‘DİL’ ÇAMLARI DEVİRMEK -3

“… Çünkü Sevgililer Günü’ydü o gün,
Her kuşun eş bulmak için tepeye gittiği.”
İngiliz şiirinin babalarından Geoffrey Chaucer’ın (?- 1400) dizelere dökmesinden beri yani en az altı yüz küsur yıldır kutlanan o gün, bugün;
14 Şubat Sevgililer Günü.
Kökeni ise ne garip ki Antik Roma’nın (çoktanrılı) pagan kültürüne, daha doğrusu ‘şenlik’ adı altında yapılan ‘kadına şiddet’ hâttâ ‘işkence’ yabanıllığına dayanıyor.
Eski Roma’da, ‘şenlik’ kapsamında tanrılara köpek ya da erkek keçi kurban edilirmiş. Sonra kadınlar, kurbanın derisinden yapılan kırbaçla dövülürlermiş. Böylece kadının daha doğurgan olacağına inanılırmış.
Kamçılı zorbalar kim olsa beğenirsiniz:
Din adamları.
Sonra…
İnsanlık; kadın kırbaçlamaktan, şair Chaucer’ın, soyunu sürdürebilmek için yükseklere uçan kuşlardan esinle, sevgiyi / sevgiliyi aradığı şiirsel yolculuğuna evriliyor.

‘SEVGİ’ DE ‘SEVİ’ DE BİZİM

“Sevgi”, öz Türkçe bir sözcük; insanı bir şeye ya da bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu, demek.
“Sev” köküne eklenen ‘-gü’; Anadolu Türkçesinde ‘-gi’ye dönüşüp “sevgi” olmuş (1).
Uygur dilindeki “sev-gü-lüg” de aynı değişimle “sevgili”…
Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, anlamındaki Arapça “aşk”ın öz Türkçesi “sevi” de öyle.
Atalarımız, Orta Asya’dayken kadınına şiddet uygulayan insanlar değildi.
Tarihsel kaynaklar, Türk kadınının erkeğiyle eşit, omuz omuza yaşadığını gösteriyor. Kadınımız karnı burnunda hamileyken ya da lohusayken bile kucağında bebeğiyle at sırtında erkeğiyle birlikte savaşmış.
Toplam 12 Dede Korkut öyküsünden hiçbirinde, erkeğin kadını dışladığına, ikinci sınıf insan saydığına ilişkin tek örnek yok. Tam tersine, yüceltme örnekleri var.
Bu konudaki sakat anlayışın miladı; Asya bozkırlarında iki yüz yıl karşı koyduğumuz ‘cihatçı’ Arapların örf ve âdetlerini, yaşam biçimini (şeriat) din zannetme saplantısına kapıldığımız gün olmalı.

İBRETLİK ‘MOLLA İRAN’I

21. yüzyıl Türkiye’sinde ise bu bakımdan ‘tersine evrim / karşı devrim’ yaşıyoruz. Kadınlarımızın hiç azımsanmayacak bir bölümü, kendisine şiddet uygulanmasına karşı güvenceyi (İstanbul Sözleşmesi) ortadan kaldıran, onu sosyal yaşamdan koparıp yeniden kafes arkasına kapatma yanlısı zamane dincilerine boyun eğmiş görünüyor.
Oysa uzağa değil, komşu İran’daki hemcinslerinin molla düzenine karşı ‘ölümüne’ sürdürdükleri özgürlük savaşımına baksalar Atatürk’ün, başta Medeni Yasa olmak üzere, kendilerine sunduğu eşit yurttaşlık haklarına sımsıkı sarılacaklar.
Yine tuhaf bir çelişki; adı “Sevgililer Günü” ile özdeşleşen İngiliz şair Geoffrey Chaucer, yazımızın başında iki dizesini aktardığımız “Kuşlar Meclisi” şiirini, İran yazınından etkilenerek kaleme almış. İranlı sufi şair Feridüddin-i Attar’ın (1145 – 1221) manzum “Mantıku’t-Tayr”ından (Kuş Dili ya da Kuşların Diliyle)… Attar da bu mistik başyapıtını yazarken bir başka İranlı olan Gazali’nin (? – 1111) Risaletü’t-Tayr’ından (Kuş Kitapçığı) yararlanmış.
Komşu’dan yurdumuza dönersek…
Edip Cansever’in (1928 – 1986) “çocukluk gibi, hiçbir yere gitmeyen gökyüzü”nde; baş döndürücü Cemal Süreya (1931- 1990) devinimi bitmiyor:
“Hayat kısa, kuşlar uçuyor.”
Biz de kadınımızla erkeğimizin, ‘bir kuşun iki kanadı gibi eşit olmaktan vazgeçmeyip birlikte özgürce uçma, dolayısıyla da ulusumuzu uçurma’ hedefinden alıkonamayacağı inancıyla…
Sevgililer Günü’nüzü kutluyoruz.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Atasözleri ve deyimler, değiştirilemez; çünkü, iyi ya da kötü, toplumların binlerce yıllık yaşam deneyimini, birikimini yansıtır.
Zaman içinde, ‘galatımeşhur’ [çok yaygın kullanıldığı için artık doğru sayılabilecek (?) yanlış] olanların dışında elbette…
Örneğin, “ince eleyip sık dokumak” deyiminde geçen “elemek” ve “dokumak” eylemleri arasında bir nedensellik (illiyet) bağı yok.
Çünkü bu deyimin aslı, “ince ‘eğirip’ sık dokumak”.
“Eğirmek”; bilindiği gibi, ‘yün, pamuk ve benzerlerini iğ ile büküp iplik durumuna getirmek’ yani dokuma tezgâhında işlenebilir kılmak, demek.
Ama, ‘ince eleyip sık dokumak’ olarak dilimize yanlış yerleşen deyimi gel de düzelt, düzeltebilirsen!

