Eskiler, “Lodosun gözü yaşlıdır.” derlerdi.
2021 de ağlayarak gidiyor.
“Ağlayan öküz”!
Şaka değil; Çin astrolojisine göre 2021’in Şubat ayında başlayıp 2022 Ocak’ında bitecek olan, “Öküz Yılı” imiş.
Öküz Yılı’nın renkleri de ilginç; metal beyazı, yeşil ve sarı.
Polonyalı film yönetmeni Kieslowski’nin ‘Renk Üçlemesi’ni andırıyor gibi:
1- Nasıl bir yılsa bu yaşadığımız; hepimizin beti benzi atmış, beyaza kesmiş durumda. Siyasetçi deyişiyle ‘metal yorgunuyuz’.
2- “Yeşil”, biz sıradan ölümlülerin baş belası; dünyaya kazık kakacak kimilerininse ‘Yüksel ki yerin bu yer değildir…’ diyerek felaketimiz karşısında gizlice ellerini ovuşturma nedeni; Amerikan Doları.
3– “Sarı”, Brezilyalı Carolina Maria de Jesus’ün kendi sefil yaşamını anlattığı “Çöplük” (Nil Yayınevi) romanındaki vurgusuyla “Açlığın rengi”. İnsan, açlığının bir evresinde, çevresindeki her şeyi sapsarı görürmüş. Sao Paolo kentinin ‘çöplük’ semti Favela’da, üç çocuğuyla yaşama tutunma savaşımı veren genç kadın, bir gün karıştırdığı çöp tenekesinde bir defter bulur. Dört yıl boyunca deftere yazdığı günlükleri, rastlantı eseri bir gazeteci tarafından okunup sonradan kitap olunca da çocuklarıyla sefillikten kurtulur.
SARI KODLU UYARI
Carolina Maria de Jesus’ün Sao Paolo’sunu bilmeyiz ama bu günlerde İstanbul’un yedi (?) yükseltisi, Emily Bronte‘nin “Uğultulu Tepeler”i.
Bizim kendi emeklilik dünyamızda yaşamakta olduğumuz ‘balkondan saksı uçuran fırtınaları’ için meteoroloji ilgilileri, ‘sarı kodlu uyarı’ yayımlamışlar.
Doğa, “Lodosun gözü yaşlı.” diyen eskileri haksız çıkaracak değil ya; sicim gibi yağmur, günlerdir neredeyse aralıksız yağıyor. Umarız, barajlar görece de olsa dolar da kapımıza dayanan susuzluk tehlikesi uzaklaşır.
Bu arada, doğalgaza peş peşe yapılan yüksek zamlardan sonra sobalı ısınma çağına geri dönüldüğü görülüyor.
Lodoslu havalarda, İstanbul’un ve daha birçok kentimizin “Favela” sı teneke mahallelerinde göz gözü görmez; çünkü, bacalar dumanı çekmez. Kalorisi en düşüğünden de olsa kömüre ulaşabilen gecekondu sakinlerini; sanki evin dışından çok, tek göz odalarına yağan yağmurla birlikte, -Tanrı korusun- karbonmonoksit gazından çoluk çocuğuyla birlikte zehirlenme tehlikesi bekler.
Kışın hiç değilse şimdilik gündüzleri ılık geçen bu ilk ayı, “aralıkta rapsodi” tadında. Ama sırada ocak, şubat ve ‘kapıdan baktıran’ mart var.
(Yine, Çinlilere göre 12 burçtan “Sıçan” ve “Öküz”den sonra ardı ardına; Kaplan, Tavşan, Ejderha, Yılan, At, Keçi, Maymun, Horoz, Köpek ve Domuz gelecek!)
‘NARAYAMA TÜRKÜSÜ’
Rapsodi (1) deyince ülkemizde “Narayama Türküsü” adıyla oynatılmış olan ünlü Japon filmini anımsadık. Yazar Fukazava‘nın romanından (1956) iki kez sinemaya uyarlanan film, bir Japon söylencesine dayanıyor. 19. yüzyılda Japonya’nın bir dağ köyünde kıtlığa bağlı açlık yaşanır. Olayın bundan sonrası, sanırız Japonlardan başka hiçbir ulusun kolay kolay gösteremeyeceği, tüyleri diken diken eden bir özveri örneği:
Köyün 70 yaşına gelmiş sakinleri toplanıp ıssız bir dağ başına götürülerek orada açlık ve soğuktan ölüme terk edilmeyi kararlaştırırlar. Diğer köylüler de çoluk çocuklarının yaşamlarını sürdürebilmeleri uğruna, onların kararına uyarak yaşlılarını sırtlanıp sarp, karlı dağların doruklarına bırakırlar.
Peki, yaşlılar neden daha kolay bir intihar yerine, böyle korkunç bir ölümü seçmişlerdir?
