Bu günlerde dünya sanat çevreleri; Orta Doğu’da, ‘insanlığın belleği’ diyebileceğimiz binlerce tarihsel – kültürel kalıtın (miras), köktendinci teroristlerce yerle bir edilmesini konuşuyor.
IŞİD, son olarak Suriye’deki “Çölün Gelini” adı verilen Palmira antik kentini yakıp yıktı.
Afganistan’da Taliban, 2002’de, beşinci yüzyıla tarihlenen iki Buda heykelini ağır silahlarla ateş ederek yok etmişti.
Bu arada Irak’ta, Mısır’da, türlü uygarlıklardan kalma paha biçilmez hazine niteliğindeki on binlerce tarihsel yapıt yağmalanıp Batı’ya kaçırıldı.
ORTAK ZİHNİYET
Bizce tüm bunları yapanlarla geçen ay İzmir’de Fazıl Say konserini satırla basmaya yeltenen kişinin zihniyeti aynı.
Daha önce Topkapı Sarayı’nda İdil Biret’in vereceği konseri engelleyen yüz kişilik grubun da öyle.
Tophane’deki çeşitli sergi açılışlarını “Burada içki içiliyor!” diyerek defalarca basıp terör estirenlerin de…
Ülkemizde, heykellere (1) yönelik saldırılar ise çok daha köklü ve yoğun.
Sadrazam Damat İbrahim Paşa, Mohaç Meydan Muharebesi‘den (29 Ağustos 1526) sonra, Macaristan’ın eyaleti Budin’den mitolojik heykeller getirip sarayının bahçesine dikmişti. “Bunlar puttur!” diye tepki gösterenlere, “Dünya tapınağına iki İbrahim geldi / Biri putları kırdı, öteki putları dikti” (2) anlamına gelen iki dizesiyle şair Figânî bile katıldı.
Bu olaydan 369 yıl sonra, Sanayi-i Nefise Mektebinin (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) ilk mezunlarından heykeltraş İhsan Özsoy’un 1895’te İstanbul’da açtığı heykel işliği taşlandı (3).
VANDALİZM ÖZGÜRLÜĞÜ (!)
Günümüz Türkiye’sinde ise Eskişehir’i kültür – sanat kenti yapan ‘heykeltıraş’ belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen de var, ‘heykellere tüküren’ yerel yöneticiler de… Ve ne acıdır ki “Dünyada medenî, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir.”diyen Atatürk’ün heykelleri ya en çok saldırılan ya da kamusal alanlardan kaldırılan sanat yapıtları oldu, olmaya devam ediyor.
2007 yılının Eylül ayında Afyon Emirdağ’da bir Atatürk heykeli, dikildiği kamusal alandan, ‘yıprandığı’ savıyla kaldırıldı. Yalnızca dört kişinin bildiği bir yere ‘gömüldü’! Belediye başkanının bu konudaki sözleri (4), ibret vericiydi:
“Heykelin yerini, alnıma silah dayasanız söylemem!”
Aynı yılın Şubat’ında, İstanbul’un Cihangir Parkı’ndaki Oğuz Aral heykeli, üzerine benzin dökülerek yakılmıştı. Heykel kundakçısı, alevleri izlerken ne diye bağırmış olsa beğenirsiniz:
“Özgürlük istiyorum!”
Efendim?..
Vandalizmin, özgürlük anlayışına bakın!
Kimi kadınlarımızın, Atatürk tarafından kendilerine altın tepsi içinde sunulan hak ve özgürlüklerinden vazgeçip “ikinci sınıf insan olma” taleplerini “özgürlük savaşımı” olarak görmelerinden bile daha vahim bir çelişki!
İnsanoğlunun ‘evrim’iyle açıklanabilir bir durum değil.
Bu anlayışın tam tersine; “insan ruhunun özgürleştirilmesi” için sanat, olmazsa olmazdır.
PLATON’DAN DARWİN’E…
Aristoteles’in “Poetica”sında; Platon’un da “Devlet”inde vurguladığı bir kavram vardır:
“Katarsis”.
Ruhumuzu arıtıp yücelterek yansız, adaletli ve de “özgür” kılmak, anlamında. İşte, o “katarsis”e de ancak şiirle, yazınla, müzikle, tiyatroyla, resimle, heykelle kısaca sanatla yoğrularak ulaşabilir insanoğlu.
Günümüzün “laik düşünce” anlayışıyla bire bir örtüşen bir ülkü.
Yukarıda “evrim”den söz etmişken bir özdeyişi anımsatalım… Bilim tarihinin yüzakı Darwin’e mal edilen uzunca bir özdeyiş bu. Ülkemizde ders kitaplarından Evrim Kuramı kaldırılan değerli bilim insanı, özetle şöyle diyor:
“Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanada sahip olan toplumlar, kuşlar gibi özgür olup uçar. Sahip olamayanlar ise tavuktur; varlığını sürdürmek için birilerinin kendisine yem vermesini bekler. O yemi veren de mutlaka çıkar. Ama, tavuğun yumurtalarını alıp götürür.”
‘Hâlipürmelal’imizi anlatmak için başka söze ne hacet!
(1) Arapça kökenli “heykel” sözcüğüne öz Türkçe karşılık olarak önerilen “yontu”, bizce pek uygun değil; çünkü, günümüzde birçok heykel, hammaddesi ‘yontularak’ yapılmıyor.
(2) “Dü İbrahim amed be-deyr-i cihan / Yeki büt-şiken ü yeki büt-nişan”
(3) Bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek isteyen okurlara, değerli akademisyen ve küratör Ebru Nalan Sülün’ün aşağıdaki adresten ulaşabilecekleri yazısını öneririz:
http://ebrunsulun.blogspot.com.tr./2011/01/turkiyede-heykelin-savunmasizligi.html
(4) agy.