MURAT KURUM’UN GAFI

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına (İBB), iktidar partisinin adayı olan eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un bir deyimi yanlış söylemesi, sosyal medyada gündem oldu. Kurum, 11 Şubat Pazar günü İstanbul Kadıköy’de yaptığı seçim konuşmasında, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu hedef alarak “Kusura bakmayın, yönetemediniz, yönetemiyorsun…” diyerek sözlerini şöyle sürdürmüştü:
“Geçti Bolu’nun pazarı derler ya o pazar geçti.”
Deyimdeki yerleşim yeri Bolu değil, bilindiği gibi, Niğde’nin Bor ilçesi.
Dolayısıyla ‘Bu fırsatı kaçırdın, yeni bir fırsat aramaya koyul.’ anlamındaki (2) sözün doğrusu:
“Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini (ya da eşeği) Niğde’ye.”
Daha çok ‘eksiltili tümce’ olarak “Geçti Bor’un pazarı…” diye kısaca söylenip yazılıyor.
Sosyal medyada, ‘ödenekli’ malum trollerin sövgü ve hakaretten oluşan bayağı iletilerine karşılık neyse ki zeki gençlerin kaleminden çıkma ince espriler de görüyoruz.
Bunlardan bir sosyal medya kullanıcısı, Murat Kurum’u, yaptığı gaf nedeniyle şöyle zarifçe eleştirmiş:
“İstanbul’u alana, Bolu Belediye Başkanlığı hediye sanırım.”

TÜRKÇEYE ‘VOLE’ VURMAK!

İktidarı destekleyen kimi medya organları da ne yazık ki trollerin iletilerinden pek farkı olmayan bir ‘habercilik’ anlayışını benimsemiş durumdalar.
Söz konusu gündelik gazetelerden biri, sürekli olarak ‘bir taşla iki kuş vurma’ peşinde. İktidar partisine ölçüsüz övgüler yağdırmanın yanı sıra hemen her gün emekliler ya da emeklilik arifesinde olan yurttaşlarımız için aslı astarı olmayan, ‘pembe haberler’ üretiyor.
Gazetenin 11 Şubat 2024 günkü internet sayfasında yayımlanan bir haber (?) şuydu:
“47 – 49 – 53 yaş üstü voleyi vurdu!
1995 – 1998 – 2002 sigorta girişi olana altın tepside emeklilik.”
Bu ‘yalancı çoban’ haberinin hem başlığında hem de metninde geçen “vole” (Fr. volée) sözcüğü, bir spor terimi; ‘havadan gelen topa, futbolda ayağın üstüyle, teniste de raketle vurma’ anlamında.
Kastedilen ise argodaki anlamı ‘vurgun’ olan Rumca kökenli “voli” ki denizcilik terimi olarak ‘balıkçı teknelerinin balık sürülerinin çevresini kuşatmak için denize fırdolayı ağ salmaları’ demek.
Argoda, “voli vurmak” eylemi de ‘(genellikle haksız yoldan) büyük parasal kazanç elde etmek’ anlamına geliyor.
Zamanın ruhuyla böylesine örtüşen bir eylemi bile doğru Türkçe ile aktaramıyorsak yapacağımız öz savunma ancak ‘itirafçı deve’ninki gibi olur:
— Nerem doğru ki?

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Sarıklı amirale emeklilik sefası,
Orgeneral Başbuğ’a terörist yaftası,
Şimdi de Ata’ya sahip çıkan dört teğmeni
Ordudan atan aynı Abdülhamit kafası!

1) İsmet Zeki Eyüboğlu; “Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü”, Sosyal Yayınlar, ikinci basım, İstanbul, Şubat 1991
2) Yusuf Çotuksöken; “Deyimlerimiz – Eğitim ve Öğretimde Kaynak Kitaplar -2”, Özgül Yayınları, üçüncü basım, İstanbul, Ekim 1994