KİRLİAN GÖRÜNTÜLERİ

Ermeni asıllı Rus bilim insanı Kirlian, sağ olup da 2022 Türkiye’sinin ‘enerji fotoğraflarını’ çekse sanırız yaptığı işten soğurdu!

Kastettiğimiz; yeni yıla yeni bir enerjiyle girelim derken elektrikte yüzde 52  127; doğalgazda salt bu ay (ocak) için konutlara yüzde 25, sanayiye yüzde 50; ulaşımda en az yüzde 27 – 36 zam yapılmış olması değil.

Paramızın, göbekten bağımlı kılındığımız Amerikan Doları karşısındaki tarihsel değer düşüşü, özellikle gıda maddesi fiyatlarındaki aşırı artış, gelirimizin ise yerlerde sürünmesi de değil.

Geniş halk kitlelerinin ilkyaza karanlıkta ‘mücrim gibi’ titreyerek; cep delik cepken delik hâlde ve ‘tabanvay’la yürüyerek çıkma savaşımının çok çetin geçeceği kesin…

Ama her şeyden önemlisi, bütün bu ve öteki yuvarlanan kartopları etkisiyle; 99 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’ni 100. yıla taşımak için toplumsal enerjimizin, öteki deyişle sosyal aura’mızın düşmekte olduğu durum…

‘RUHUN FOTOĞRAFI’

Başta adını andığımız Semyon Davidoviç Kirlian (1898 – 1978), bir elektrik mühendisiydi. 1939 yılında, kendisinin kullandığı elektrikle sağaltım (elektroterapi) makinesi bir gün bozuldu. Makineyi onarayım derken Kirlian‘ı elektrik çarptı. Bu sırada bir ışık gören mühendis, araştırmasını yoğunlaştırarak söz konusu kıvılcımın fotoğrafını çekmeyi başardı. Ünlü mucit Nikola Tesla ile tanıştıktan sonra bu konudaki çalışmalarını daha da derinleştirdi.

Her başarılı erkeğin arkasında bulunan kadın, Kirlian‘ın yanındaydı; öğretmen ve gazeteci olan eşi Valentina Krisanfovna Kirlian (1904 – 1971)… İkisinin birlikte çektikleri fotoğraflarda, canlı ya da cansız varlıkların çevresinde dalgalı çizgiler (hare) vardı. Mucizevi denilebilecek görüntülerdi bunlar; söz gelimi bir insanın kopmuş, kesilmiş olan kolu, bacağı ya da bir başka eksik organı, ışıltılı çizgiler içinde sapasağlam, hâlâ gövdesinde görünüyordu. 

Çiftin, aynı fotoğraflarla geliştirdiği sava göre, canlıların iki bedeni bulunuyordu. Bedenden yayılan ışınım; canlının enerjisini (aura), bir başka deyişle ‘ruhunu’ da yansıtıyordu. 

Parapsikologlar (geleceği görebilme araştırmacısı ruh bilimcileri), Kirlian fotoğrafçılığını, insan bedeninin yaydığı aura’yı objektiflere yansıtan bir dizge olarak benimsiyorlar. Bu esasa göre geliştirilen kameralarla günümüzde de kimi Rus hastanelerinde insanın bedensel / ruhsal hastalıklara yakalanma olasılığının saptanabildiği belirtiliyor.

Yöntem, tarımda da kullanılıyor; Rusya’daki Krasnador Ziraat Bilim Araştırma Enstitüsü uzmanları, ekilecek tarım ürünü tohumlarını aynı yolla görüntüleyip bunların sağlığa uygun olup olmadığını anlıyorlar.

YAŞAM ENERJİSİNİN TA KENDİSİ

Bilim insanları; Kirlian görüntülerinin“canlılarda ‘yaşam enerjisi’ denilebilecek bir tür enerjinin, çıplak gözle göremediğimiz bir sıklıkla (frekans) titreşen ışınlar olarak yayılması sonucu meydana geldiğini” söylüyorlar.

Kirlian görüntüsü çeken kameraların, NASA’nın 25 Aralık 2021’de fırlattığı James Webb Teleskobu boyutlarında üretilip uzaya gönderildiğini bir an için varsayalım.

Ve de Türkiye’nin üzerine çevrildiğini…

Ulusumuzun kesilmiş uzuvlarında, ‘yaşam enerjisi’ saptanabilir mi sizce?

