Gülmek için yüzümüzdeki sadece 17 adeleye ihtiyacımız olduğunu işitmişsinizdir. Surat asmak için ise 43…
Tv’lerdeki matrak bir reklama bakılırsa gülmenin (baklava görünümlü) karın kası yapması da cabası!!!
Ama, salt 2018 Türkiye’sinde yaşıyor olmaktan doğan yükler omzumuza bin(diril)dikçe bir bakıyoruz ki fazla mesai yapan yüz adelesi sayımız 17’den 43’e fırlayıvermiş!
– Ne’n var? Yine yüzün düştü, diyorlar.
Şükür ki hâlâ bir yüzümüz var ki düşüyor! Düşecek yüzü olmayanlar ya da biri düşerken öteki kalkabilen iki yüzlüler düşünsün!
DÜŞEN’İN DOSTU!
Daha önce bu köşede aktarmıştık; nörolog Guillaume Duchenne (Giyom Düşen), mealen “Mutsuzken bile yüzünüzde hafif bir gülümseme olsun. Böylece beyninizi aldatacak ve kısa süre içinde gerçekten kendinizi mutlu hissetmeye başlayacaksınız,” diyor.
Düşen’in bilimsel deneyleriyle ulaştığı bu bilgiye karşılık siz, “Kendi kendime bile olsa sahtekârlık yapamam!” diyebilirsiniz. Eh, o zaman somurtun somurtabildiğiniz kadar! Kendi Düşen ağlamaz!
Biz, yüz kaslarımızın son on altı yıldır sürekli seyirdiği, 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra yoğun “tik”lere yol açtığı, hafta başındaki malum tören derken Saray nazırlarının açıklanmasından sonra nedense tavan yapan kasılma sayısını yeniden 17’ye indirebilmek için en cılız umut ışıklarına bile sarılırken…
Örneğin, adı “havuz medyası”na çıkmış malum Grupta çalışan eski bir gazeteci dosta, nazımızın geçtiğini varsayarak takıldık:
– Havalar çok sıcak gidiyor. Acaba ben de havuz medyasına mı girsem?
Arkadaş şakayı, beklemediğimiz bir tepkiyle karşıladı:
– Biz memnun muyuz sanıyorsunuz kardeşim! Mecburiyetten çalışıyoruz.
Aslında çoktan yükünü tutmuş olması gereken bu arkadaşla, üzerinde etkili olmayacağını bildiğimiz bir tartışmaya girmedik; yok yere ‘yüzümüzün düşmemesi’ için…
LİMON SATSAK…
Behiç Ak, yıllar önce Cumhuriyet’te yayımlanan bir karikatüründe, türlü iş kollarında çalışanların memnuniyetsizliğini, ayrı ayrı karelerde şu ortak yakınmayla aktarmıştı:
– Limon satsam daha iyi!
Karikatürün son karesinde ise açtığı sokak tezgâhının çevresinde bir tek müşteri bile bulunmayan limon satıcısı konuşuyordu:
– Limon satsam daha iyi!
Devletin resmî kurumu TÜİK’e göre, ülkemizde işsiz sayısı üç milyon 454 bin kişiymiş. Bizim gözlemimiz o ki sadece İstanbul’daki işsizler bu rakamın en az iki katı. Dünyada bir tek bize özgü, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin (galiba sistem de değil, rejiminin) uygulamaya konulduğunu düşününce ülke ölçeğindeki kamu görevlilerini hâttâ 600 yeni milletvekilimizi “gizli işsiz” sayanlar çıkabilir!
Ayrıca, akademisyenlerin de bulunduğu 18 bin 632 kişi daha son KHK ile mesleklerinden ihraç edilerek aileleriyle birlikte açlığa mahkûm edildi. Ama öte yandan, daha önce “irticai faaliyetleri nedeniyle” YAŞ kararlarıyla TSK’dan atılan subay ve assubaylar ise emekli albay maaşıyla kamuda istihdam edildiler.
TRAFİKÇİ BİLİRKİŞİ
Yanı sıra, ilginç “ek işler” yapan kamu görevlilerimiz var. Örneğin; emekli öğretmen, araştırmacı / yazar Hamide Yiğit’in, hükümetin Suriye politikalarını eleştirdiği ve IŞİD’i anlattığı kitabına ilişkin yargılandığı davada, bilirkişi kimdi biliyor musunuz; bir trafik polisi.
Kitap bildiğimiz kadarıyla öz Türkçe yazılmıştı ama mahkemeye göre trafik polisimizin bilirkişi olarak seçilme nedeni, uzmanlık alanının Osmanlıca olmasıydı! Neyse ki Hamide Yiğit bu davadan beraat etti. Ama, sansür hazretlerinin kılıcı öylesine caydırıcı ki artık böyle kitaplar yazar mı bilemeyiz. Çünkü “sansür”, yargı organlarını çoktan aşıp “otosansür” olarak beyin hücrelerimize girdi.
Hayır, TRT-1′de 29 Haziran Cuma gecesi oynatılan “Terminatör – Genesis” filminin bir sahnesinde, çıplak kadının gölgesinin buzlanmış olmasını kastetmiyoruz. TRT malum, iktidarın gölgesinden bile korkuyor!
Halk arasındaki “teklifsiz” konuşmalarda, şaka yollu söylenen bir sövgü / sitem tümcesi vardır:
“Ben senin babanın şarap çanağına s.çayım!”
Çiçeği burnunda yandaş Kanal D, 13 Haziran akşamı yayımladığı Müfit Can Saçıntı’nın “Yaşamak Güzel Şey” filminde, yukarıdaki sözü sansürledi! Oyunculardan Zihni Göktay, oğluna (M.C. Saçıntı) bir sahnede şöyle diyordu:
“Ben senin babanın şarap çanağına tüküreyim!“
Ama, Kanal D yönetimi, filmde “defihacet”in otosansürlenmesini yeterli bulmadı. İnanılması çok güç ama gerçek; Kanal D’ciler bu repliği “şarap” sözcüğünü çıkararak yayımladılar:
“Ben senin babanın (biiip) … çanağına tüküreyim!“
Gel de Ömer Hayyam’ın şu dizelerin anımsayıp halipürmelalimize acı acı gülme:
“Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alsın aklımızı:
Belki böyle beğenir bizi elâlem!”
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
On gram şeker için
On yıllardır çiğniyorum seni
Keçiboynuzu gibisin
Hayat!