Bugün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü.
Kadınlar, maddesel olarak mitoloji kahramanı Atlas gibi güçlü değiller.
Ama, anne – babalarına, sevgililerine, eşlerine, çocuklarına, toplumlarına, insanlığa, doğaya, hayvanlara… sundukları engin sevgi – saygı, sınırsız özveriyle dünyayı sırtlıyorlar.
Rahmetlik Engin Cezzar’ın hayat arkadaşı Gülriz Sururi’yi tanımladığı sözcüklerle onlar, ‘serçe bilekli, aslan yürekli’ gerçek kahramanlar.
Yılmaz Büyükerşen’in bozkırda yarattığı cennet Eskişehir’i cehenneme çevirmek isteyenlere karşı Alpu Ovası’nda şalvarı – yemenisiyle…
Demokrasiye her gün biraz daha kan kaybı yaşatılan Meclis‘te, Atatürk’ün yılmaz savaşımcı Cumhuriyet kadını ruhu ve uygar görüntüsüyle…
Kemalist öğretmenlerimizden, bilim insanlarımızdan, evrensel sanat mozaiğine Türk örgelerini (motif) katan Yıldız Kenter’lerimize Suna Kan’larımıza değin onların her biri, ülkemizin aydınlık geleceğinin yapı taşları.
Bu karanlık günleri atlatmamızı sağlayacak gizilgüç en çok onlarda var; Orta Çağ’a sürüklenmek istenen ülkemiz, erkeklerle birlikte onların narin elleri üzerinde yeniden yükselecek, dünyada layık olduğu yeri alacak.
Bu inançla tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz.
YASAK SÖZCÜKLER!
Demokrasi dışı düzenlerde, dille çok oynanır. Orwell‘ın “1984” romanında anlattığı otoriter devlette, sözcük dağarcığının kısıtlandığı “Yenikonuş” adlı bir dil dizgesi geçerlidir. Örneğin, “özgürlük” sözcüğünün yasaklanmasıyla, toplumun özgürlük isteminden vazgeçeceği sanılır.
21. yüzyıl Türkiye’sinde de buna benzer -aslında kimileri iyi niyetle yapılan- uygulamalar görüyoruz. Şöyle:
Bir dilde kimi sözcükler, zamanla ‘anlam bayağılaşması’na (Fr. pejoration) uğrar. Örneğin, “karı” sözcüğü 2008’de Türk Medenî Yasası’nın birçok maddesinden bu nedenle çıkarılmıştı. Yasadan kalktı ama tabii ki kullanımdan kalkmadı.
Şimdi de yine kadınlarla ilgili ‘anlam bayağılaşması’ savıyla dokuz sözcük yasaklandı. Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş, TDK’nın, kimi sözcüklerin tanımlarında cinsiyet ayrımcılığı yaptığını öne sürerek Ankara 6. İdare Mahkemesi’nde –elbette iyi niyetle– dava açmış. Mahkeme de ‘dava konusu’ şu sözcük ve eylemleri, TDK’nın sözlüklerinden çıkarması kararına varmış:
“Müsait, boyalı, yollu, taze, oynak, kötü yola düşmek, esnaf, kötüleşmek, serbest”.
İlginçtir, mahkemenin oy çokluğu ile aldığı karara bir kadın yargıç, Güler Kodal karşı çıkmış. Biz de Sayın Kodal’a katılıyoruz. Böyle yasak olmaz. Bir dilin sözvarlığı yalnızca olumlu anlam içeren sözcüklerden oluşmaz. Kaldı ki mahkemece yasaklananlar arasında, “taze” gibi çok masum bir sözcük bile var. Lorca’nın Can Yücel tarafından dilimize kazandırılan “Eskicinin Tazesi” oyununu akla getiriyor:
Erkek egemen bir kasabada, kocasıyla arasında hayli yaş farkı olan genç bir kadın (taze), evliliğini ayakta tutabilmek için destansı bir direniş ortaya koyar. Her türlü bağnazlığa, müdahalelere, yasakçı anlayışa karşı…
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Şiddete dur, diyen / Kadınlarımızın / Bağrına bastı polis: / “Şef(katli) vacip”!