‘DAHA NEN OLAYIM…’

Cemal Süreya, 9 Ocak 1990’da, henüz 59 yaşındayken bu dünyadan göçmüştü. 32 yıldır şiirin büyülü dünyasında uyuyor.

Aşkın, ‘kara mizah’la en iyi yo(ğ)rulduğu şiirlerden biri, Cemal Süreya’nındır:

“Daha nen olayım isterdin

Onursuzunum senin.”

* Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, geçen hafta aylıklarını artırdığı memur ve emeklilere seslenirkenki şu sözleri, dikkat kesilmemize yol açtı:

“Biz size âşığız.”

Ne güzel! Gerçi, sayın Erdoğan’ın aynı konuşmasıyla “Emeklilerimizin maaşlarında genel olarak enflasyon oranı kadar artış zaten yapıyoruz.” dedikten birkaç tümce sonra açıkladığı zam oranı, enflasyondan en az on küsur puan düşüktü.

TÜİK hesabıyla 2021 yılı enflasyonu yüzde 36,08 (ENAG’a göre bu oran yüzde 82, 81); işçi ve Bağ -Kur emeklilerine yapılan zam ise yüzde 25,48 ama olsun!

Aşk, özveri gerektirir!..

Nitekim, karşılık da buluyor; son kamuoyu yoklamalarında, “Yarın seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusu yöneltilen seçmenler arasında en çok tercih edilenin (yüzde 30,4) yine Erdoğan’ın partisi olduğu görülüyor…

“Biz de size âşığız.”

Ha Cemal Süreya ha biz emekliler:

“Daha nen olayım isterdin…”

ŞOLOHOV ÖYKÜSÜ GİBİ

* Pandeminin yeniden tırmanışa geçmesiyle sokaktan olabildiğince ayağını kesip eve kapanan insanın duyargaları, Açık Radyo’nun savsözündeki (slogan) gibi oluyor: “Kâinatın tüm seslerine açık…”

* Kazakistan, bir Şolohov öyküsü yaşıyor! Yeraltı kaynakları varsılı ülke, hemen her ‘tek adam ve oligarkları’ rejiminde görüldüğü gibi emperyalist sermaye için kolay lokma olması, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve bardağı taşıran son damla olarak da akaryakıt zamları yüzünden ayakta. Bir Kazak kadının sosyal medya aracılığıyla attığı çığlık, dünyaya yayıldı: “Kazakistan, Nazarbayev’in aile şirketi oldu. Çocuklarımızın geleceği için sokaklardayız.”

Hak arayanların teröristlikle suçlanması bize özgü değil. Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev’in “Bunlar terörist!” deyip polise “Uyarmadan vur!” emri verdiği direnişçilerden yüzlercesi öldürüldü, yaklaşık altı bini de gözaltında.

Kendini doğal lider sayan Nazarbayev ise sırra kadem bastı.

* Rus yazar Mihail Şolohov (1905 – 1984), anne tarafından Kazak’tı. 1965 Nobel Edebiyat Ödülü’ne değimli görülen Şolohov, “Don (Nehri) Hikâyeleri”nde, Bolşevik Devrimi sırasında yaşanan iç savaşı anlatır. Bağımsızlık mücadelesi veren Kazaklar’la, aralarında birçok Kazak’ın da bulunduğu Sovyet askerlerinin / militanlarının çatışmasında kanın gövdeyi götürdüğünü…

AYDIN NAMUSU

* Şolohov öyküleri, yazarın akıcı dili, olağanüstü güzellikteki betimlemeleriyle okuru ilk sayfadan başlayarak sarıp sarmalar. Oya gibi işlenmiş, en özenli film senaryolarındaki ince ayrıntıları içerir. Örneğin, Don Hikâyeleri’nde önce şiddeti yadırgarsınız ama okudukça bunun, savaş karşıtlığının doğal bir gereği olduğunu anlarsınız. Yazar, insanın savaşırkenki yabanıllığını iyice yüzünüze vurur ki sizi iyice barışçıl kılabilsin. Aydın namusunun bir başka doğal gereği de bireysel özgürlükleri korumaktır onun için. Bu uğurda, Nobel Edebiyat Ödülü olarak kazandığı paranın önemli bir bölümünü, II. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından yıkılan bir kilisenin onarımına harcamıştır. Kendisi, dinibütün bir edebiyatçı olmalı, diye düşünebilirsiniz. Hayır, Şolohov bir tanrıtanımazdı (ate). Yıkılan kiliseyi onartması, sanırız hem faşizme karşı duruşunun simgesi hem de insanların din ve vicdan özgürlüğüne saygısının göstergesidir.