Örneğin:

* Türkiye’nin çevresinde, Atatürk Cumhuriyeti hareleri görülebilir mi?

* Adalet saraylarımızda yazılı, “Adalet mülkün (ülke) temelidir.” ilkesi okunabilir mi?

* Atanmışların seçilmişlere parmak sallayarak en üst perdeden hakaretler yağdırdıkları TBMM, ‘demokrasinin kalbi’ özelliğini koruyan yücelikte bir kurum mudur hâlâ?

* Büyük Önderimizin “Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” dediği öğretmenlerden en başarılı olanlar, atan(a)mıyor! Egemen parti bileşeni vakıfların gölgesinde yapılan sözümüz ona mülakatlarla eleniyorlar. Bu ‘kul hakkı yeme’ günahını işleyenlerin utançtan yüzlerinin kızardığı, arşıâlâdan bile görülebilmeli. Görülür mü?

* Ekrem İmamoğlu gibi, en değimli (liyakatli), en çalışkan, en sağduyulu, yoksula – yoksuna en çok sahip çıkan… bir belediye başkanının, akla ziyan ‘teröristleri işe aldı’ savıyla koltuğundan edilmek istenmesine, felek ne der?

* “Türkiye’nin geleceği” gençlerimizin, henüz lise eğitimi düzeyindeyken ileri Batı ülkelerine kapağı atma umuduyla kitleler hâlinde harekete geçtikleri, artık uzaydan bile fark edilir mi?..

‘Yaşam enerjimizi tüketen’ etmenlere ilişkin gözlem / soru örneklerisaymakla bitecek gibi değil.

Her şeye karşın ulusça can damarlarımızdaki kanın çekilmekte, pilimizin bitmekte olduğu karamsarlığına kapılmayalım.

Ama, Kirlian kamerasının objektifini ‘çatlatacak’ görüntülerin daha fazlasına izin vermeden, bu köşede arada bir yinelediğimiz gibi, ‘hemen seçim’in yapılması için toplumca sesimizi yükseltelim.

Unutmayalım; cesaretini yitiren her şeyini yitirmiş demektir.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Medyadaki güvendiğimiz Türkçe dağlarına kar yağıyor.

Aynı zamanda akademisyen olan çok değerli bir tv sunucusu, ekranda önemli bir dil yanlışına düştü.Yeterli deneyime sahip olmamasına karşın Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliğine atanması eleştirilen bir yargıçtan söz ederken şöyle bir eylem adı kullandı:

“Kâni olmak…”

Oysa ‘kanmış, inanmış’ anlamına gelen Arapça kökenli “kani” sıfatı, ‘kalın k’ ile ilk hecesi uzun, ikinci hecesi düz sesletilir; ‘kani (kaani, diye okunur) olmak’. 

Sayın sunucunun ‘ince k’ ile okuduğu “Kâni” ise bilindiği gibi bir erkek adıdır; ‘okunuşu, kââni’. Dokunaklı ve iğneli söz söyleyen, kinayeli konuşan, demek.

Aynı şekilde, eski DİSK Genel Başkanı, 27. dönem CHP İzmir Milletvekili Kâni Beko’nun adıyla ilgili olarak tv ekranlarında tam bir sesletim kirliliği var.

“K’si ince” ve “ilk hecesi uzun” okunması gereken “Kâni”yi kimi sunucular dümdüz sesletiyor, kimileri de “ilk hecesi uzun ama ‘k’ sesi kalın” olarak…

Öte yandan, Türkçemizde ‘eski alışkanlık kolay kolay değişmez’ anlamındaki ünlü deyimin şöyle kullanılması çok rahatsız edici:

— Kırk yıllık Kâni, olur mu yani!..

Bu kez de “Kâni” adı doğru okunuyor ama deyimin canına okunmuş da oluyor!

Çünkü:

Deyimdeki son sözcük, bir Rum adı olan ve her iki hecesi de kısa okunan “Yani”dir; ilk hecesi uzun olan “yani” belirteci (zarf) değil:

Kırk yıllık Kâni, olur mu Yani!

Ya da:

Kırk yıllık Yani, olur mu Kâni!

Biz de keşke olsa diyoruz ama…

 

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

“Hakk-ı hıyar” (1)

Köleye olmaz yâr

Özgür halka uyar.

 

1) Seçme hakkı.