Bugün “Dünya Çocuk Günü”.
İnsanlığın utanç karnesi:
Birleşmiş Milletler‘in (BM) 2018 yılındaki saptamalarına göre, dünyada her beş saniyede bir çocuk AÇLIKTAN ölüyor. Yerküre üzerindeki 300 trilyon dolarlık varlıktan, bu çocukların payına kuru ekmek bile düşmüyor.
Ve Türkiyemizde, nüfusun yüzde 28’i:
Birçoğu ezilen, sömürülen, tecavüze uğrayan, bedensel ve ruhsal açlığa mahkûm edilen çocuklarımız, torunlarımız…
Çalışmak veya öğrenim görmek, onlar için ya kırk katır ya da kırk satır…
Okul çağındaki en az iki milyon çocuğumuz, eğitim / öğretim olanağından yoksun. Kız ise –ne yazık ki din adamı geçinen sürüsüne bereket (!) köktendinci yobazların artık gına getirten suça özendirmeleriyle– çocuk yaşta evlendiriliyor.
Yoksul çocuğu erkekse ve kendisine iş bulunabilirse işyeri koşullarına, mesai gün ve saatlerine bakılmaksızın çalıştırılıyor.
İŞ CİNAYETLERİ
Devletin işyeri denetimleri yeterli değil; 2019’un ilk beş ayında en az 26 çocuk işçi, cinayetten farksız iş kazalarında öldü. Bunlardan dokuzu, aslında çalıştırılmaları yasak olan 14 yaş ve altında. Sokaklara itilip sefil edilenler cabası.
Öte yandan, okula gitme olanağına kavuşan çocuklarımız; tarikatların etki alanına sokulan sözde ulusal eğitimimizin her geçen gün biraz daha dinselleştirilmesi faciasıyla karşı karşıya.
Aşağıdaki bilimsel gerçeği daha önce de yazdık, ısrarla vurguluyoruz:
Çağcıl (modern) eğitim bilimcilere (pedagog) göre; çocukların 11 -12 yaşından önce din, kutsal kitap, Tanrı, şehit olma vb. soyut kavramları anlamaları olanaksız. Bu yaşlardan önce din eğitimi dayatılan çocuklarda; belletilmeye çalışılanları anlayamadıkları için kendini yetersiz bulma düşüncesi, bilimsel adıyla “olumsuz benlik algısı” yerleşiyor. Ama, uyarıyı dinleyen yetkili yok. Altı yaşındaki bebeler, neredeyse ilk adımlarını “meczupluğa” atıyorlar.
Böylesine korkunç gidişten çağdaşlık yönüne dönülmedikçe Türkiye, yarınlarına güvenle bakan bir ülke olabilir mi!
Bunun için belki Behçet Necatigil’in iyimser bakışıyla ve de en hafif deyişle artık “büyüklerin de büyümeleri” gerekiyor:
“Bütün çocuklar / Yokluk bilmesinler / Et, şeker, süt bulsunlar / Giyimli, tok ve rahat / Gitsinler okullara / Sınıflarını geçsinler.
Büyükler biraz daha yorulsun / Onlar da büyüsünler / Onlar da mesut olsunlar / Geçti, kaç savaş ezikliği / Çocukları düşünsünler / Çocuklar iyi gün görsünler.”
(Behçet Necatigil; Dünya Çocuk Yılında-1)
DİL YANLIŞLARIMIZ
Televizyonda sabah izlencesi hazırlayıp sunan değerli bir meslektaşımız, 16 Ekim 2019 günü, üniversite mezunlarının işsiz oluşuna yetkililerimizin yaklaşımına değinirken şöyle dedi:
— Sen okuma ki ben deveyi ‘hamuduyla’ götüreyim.
Haksız çıkar ya da kazanç sağlamak, anlamındaki ünlü deyimimizde geçen sözcüğün doğrusu, bilindiği gibi “deve semeri” demek olan “havut”tur; hamut değil:
“Deveyi havuduyla götürmek (yutmak)”
Aynı kanalımızdaki “Müziğimiz ve Biz” adlı izlencenin her yayımlanışında bir dil yanlışı yineleniyor. Ekranın altındaki sabit başlıkta, Arapça kökenli enstrüman adı “ut”; ‘d’ harfiyle “ud” olarak sürekli yanlış yazılıyor.
Konuya ilişkin yazım (imla) kuralını anımsatalım:
SÖZCÜKLERDE SON SES
Türkçe sözcükler “b, c, d, g” gibi yumuşak (ötümlü) ünsüzlerle bitmez.