* Biliyorsunuz; bizim din -siyaset tacirleri, ballı rant söz konusu olunca cami yıkmakta hiç ikircikli davranmazlar.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, son olarak 7 Ocak 2022 günkü sosyal medya paylaşımında, “4-6 yaş Kuran kurslarımızda 10 bin kadar sınıfımız, 200 bine yakın öğrencimiz var Elhamdülillah.” diye övündü. Kendisini o koltuğa oturtanlarla birlikte onların oy gizilgücüne (potansiyel) selam çakmış da oldu böylece.

Adının başında profesör unvanı olan Erbaş’a; ünlü eğitim bilimci (pedagog) Piaget’nin kitaplarını okumasını bir kez daha öneriyoruz. 4-6 yaş arasındaki çocukların, ‘din, iman, Tanrı…’ gibi soyut kavramları anlayamayacaklarını, bu yüzden de “olumsuz benlik algısına” kapılıp  kendi kendilerini yetersizlikle suçlayacaklarını, böyle bir kuşağın ancak “geleceğin meczupları” olabileceğini, altını kalın çizgilerle çizerek yeniden anımsatalım.

* Özellikle ağzıyla beyni arasındaki bağı, argo deyiyle ‘kayışı koparmış’ olan iç savaş çığırtkanlarına da Şolohov’un “Bostan Bekçisi” (*) adlı öyküsünü okumalarını salık verelim. Karşı saftaki öz oğlu Feodor’u üstelik yaralıyken öldürmeye yönelen bir babaya, öteki oğlu Mitka tarafından ne yapıldığı, hazretlerin kafalarına dank etsin diye!

Tabii ki o kafataslarının içinde beyin, göğüs kafeslerinde de yürek / vicdan kırıntıları hâlâ varsa… 

DİL YANLIŞLARIMIZ

* Tv kanallarından birinde, 22 Kasım 2021 günü, bilgi yarışması yapılıyordu. Yüksek öğrenim görmüş iki yarışmacı finalde yarışıyordu. Final soruları arasında, iki sözcüğün dörder ayrı yazımı vardı; her ikisi de sık sık karşımıza çıkan sözcükler…

Yarışmacılar sözleşmiş gibi, üçer ayrı yanlış yazım örneğini, doğru seçenekmiş gibi söylediler. Doğruya ancak öteki seçenekler tükenince ulaşıp çok şaşırdılar.

Sözcüklerin doğru yazımları şöyle:

“Sukutuhayal”

“Antrparantez”

Bir bilgi yarışmasına katılma cesaretini gösteren iki gencin bilemedikleri soruyu, büyük olasılıkla tv izleyicilerinin çoğu da bilmiyor. Fakat sunucu, bu doğru yazım seçeneklerini belirtmekle yetindi, ayrıntılı bilgi vermedi.

Onun eksik bıraktığını biz tamamlayalım:

Evet, ‘hayal kırıklığı’ anlamındaki Osmanlıca tamlama; “sükutuhayal” değil, ilk ünlüsü ‘ü’ sesi yerine ‘u’ ile söylenip yazılan “sukutuhayal”dir. Yani, ‘sessizlik’ anlamındaki Arapça kökenli “sükut” yerine, ‘düşme’ demek olan yine Arapça kökenli “sukut”la yapılan tamlama.

Çok yaygın biçimde, “antiparantez” diye söylenen sözcüğün doğrusu da ‘ayraç içinde’ anlamındaki “antrparantez” (Fr. entre – parenthèse).

OLUMLAMA / OLUMSUZLAMA

* Ünlü bir iktisat profesörü, katıldığı bir tv izlencesinde şu sözü kullandı:

— Dalgalı kur ‘sayesinde’ yaşanan kriz…

Farsça ‘gölge’ demek olan “saye”nin mecazi anlamı; ‘koruma, yardım’. “Sayesinde” de ‘yardımıyla’ anlamında bir ‘olumlama’.

Oysa, sayın profesörün konuşmasında bu sözcük, olumsuzluk anlatıyor.

Bizce anlatımın doğrusu:

— Dalgalı kur uygulaması ‘yüzünden’ yaşanan kriz…

Sayesinde, ancak “tersinleme, alaysılama” (ironi) amacıyla olumsuz anlamda kullanılır.

 

 

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

-Aranıyordu, bulundu-

Doksan üç bin lira maaşla

Alman’a Türk ticaret ataşesi

Zayıfsa da hesabı, aldırma

Güçlü olsun yeter, halka tekmesi!

 

(*) Şolohov; Don Hikâyeleri, Cem Yayınevi, sayfa 52 – 68