Doğada sürekliliğe saygı gösteren Uzakdoğu öğretileri gereği, ağır kış koşullarında yabanıl hayvanların da yaşamlarını sürdürebilmeleri için…
“Narayama Türküsü”nün ikinci çevrimi (yönetmeni Şohei Imamura)1983’te Cannes Film Festivali‘nde Altın Palmiye Ödülü’nü kazanmıştı. Ancak, sinema eleştirmeni Rekin Teksoy’a göre (2) bu ikinci çevrim, ilk çevrimin (1958) ‘düzeyini tutturamamıştır’. Neden mi? “(İkinci filmi çeken) Keisuke Kinoşita‘nın bir kadın yönetmen olduğunu vurgulamak gerekir.”
Kadınlar her alanda olduğu gibi, ‘7. sanat’ sinemada da pozitif ayrımcılığı hak ediyorlar.
YAŞA DEĞİL, BAŞA…
Yaşlılık kavramı, zamana ve zemine göre, biraz da garip biçimde farklılaşabiliyor.
Balzac (1799 – 1850), bir romanında ‘orta yaşlı bir kadının bunalımlarını’ anlatır.
Roman kahramanı Fransız hanımefendinin (Julie) yaşını anlayabilmek için romanın adına bakmak yeter: “Otuzunda Kadın” (Maviçatı Yayınları).
Otuzunda ve bunalımda… Carolina Maria de Jesus ile bizim teneke mahallesi sakini kadınlardan bu durumu anlayabilmelerini bekleyemeyiz. Onlar, verecekleri en hafif karşılıkla, “Julie’ye rahat batmış!” diyeceklerdir.
Romalı düşünür, devlet adamı, hatip ve yazar Cicero (İÖ 106 – 43) ise ünlü yapıtı “Cato Maior”da cinsiyet ayrımına düşmeden (otuzunda ya da değil) yaşlılığa karşı koyabilmenin ortak reçetesini sunar (3):
“Yaşlılığa karşı en yetkin silahlar nedir, bilir misiniz? Bilgili ve erdemli olmak. Bu erdemler uzun ve dolu bir ömür sürdükten sonra insana tadına doyulmaz bir zevk verir; çünkü bunlar insanı hiçbir zaman, dahası yaşlanınca bile terk etmezler.”
Aslında, zaman tüneline girip o denli eskiye / uzağa gitmemize gerek yok…
Biraz da şakayla karışık söyleyecek olursak:
Japon köyünde, evde boğaz eksilsin diye kurda kuşa yem edilen yetmişliklere; bizim Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), “Burhan Felek Hizmet Ödülü” veriyor.
Yine de keşke “yaşlı'” olan, sadece “lodosun gözü” olsaydı, diyelim.
DİL YANLIŞLARIMIZ
* Yabancı ülke parası, anlamındaki “döviz” (Fr. devise) sözcüğünü yanlış sesleten ne çok kişi var! Bir siyasal partinin grup başkanvekili; haftanın beş günü tv ekranlarına çıkan iki ünlü gazeteci… sözleşmiş gibi üstüne basa basa aynı yanlışı yineliyorlar: “dövüz”!..
* Eski bir siyasetçi, kurucuları arasında bulunduğu siyasal parti inişe geçince öteki kimi arkadaşları gibi, ‘kendini aklama’ derdine düştü. 25 Kasım 2021 günü yayımlanan bir tv izlencesinde, şimdi dışladığı partidaşlarının, “insanların yaşam haklarına açıkça müdahale ettiklerini” söylerken şöyle dedi:
— Kör gözüne parmağım, dercesine…
Deyimin doğrusu elbette şöyle:
“Kör kör parmağım gözüne.”
Herhangi bir şeyin, yadsınamayacak biçimde ortada olduğu durumları anlatmak için kullanılır.
Aynı zamanda doçent unvanlı bir akademisyen olan bu siyasetçi, daha önce de Osmanlıca savunuculuğu yaparken “Güzelim ‘hoşaf’ kelimesinin yerine, sırf Batı kökenli diye ‘komposto’yu aldılar.” diye garip bir yakınmada bulunmuştu.
Farsça kökenli “hoşaf”ın kuru meyvelerden, dilimize İtalyancadan giren “komposto”nun (composto) ise yaş meyvelerden yapıldığını bilmeden…
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Hasta ekonomiye ‘akılcı’ tahlil;
Arabeskin kitabını yazan
‘Akil insan’ Gencebay’dan:
“Yazıklar olsun! Batsın…
Doları yükselten dış düşman”!
1) Rapsodi: Genellikle halk türkülerinden ve ulusal ezgilerden oluşturulmuş müzik yapıtı.
2) “Rekin Teksoy’un Sinema Tarihi”; Oğlak Bilimsel Kitaplar / Sinema, 4. baskı, 2014, sayfa 527
3) Cicero; “Yaşlılık, Dostluk”, Cumhuriyet Gazetesi Dünya Klasikleri, sayfa 17