DİLİM YOKSA BEN KULUM -2

‘Öfkesi burnunda’ insanlarız.
“Öfke” sözcüğünün, eski Türkçe “öpke”den geldiğine bakılırsa atalarımız da öfkeliymiş.
İsmet Zeki Eyüboğlu’na (1925 – 2003) göre (1), ‘karaciğer’ anlamındaki “öbge; övke> öyken / öygen > öfke” değişimine uğramış (1).
Dilbilim araştırmacısı Eyüboğlu; “öfkelenme olayında yüzün kızarması, yüze kan yürümesi, gövdenin ısınması karaciğerle bağlantılı sanıldığından öpke / öfke bağlantısı kuruldu.” yorumunu yapıyor.
Yine atalarımız, “Boğaz dokuz boğumdur.” diyerek bize, ‘bir söz, üzerinde iyice düşünülmeden söylenmemeli’ öğüdünü vermişlerse de…
Kimi devletlilerimiz, on yıllardır gerim gerim gerilen Türkiye’de ‘yumuşama’ zorunluluğundan söz ederlerken siyasî konum olarak onların ‘en yakınında’ görünen kimileri, ‘serinkanlılıktan uzak’ davranmayı sürdürüyorlar.

ÜSLUB-I BEYAN…

Örneğin, yaşları seksen ve üzeri yedi emekli general arkadaşıyla birlikte, haksız yere ‘bin gün’ zindanda tutulduktan sonra nihayet salıverilen Çetin Doğan’ın sözleri üzerine, siyasetçilerimizden biri, yine öfkeli bir konuşma yaptı.
Doğan, cezaevi çıkışı yaptığı ilk açıklamada, “Af söz konusu değil, anayasal bir görevin yerine getirilmesidir.” deyince bu siyasetçimiz, -sanırız artık çoğu kimseyi pek de şaşırtmayan- hayli sert bir tepki gösterdi:
“Ben cezaevi müdürü olmuş olsaydım, aftan yararlananların listesine bakar, ‘Çetin Doğan sen orada yoksun’ der, geri içeri alırdım.”
Tıpkı yedi ‘yazgı (!) ortağı’ gibi, birçok hastalıkla boğuşan 84 yaşındaki Doğan; ondan çok genç kimi hükümlüler, işledikleri cinayet vb. ağır suçlar sabit olmasına karşın daha önce salıverilmişken masumiyetine karşın ‘bin gün’ hapiste tutulmasına tepkili davranırken kendisine hoşgörü, duygudaşlık (empati) gösterilmesini, yumuşak biçemle (üslup) yaklaşılmasını hak etmiyor mu!
Üstelik, yanlış anlamıyorsak “Cumhurbaşkanı’nın af kararını, bir cezaevi müdürünün uygulamama yetkisi olmalı” gibi ilginç (!) bir öneri de içeren bu konunun ayrıntılı tartışmasını hukukçulara ve siyaset bilimcilere bırakarak biz, asıl konumuz ‘dil yanlışlarına’ dönelim…

‘GERİ İÇERİ ALMAK’!

