beşi ekilidir. Ekili topraklar oranı dünyada en düşük oran, dolayısıyla israf oranı da dünyadaki en yüksek orandır.” (sayfa 167)
*”Trinidad’da seksen milyon ton şeker üreten kırktan fazla rafineri vardı. Tütün üreten yoksul köylülerin toprakları şiddet yoluyla kamulaştırılmış, bir zamanlar hayvancılık yapılan ve et ihraç eden bu bölgeler de ithal malı et yemek zorunda kalmıştı. (…) Geriye kalan, yalnızca mermer ve taş yığınlarıyla sessiz çanlar.” (sayfa 99)
* “Küba, ABD’den otomobil, makine, kimyasal madde, kâğıt ve giyim eşyaları dışında pirinç, fasulye, sarımsak, soğan, yağ, et ve pamuk da satın alıyordu. (…) Ekmek Atlanta’dan, bazı lüks gıda maddeleri de Paris’ten geliyordu. Şeker ülkesi, tükettiği meyve ve sebzenin yarısını ithal ederken nüfusunun yalnızca üçte birinin sürekli bir işi vardı ve şeker üretimine ayrılmış toprakların yarısı ekili değildi. (…) 1958’de Küba’da fahişelerin sayısı, maden işçileri sayısından fazlaydı.” (sayfa 103)
ALÇALARAK YÜKSELMEK
Galeano; Meksikalı yazar Carlos Fuentes’in bir roman (1) kahramanı ile Meksika’daki siyasal yaşam arasında koşutluk kurar:
* “Çok yoksul bir aileden gelen Artemio Cruz, gençlik yıllarının ideallerini ve kahramanlığını bir kenara bırakıp zorbalıkla topraklar ele geçirir, sayısız şirket kurar, kendini milletvekili seçtirir, karanlık işler ile, spekülasyon ve yerlilerin sömürüsüyle elde ettiği servet, güç ve egemenlikle başarının doruğuna ulaşır. Roman kişisinin hayatındaki gelişmeler, günümüzde Meksika’nın politik hayatını tekeline almış olan partinin (2) gelişmesine çok benzer. İkisi de alçalmak suretiyle yükselmiştir.” (sayfa 166)
DİL YANLIŞLARIMIZ
* Irak ve Suriye’ye, Türkiye’nin askerî harekât yetkisinin iki yıl uzatılmasına ilişkin tezkere, Meclis’te kabul edildi. Neden iki yıl? sorusuna doyurucu yanıt verilmezken tezkereyle “yabancı silahlı güçlere Türkiye’de bulunabilme olanağı tanınması” daha çok tartışılacağa benziyor.
Bu arada, kimi haber sunucularının, “tezkere” sözcüğünü, vurguladıkları ‘s’ ile “teskere” diye okumaları kulağımızı tırmaladı. Bilindiği gibi, bu iki sözcüğün anlamları farklı:
Arapça kökenli “tezkere”; ‘bir iş için izin verildiğini bildiren resmî kâğıt’ ya da ‘askerlik görevinin bittiğini bildiren belge’ demek.
Farsçadan dilimize girmiş olan “teskere”nin anlamı ise ‘sedye’.
Söz konusu tezkere metninde, şu anlatımla iki dil yanlışına birden düşülmüş olması ise çok üzücü:
“… kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı milli güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak…”
1- Gazetelerin internet sürümlerinde gördüğümüz kadarıyla “millî” sözcüğünün son i’sinin üzerine düzeltme imi (şapka) konulmamıştı. Bu durumda sözcük, ‘ulusal’ yerine; ‘selin sürükleyip getirdiği çok küçük taneli çamurlaşmış kumlu (toprak)‘ ya da ‘türlü işlerde kullanılmak için yapılan ince ve uzun metal çubuğu bulunan (alet, aygıt)‘ anlamları taşır.
2- Daha önemlisi, eskimiş Arapça kökenli (‘devam’dan gelen)“idame” sözcüğü ettirgendir; ‘sürdürmek, devam ettirmek’ anlamında. Dolayısıyla “idame”den ‘yardımcı eylemli bileşik eylem’ yaparken “idame etmek” denir, tezkerede yer aldığı gibi “idame ettirmek” (3) değil.
Önemsemek zorundayız; devletimizin arşivine girip kalıcı olacak tarihsel yanlışlar bunlar.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Bahçeli haklı, yerden göğe;
‘Anayasası’ süs olan
Bizim gibi bir ülkede
‘Mahkemesinin’ işi ne?..
1) Söz konusu kitap, ülkemizde Can Yayınları tarafından 1983’te, “Artemio Cruz’un Ölümü” adıyla basıldı.
2) Meksika’da, kurulduğu 1929 yılından 2000’e değin iktidarı elinde tutan Kurumsal Devrimci Parti (Partido Revolucionario Institucional; “PRI”).
3) TDK’nin sözlüklerinde ve Yazım Kılavuzu’nda aynı yanlış (idame ettirmek) yineleniyor. Eylemin doğrusu için bkz. Dil Derneği Türkçe Sözlük; ayrıca, Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, cilt 9, sayfa 381