Bize göre Babıâli’yi Babıâli yapan ustalarımızdan biri daha bu dünyadan göçtü; İlhan Banguoğlu.
Geçen pazar günü 91 yaşında hayata gözlerini yuman İlhan Ağabey’i, bu satırlar size ulaşmadan bir gün önce toprağa vermiş olacağız.
Bir kolu Mısır kökenli olan, varsıl bir ailenin oğluydu. Eski Millî Eğitim bakanlarından, dilbilimci Tahsin Banguoğlu’nun yeğeniydi. İyi eğitim görmüş, Türkçe haber diline hâkim olmasının yanı sıra Babıâli’deki birkaç yabancı dil bilen az sayıda gazeteciden biriydi. Saint Joseph Kolejinden sonra okuduğu İÜ Hukuk Fakültesinden arkadaşı olan Abdi İpekçi’nin yönettiği Milliyet’te uzun yıllar çalıştı. Milliyet’teki en yakın dostlarından birinin de yine bu gazetede “Devekuşuna Mektuplar” başlığıyla, tiryakisi olduğumuz kültür / sanat yazıları kaleme alan ünlü yazar Haldun Taner (1915 – 1986) olduğunu anımsıyoruz.
“TAKSİM’E UÇAK İNMEZ!”
Renkli bir kişiliğe sahip İlhan Ağabey ile gazetecilik mesleğinde yolumuz, 1980’li yılların başında, Anadolu Ajansında kesişmişti.
Hani, neşeli insan güneşe benzer; girdiği yeri aydınlatır, derler ya… İlhan Banguoğluda öyle biriydi. Mesleğimizin doğası gereği, haber servisinde sık sık yaşanmakta olan gerginliği önce yüzümüzde gülümsemeye, sonra da saygı ölçüleri çerçevesinde atacağımız kahkahalara dönüştürmenin de ustasıydı. Onun bu özelliği yüzünden, ölümünün ardından şu satırları bile gülümseyerek yazıyoruz. Sanırız, kendisi de böyle olmasını isterdi.
Bir gün, Milliyet gazetesinin gece sorumlusunu arayan bir meslektaşımız, “Taksim’e uçak indi!” diye işletmiş! Sorumlu da telaşla, gazetenin yazı işleri müdürü olan İlhan Ağabey’in evine telefon etmiş. Arkadaşı işlettiklerini hemen anlayan İlhan Ağabey, çok sakin bir ses tonuyla “Taksim, havaalanı değil ki oraya uçak insin! Olsa olsa düşmüştür!” deyip telefonu kapatmış.
HASTABAKICI FARKI
Dr. Mücahit Atmanoğlu, Tanrı uzun ömür versin [hâlen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Onursal Üyesi], gazeteci dostu bir hekimdir. Dr. Atmanoğlu, Samatya’daki eski adıyla SSK İstanbul Hastanesinde yıllarca başhekimlik yaptı. İlhan Ağabey, bu sağlık kurumunda bir operasyon geçirip taburcu olduktan sonra, hastane anılarıyla bizi kırıp geçirmişti.
Sağlık çalışanlarının hoşgörüsüne sığınarak şu anıyı aktarmak istiyoruz:
Hastabakıcıların, bırakın doktorları, başhekim Atmanoğlu’ndan bile daha forslu olduklarını, hasta yakını ziyaretçilerle hastaların arasına nasıl “Yassag hemşerim!” duvarı ördüklerini kendine özgü biçemiyle (üslup) anlattıktan sonra şöyle demişti, İlhan Ağabey:
– Bunlardan kimileri düzgün giyimli. Onlar da beyaz önlüklü oldukları ve de çalımlarından geçilmediği için kendilerini doktor sanabiliyorsunuz. Ama ben işi çözdüm; hastabakıcının doktorla arasındaki fark, ne kadar iyi giyinmeye çalışırsa çalışsın çoraplarından belli oluyor!
“EŞİM BU KÖŞKÜ DE BEĞENMEDİ”
Meslek büyüklerimiz bize çömezlik yıllarımızda öğüt verirken “Gazetecinin parası pul, karısı duldur.” derlerdi. Henüz vaktiniz varken kendinize daha iyi bir meslek seçin, anlamında. Gerçekten de gündüzün geceye karıştığı, bol koşuşturmacalı bu meslekte, hele biraz ölçüyü kaçırırsanız hem parasal bakımdan dara düşmeniz hem de aile düzeninizin bozulması işten değildir.
İlhan Ağabey’in de sanırız yine meslek gereği, evde kimi sorunları vardı. Arada bir bavulunu toplayıp Yeşilköy’deki Çınar Otel’e yerleşirdi. Hâttâ yurtdışı gezilerine de kimi zaman yalnız giderdi.
Bir İsviçre seyahati sırasında, bu ülkeden bize bir posta kartı göndermişti. Çok güzel manzaralı bir gölün kıyısında, biblo gibi bir şatonun yer aldığı kartpostalın arkasına şu satırları yazmıştı:
– Sevgili Kerim! …. (eşi) Hanım’a bu şatoyu aldım, rutubet olur diye onu da beğenmedi!..
“SADECE ALLAH’IN KULUYUM”
İlhan Banguoğlu, nesli çoktan tükenmeye yüztutmuş olan, gazetecilik onurunu hiç ayağa düşürmemiş ustalarımızdan biriydi.
Kimi meslektaşlarımızın yazdıklarını okuyunca elinde olmadan tepesi atar, diline “rekâket”gelirdi (kekelemeye başlardı):
– Yerde kalem bulan, gazeteci olmuş arkadaş!..
İÜ İletişim Fakültesince hazırlanan, bizim de künyesinde Proje Danışmanları arasında yer aldığımız; Suat Gezgin, Veli Polat, H. Esra Arcan imzalı “Türkiye Sözlü Basın Tarihi”nde (II. Cilt, sayfa 29 – 36), özgür gazetecilik anlayışını şöyle dile getiriyor, İlhan Banguoğlu:
– Ben sadece Allah’ın kuluyum, gazete sahibinin kulu değilim.
Seni hiç unutmayacağız. Hep saygıyla, sevgiyle anacağız. Kutsal ışıklar içinde yat, İlhan Ağabey!
HAVALARDAN NE HABER?
Tv ekranlarındaki iki hava durumu sunucusu; TRT’den Olcay Akbaba Yeşilay ve NTV’den Gökhan Abur’un ısrarla sürdürdükleri ortak dil yanlışı:
– Hava sıcaklıklarındaki düşüş, sürmeye devam edecek.
“Sürmek” ve “devam etmek”, eş anlamlı iki eylem (fiil). Bunlardan birini kullanmak yeterli:
– Hava sıcaklıklarındaki düşüş sürecek.
TRT sunucusu Yeşilay, 12 Ekim 2018 günkü bültende ayrıca şu yanlışı da yaptı:
– Hava sıcaklıklarının, güneybatı kesimlerimizde ‘iki ile dört derece’ düşmesi bekleniyor.
Bu anlatımdan, söz konusu sıcaklık azalışının ya iki ya da dört derece olacağını, örneğin üç derece olmayacağını (!) anlıyoruz.
Oysa anlatılmak istenen, hava sıcaklıklarının “iki – dört derece arasında” azalacağı. Yanlışlık; tümcede (…’den …’ a kadar, anlamı veren) “ila” ilgecinin (edat) yerine, bir harf farkıyla “ile” bağlacının kullanılmasından kaynaklanıyor.
Yapmayın!
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Atam
Senin doğduğun yer
Şimdi bizde YÜREK
SELANİK!..