Sayın politikacının, yukarıdaki sözlerinde geçen “geri içeri almak” eylemi, Türkçe açısından sorunlu gibi görünüyor.
Bizce eylemin doğrusu, örneğin “tekrar hapse atılmak (ya da cezaevine konulmak, kapatılmak)” olabilir.
Benzer bir dil yanlışı, bir tv kanalının 17 Mayıs 2024 günkü ekonomi izlencesinde de karşımıza çıktı. Diyanet İşleri Başkanı’nın ‘lüks araba sevdası’ tartışılırken sunucu şöyle dedi:
“Arabayı geri iade ettiler.”
Daha önce de yazdık; Türkçede “geri iade etmek” diye bir eylem yok; “geri vermek” ya da “iade etmek” var.
Bir başka eylemin de yanlış yazıldığını, üstelik ‘bilgi yarışması’ adı altında Kanal 360’ta yayımlanan “Ben Bilirim” izlencesinde gördük.
‘Söz’ anlamında, Arapçadan dilimize giren “kal”, bir deyimimizde geçer; “kale almamak” (sözden saymamak, önem vermemek, hesaba katmamak, sözünü etmeye değer bulmamak).
Ünlü harfle başlayan ek aldığında “kal” sözcüğü, ilk hecesi uzun olarak sesletilir ama tek ‘a’ harfiyle yazılır.
Yarışmanın 18 Nisan 2024 akşamı yayımlanan bölümünde ise ‘çift a’ ile yazıldı.
Acaba belleğimiz bizi yanıltıyor mu? düşüncesiyle Türk Dil Kurumu’nun (TDK) Güncel Türkçe Sözlük’üne başvurduk. “Kale almamak” eyleminin yazımı, bildiğimiz gibiydi. Ancak bu arada spor alanında geçen bir ad olarak “kale” sözcüğünün, TDK sözlüğündeki açıklaması dikkatimizi çekti:
“Top kullanılan bazı takım oyunlarında, topun sokulmaya çalışıldığı, hafif metalden direklerle belli ebatlara uygun olarak yapılmış ve bir ağ ile kaplanmış yer.”
Açıklamada geçen Arapça kökenli “ebat”, Türkçe “boyut”un çoğulu yani ‘boyutlar’ demek.
Dolayısıyla da zaten çoğul olan bir sözcüğe ayrıca “-lar” takısı eklenerek “ebatlar” denmez.
Nitekim, Dil Derneği’nin Türkçe Sözlük’ündeki ilgili madde de bizi doğruluyor.
Gel de ‘Tut kelin perçeminden!’ deme!

KIRILAN KOL, NEREDE KALIR (!)

Bu arada, atasözü ve deyimlerimizin değiştirilmeden yazılıp söylenmesi kuralını anımsatalım.
Örneğin, çok yaygın biçimde “Kol kırılır yen içinde kalır.” diye yanlış kullanılan atasözümüzün aslında, “kalır” yüklemi yoktur.
Yanlış kullanımın son örneğini, bir iktidar milletvekilinin yurtdışındaki pahalı bir lokantada ıstakoz yerken çekilmiş görüntülerini sosyal medyada paylaşmasına ilişkin tartışmalarda gördük.
17 Nisan 2024 günü yayımlanan bir tv izlencesinde, ‘ıstakozcu’ milletvekilinin, kendi parti yetkililerinden gördüğü tepkinin kapalı kapılar ardında kaldığı yorumunu yapan sunucu şöyle dedi:
“Kol kırıldı, yen içinde kaldı.”
‘Kırgınlıklar, küskünlükler, anlaşmazlıklar yakın çevre içinde çözülür, yabancılara yansıtılmaz’ anlamındaki atasözünün doğrusu:
“Kol kırılır yen içinde, baş yarılır börk (2) içinde.”
Ancak, “Kol kırılır yen içinde…” diye ‘eksiltili tümce’ olarak kullanılabilir.

… VE DOĞRU ÖRNEK

Hep ‘yanlış Türkçe’ örneklerinden dem vurmak yerine, bir de Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim…
Uzun yıllardır medyamızın yurt haberleri servislerine, özellikle bahar ve yaz aylarında ‘yılan sokması’ (!) haberleri yağar.
Bunlardan sonuncusu, millî boksörümüz Rabia Topuz’un, 9 Mayıs 2024 günü, Malatya Akçadağ’ın kırsal kesiminde antrenman yaparken zehirli bir yılanın saldırısına uğrayıp ‘yoğun bakımlık’ olduğu yolundaydı.
Haber, medyamızda sözleşilmiş gibi, “Boksörü Yılan Isırdı” başlığıyla yayımlandı.
Bu kez yüklem doğru; yılan sokmaz, ısırır. Azı dişlerinde zehir keseciği olan yılan, zehirlidir.
Bu arada, değerli sporcumuz Rabia Topuz’a, geçmiş olsun diyor, acil şifa diliyoruz.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

İstikbal göklerdedir, demişti
Büyük Ata’nın adını taşıyan
Havalimanı yerle bir edildi;
Şimdi sıra, O’nun manevi kızı
Şanlı ilk kadın savaş pilotumuz
Gökçen’e ihanete mi geldi?..

1) İsmet Zeki Eyüboğlu; Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Sosyal Yayınlar, 3. basım, Nisan 1995
2) Börk: Genellikle hayvan postundan yapılmış başlık.