MEVSİMİN ELLİ TONU

Mevsim döndü. Ama, sıkı giyinerek de olsa sabah kahvaltısı hâlâ balkonda yapılabiliyor.

Cemal Süreya ile birlikte!

“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem

Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı”

Güneş bir açıp bir külrengi bulutların gölgesinde mola verince karaduygu (melankoli) ile coşku gelgiti arasında yürek sersemi oluyor insan!

Karşı evin balkonundaki asma, tam bir renk şımarığı! Retrospektif sergi açmış haspam; kimi ilkyazdan kalma zümrüt yeşili; kimi yaz sarısının, güz kahverengisinin elli tonuna ama ille de kızıla kesmiş cinaslı (!) yapraklarıyla.

Karşı evin balkonundaki asma

Seviyorum seni 

Bana surat asma!..

VEYSEL’İN SADIK YÂRİ

Kuruduğunu sanıp bir köşeye kaldırdığımız kasımpatı çiçeğinin saksısında, geçen hafta bir yeşillik uç vermişti. İyi ki arsız ot muamelesi yapıp o yeşilliği koparmaya kıyamamışız! Yaprakları ortaya çıkınca anladık ki bu bir kasımpatı:

— Sizin şaşırmanıza şaşıyorum! Aylardan kasım. Ben de kasımpatıyım!

Doğa, usa sığmaz bir disiplin içinde döngüsünü sürdürüyor. Kasımpatı, göverip çiçeğe duracağı günleri biliyor. Âşık Veysel’in “sadık yâri” toprak ana; bağrına atılan buğday tanesine sarılıp uyuyacağı, esneye gerine uyanıp taneyi başağa

dönüştüreceği mevsimleri… göçer kuş ne zaman, nereye, nasıl uçacağını…

Bir tek sapıtan biziz; insanoğlu. En hafif deyişle, azgın suların üstüne kurulmuş salaş köprülerde, sadece kendi geçiş hakkı olduğuna inanan masal keçileri! Bu dünyadaki varlık nedenimizi, nereden gelip nereye gittiğimizi unuttukça köprülerle birlikte yalnız ayaklarımız değil, bütün gövdemiz buz gibi sulara erecek ama geçmiş ola!..

“UMARSIZCA” NE DEMEK

Bu köşede dikkat çekmeyi kendimize iş edindiğimiz, medyadaki dil yanlışlarına ilişkin notlarımız; ülke, dolayısıyla da yazı gündemimizdeki yoğunluk nedeniyle birikti. Sözü fazla uzatmadan değinecek olursak…

Güven İslamoğlu, CNN Türk‘te “Çevre Dedektifi” adlı güzel bir izlence hazırlayıp sunuyor. Başarılı meslektaşımızın, doğanın korunması için canla başla hazırlayıp sunduğu izlencede 31 Ekim 2018 günkü şu sunumu kulağımızı tırmaladı:

— Artvin’in Genya Dağı’na ‘umarsızca’ bırakılan atıklar…

İslamoğlu’nun ‘umursamazca’ yerine kullandığı sözcüğün anlamı neredeyse söylemek istediğiyle taban tabana zıt.

“Umar”; çare; “umarsızca” da “çaresiz olarak” demek.

İnsanoğlu, doğayı çaresizliğinden değil, sözü hiç eğip bükmeden söyleyecek olursak ‘domuzluğundan’ kirletiyor!..

“MUHTEMEL İHTİMAL” DENİR Mİ

Fenerbahçe Spor Kulübü’nde kötü bir sezon yaşanıyor. Biz bu satırları yazdığımız sırada, futbol takımı ardı ardına yenilince kulüple ilişkisi kesilen çalıştırıcı Phillip Cocu’nun yerine, Ersun Yanal’ın getirilebileceği konuşuluyordu.

NTV’nin 7 Ekim 2018 tarihli futbol izlencesinde, sunucu Nebil Evren, şöyle dedi:

— Ersun Yanal‘ın “olası geliş ihtimaliyle” ilgili olarak…

“Olası”; görünüşe göre olacağı sanılan, muhtemel, demek.

Sunucunun kullandığı “muhtemel ihtimal” gibi garip bir söz. Doğrusu:

Ersun Yanal‘ın “geliş olasılığıyla” ya da “geliş ihtimaliyle” ilgili olarak…

Öte yandan, Galatasaray takımı kalecisi Muslera’nın, Bursaspor futbol takımı ile yaptıkları bir karşılaşmada, rakip forvet oyuncusunun karnına tekme atıp atmadığı Tv’lerde uzun uzadıya tartışıldı. Hepsinde de aynı ifadelerle:

– Rakibin karnına kramponuyla mı vurdu?..

“Krampon” (Fr.crampon); futbol maçı sunucu ve yorumcularının hemen hepsinin zannettiği gibi “futbol ayakkabısı” demek değildir. O ayakkabının altındaki, çimende rahat hareket etmeyi sağlayan deri veya sentetik kabaranın, tutmalığın adıdır. Dolayısıyla futbolcuların maçta giydiklerini ayakkabı da “kramponlu ayakkabı”dır.

BU DA DİZİ FİLM DİLİ

Dünyada en çok Tv dizisi izleyen halklar arasında, biz Türkler hep ilk sıralardayız. Bunun bir anlamı da Türkçemizin giderek “dizi dili”ne dönüşme eğilimi.

Foks TV’de “Yasak Elma” adlı ilginç bir dizi yayımlanıyor. Baş karakter Halit’in (Talat Bulut) adını tüm oyuncular dümdüz okuyor. Oysa ‘sonsuz’ anlamındaki bu erkek adı, ilk hecesi uzun (haalit) olarak sesletilir.

1 Ekim geceki bölümde de Halit, Defne karakterini canlandıran kadın oyuncuya şöyle diyordu:

– Ben karımı seviyorum. Onun üzülmesi, en son isteyeceğim şey.

15 Ekim geceki bölümde bu kez Zeynep (Sevda Erginci), Cem karakterini oynayan aktöre şunu söylüyordu:

– Sen benim hayatta üzmek istediğim son insansın.

Her iki replikte de ‘özenti dili’ kullanılarak güya ‘olumlama’ yapılmak istenirken üstü örtülü (!) şöyle bir ‘olumsuzluk’ söz konusu:

– Son sırada bile olsan ‘üzmek istediğim insanlar ‘ listemde sen de varsın!..

Yine 15 Ekim geceki bir sahnede, şoförü canlandıran aktör, Zeynep’e şöyle diyordu:

– Böyle durumlarda ‘panik olmaman’ lazım.

Oysa,Türkçede “panik olmak” diye bir eylem (fiil) yok; “paniğe kapılmak” ya da“paniklemek” var.

Arada bir saman alevi gibi parlayıp sönen teselli ikramiyesi ince espriler olmasa sanırız “Yasak Elma” hiç çekilmez! Örneğin, Ender’in (Şevval Sam), eski kocası Halit’in şirketine bir tür Truva atı gibi yerleştirdiği kardeşi Caner (Barış Aytaç), şirkette dönen çetrefilli gönül ilişkilerini öğrendiği bir sahnede şu espriyi patlatıyordu:

– Bu hayatta ‘gelirim’ artsın diye uğraşırken ‘gerilim’ artıyor!

Evet, Tv dizilerinin ‘gerilim’ kaynağı olduğu kesin; bizce en çok da doğru ve güzel Türkçeaçısından!

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

İstediğin kadar asıl

Yaşamın dizginlerine

O hep doludizgin!..

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir