Yaşar Kemal‘in Cumhuriyet gazetesinde 1975’te yayımlanan bir yazı dizisi, belleğimizde taptaze:
“Çocuklar İnsandır”
Usta romancımız çocuklarla yaptığı, daha doğrusu ‘çocukla çocuk olduğu’ röportajlarından oluşan bu diziyle toplumumuzu ‘yarınlarına’ sahip çıkmaya çağırıyordu.
Turhan Selçuk’un çizimleri ve Ara Güler’in çektiği fotoğraflarla daha da çarpıcı hâle gelen röportaj dizisinin (1) üzerinden yarım yüzyıla yakın zaman geçti.
Kayseri’de, dört yaşındaki Saliha Çakır’ın beklenmedik ölümü bize, Çukurova Homeros’u Yaşar Kemal’in vicdanlara seslenişini anımsattı.
BİR ÇOCUK ÖLDÜ, DİYELER…
Saliha Çakır, Kayseri’de, 30 Ekim 2019 günü aniden öldü. Bu iletişim çağında Türkiye, Salihacığın ölüm nedenini ancak iki yıl sonra, 2021 Eylül’ünde çıkan gazete haberlerinden öğrenebildi. Zavallı küçük, yediği nardaki tarım ilacı kalıntısından zehirlenip yaşama veda etmişti.
Kendileri de zehirlenen ama sağ kurtulan Çakır ailesinin öteki bireyleri, oturdukları Yeşilhisar ilçesinin Tarım Müdürlüğüne başvurmuş, “Bu narlar zararsız.” yanıtı almışlardı.
Salihacığın minik bedenine Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde otopsi yapıldı, ardından da ailenin yediği narların örnekleri Ankara Adlî Tıp Kurumuna gönderildi. Kurumdan çıkan karar:
“Saliha Çakır’ın yediği nardaki tarım ilacı kalıntısından zehirlenip öldüğüne oybirliğiyle…”
ALLAH’A EMANET
Türk solunun çilekeş aydınlarından Dr. Hikmet Kıvılcımlı‘nın [69 yıllık ömrünün 22,5 yılı, ‘fikir suçundan (?) mahpus damlarında geçti] şakayla karışık söylediği bir söz:
“Halkı bilinçlendirmek, dolmayı pirinçlendirmeye benzemez.”
Eskiden, ilçelerdeki ziraat teknisyenleri, belli ölçüde de olsa çiftçiyi bilinçlendirirlerdi. En azından, ekilmesi gereken uygun ürünü saptayabilmek üzere onların laboratuvarda ‘toprak tahlili’ yaptırmalarına öncülük ederler, yapay gübre ve tarım ilacı kullanımı konusunda da onları aydınlatırlardı.
Şimdi çiftçimiz, Allah’a emanet.
Kayseri’deki acı olay, sahipsizliğin yalnızca küçük bir göstergesi. Meyve bahçesi sahibi, nar’a olgunlaşınca çatlamaması için tarım ilacı sıkıyor. O ölçüyü tam bilemediğinden olsa gerek narlar, ilaca karşın çatlayabiliyor. Zehir de çatlaktan sızarak minik Salihaları öldürüyor.
Bu kadar basit!..
11 BİN YILLIK TARIM
İnsanlık, toprağı ekip ürününü biçmeyi 11 bin yıl önce Orta Doğu’da keşfetti. Suriye’nin Süveyda kenti yakınlarında, hüdayinabit (doğada kendiliğinden yetişen) bitkiler arasından buğdayı ıslah edip üreterek ondan ilk ekmeğini pişirdi.
Tohumu ağustos ayında ekip şubat ve martta -erken- hasat yapıyorlardı; buğdayın tam olgunluğa erişmeden önce başağın kopma olasılığını ortadan kaldırmak için.
Araştırmacıların anlatımıyla (2) “Neolitik insanlar, büyük değişimlerin olduğu bir zaman diliminde yaşadılar. Yabani buğday ve arpa toplayıp yavaşça onları ehlileştirme sürecine girdiler. Bu da demek oluyor ki yedikleri besinlerin üretimini denetledikleri yerel bir ekonomi kurmaya başladılar.”
11 bin yıl önceki dikkat çekici gelişmenin altını çizelim: “…yedikleri besinlerin üretimini denetledikleri yerel bir ekonomi kurmak”…
ZEHİRE MUHTAÇ OLMAK
Türkiye’de tarımın can çekiştiği artık yadsınamaz bir gerçek. Gübreye son bir yılda yapılan zam, yüzde 149’u bulmuşken çiftçinin yakıtı mazot fiyatını üstelik ekim ayında aşırı ölçüde artırmak, akıl alır gibi değil.
Tarım Yasası’na 2006 yılında konulan bir maddeye göre, devletin çiftçiye her yıl, ulusal gelirin yüzde 1’i oranında parasal destek vermesi gerekiyor. Ama, CHP lideri Kılıçdaroğlu, 21 Ekim 2021 günü Kars’ta açıkladı; bu desteğin şimdiye değin yarısı bile ödenmedi. Böylece çiftçinin devletten destek alacağı toplamı 211 milyar lirayı buldu. Öte yandan banka ve kooperatif borçlarını ödeyemediği için tarlası, traktörü haczediliyor.
Tarım ürünleri dışalımına 2022 yılbaşına değin sıfır gümrükle izin verilmesi cabası.
Dileriz, ‘üretim damarları kesilen’, döviz fiyatları da her gün tırmandığı için ‘dışalım yapamaz duruma gelme’ tehlikesi bulunan Türkiye’yi; soframıza zehir kusan tarım ürünlerini bile mumla arayacağımız günler beklemiyordur.
MİLYONERLER FARE YEDİ
Geçen haftaki yazımızda, Uruguaylı gazeteci / yazar Eduardo Galeano’nun (1940 – 2015), “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adlı ünlü kitabından (Sel Yayınları) alıntılar yapmayı sürdüreceğimizi belirtmiştik. Sözümüzü tutuyoruz:
* “Tarımla uğraşmak, (Brezilya’da) sömürgecilerin akıllarından bile geçmiyordu. 1700 ve 1713 yılları arasında korkunç bir açlık yaşandı. Milyonerler, kedi, köpek, fare ve karıncayla beslenmek zorunda kaldılar.” (sayfa 80 – 81)
* (Bolivya’da) Potosi madenlerinin geliriyle dillere destan şölenler verirlerdi, Sucre’de. Eğlence bittiğinde, gümüşten kap kacak hâttâ altın çatal bıçaklar balkondan fırlatılır, yoldan geçenler de bunları toplardı. (sayfa 58)
* Guatemala’da, ABD’nin iş başına getirdiği yöneticiler yüzünden, 1954 – 1968 yılları arasında iki bin 800 aydın, öğrenci, sendika yöneticisi ve köylü öldürüldü. Sırf vicdanlı olduğu için ülkeden kovulan rahip Blase Bonpane, 1968’te Washington Post’ta yayımlanan bir yazısında şöyle diyordu:
“Guatemala’da her yıl ölen yetmiş bin kişiden otuz bini çocuktur. Bebek ölümlerinin oranı, ABD’dekinin kırk katı fazladır.” sayfa 154
Dünyanın her yerindeki Salihalar, hayata gözlerini açacağı yeri ne yazık ki kendileri seçemiyor.
Kesik damarlardan fışkıran kötücül “Rabbena, hep bana” örneklerini, Galeano’nun kaleminden aktarmaya devam edeceğiz.
Ola ki ibret alınır…
DİL YANLIŞLARIMIZ
* Tv’de bir ana haber sunucusundan, bir haberi aktarırken çelişen iki sesletim örneği:
1- “Zongudak’ın Alaplı ilçesinde delta varyantı…”
2- “Zonguldağın Alaplı…”
Türkçe özel adların sert ünsüz harfle biten son sesleri, sözcük ünlü harfle başlayan ek almışsa okurken yumuşatılır. Yukarıdaki örnekte, ‘k’ olan sert son ses ‘ğ’ye (yumuşak g) dönüşür. Kural hakkında ikirciğe (tereddüt) düştüğü anlaşılan sunucunun ikinci sesletimi (Zonguldağın) doğru.
Bu da bir dış haber yorumcusunun 20 Haziran 2021 akşamı katıldığı tv izlencesindeki sözü:
“Irağın işgali…”
Yine yanlış sesletim.
Bir yabancı ülke adı olduğu için “Irak” sözcünün son sesi ‘k’, ünlü harfle başlayan ek alsa da yumuşamaz, yazıldığı gibi okunur; “Irak’ın”.
Ancak, “ırak” sözcüğünü ‘uzak’ anlamında sıfat olarak kullanıyorsak ‘k’ sesi (hem yazım hem de sesletimde) yumuşar; “ırağın”…
Doğru örnek, Dadaloğlu’ndan:
“Arap atlar yakın eder ırağı…”
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
‘Dolmak’ fiilinin
Geniş zaman çekiminde
Kendi hâlinde bir
Üçüncü tekil kişiyken
Bu ne şahlanış be DOLAR!
Sıkıysa Cengiz’e yap atar.
1) Yaşar Kemal’in Cumhuriyet’teki söz konusu röportaj dizisi, 1978’de “Allah’ın Askerleri”; 2014’te de “Çocuklar İnsandır” adıyla YKY tarafından kitap olarak yayımlandı.
2) Oğuzhan Parasayan; Arkeofili (12 Nisan 2017)