Dilimizde, çoğu sözcüğün sonunda sert (ötümsüz) ünsüz bulunur (ağaç, saçak, top, savaş vb). Sert ünsüzler: ç, f, h, k, p, s, ş, t.
Buna uymayan ses yapısındaki yabancı sözcükler, Türkçeleşirken dilimize uydurulur (1) .
Yabancı sözcüklerin son harfleri “b, c, d, g” ise Türkçeleşirken sırasıyla “p, ç, t, k” gibi sert ünsüzlerle değiştirilir.
Arapça “kitab”, dilimize “kitap”; “ilâc” da “ilaç” olarak geçmiştir.
Fransızca “méthode”, Türkçeleşirken “metot” olmuştur. Çok yaygın biçimde (özellikle de devletin kanalı TRT ekranlarında) “vaad, stad, raund, red, ud, etüd, stand” diye yanlış yazılan yabancı kökenli sözcüklerin Türkçeleri; “vaat, stat, raunt, ret, ut, etüt, stant”tır.
Farsça “reng”, “renk”; “ceng” de “cenk” olmuştur. “Rab” (Tanrı), “trend” (eğilim), “gard” (eskrim, boks vb. oyunlarda sporcunun korunmak için aldığı durum), “ring”, “arkeolog”, “filolog”, “kardiyolog”, “monolog” … gibi kimi yabancı sözcüklerin son harfleri ise değiştirilmemiştir.
ÖZGÜN YAZIMI KORUNANLAR
Birbiriyle karıştırılması olası “at” (hayvan)la “ad” (isim); “ot” (bitki)la “od” (ateş); “öd” (safra veya ağaç)la “öt” (ötmekten emir); “hat” (çizgi) ile “had” (sınır); “yad” (yabancı, anımsama) ile “yat” (özel gezinti gemisi, yatmaktan emir); “yet-mek” (yeterli olmak) eylemiyle “yed-mek” (çekerek peşinden götürmek); “haç” (istavroz)la “hac” (kutsal yeri ziyaret) vb… özgün yazılışları korunmaktadır (2).
Yabancı kökenli sözcüklerin özgün hâli “b, c, d, g” ile bitiyorsa bu sözcükler ünlü ek aldığında aslına döner; son harfleri “p, ç, t, k” olmaz. Doğru örnekler: sebebi, ilacın, vaadin, stada, raunda, reddi, udu, etüdü, standı, rengi…
Kimi yabancı kökenli sözcüklerin sonundaki “k” harfi ise sözcük ünlü ek aldığında yumuşamaz:
Doğru örnekler: evrakı, emlâki, hukuku, bloku, stoku, tedariki, Irak’ı, intibakı, tazyiki, merakı, ittifakı, müttefiki, viyadükü, ayyuka …
Türkçe sözcüklerde ise yumuşar. Doğru örnekler: parmağı, kulağı, saçağı…
[Ancak, kimi Batı kökenli sözcükler bu kuralın dışında kalır; kazağı (giysi), etiği (aktöresi), klasiği, taktiği, vb.]
TRUMP’IN İKAMETGÂHI
ABD Başkanı Trump’ın ikametgâhını New York’tan Florida’ya taşıdığı, medyamızda haber olarak yer aldı. Önemli bir dil yanlışıyla…
Dünyaca ünlü haber kanalının Türkiye sürümünde 1 Kasım 2019 günü, “ikametgâh” sözcüğü en az on kez yanlış sesletildi. Artık ağız birliğiyle (!) İngilizce “anchorwoman” dediğimiz kadın spiker de vtr’den sesini dinlediğimiz kişi de bu sözcüğü sürekli ‘ince k’ ile okudular.
Oysa, ‘oturma’ anlamındaki Arapça kökenli “ikamet” sözcüğü ‘kalın k’ ile sesletilir; sözcüklere genellikle “yer” anlamı kazandıran Farsça kökenli “-gâh” son ekinin ‘g’si ise incedir.
Arapça – Farsça kırması böyle ‘uyduruk’ Osmanlıca sözcüklerden madem vazgeçemiyoruz, hiç değilse onları doğru söyleyip yazma duyarlılığını gösterelim.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Yıldızlar mutsuz terk edip gidiyor
Kar boran sarmış ülkemin göğünü
Gökkuşağı kuşanıp sardı en son
Yıldız Kenter de Şükran Güngör’ünü.
1) Prof. Dr. Doğan Aksan; Türkçenin Gücü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1987, sayfa 22
2) Kerim Evren; Güncel Örneklerle Medyada Dil Yanlışları, Alfa Yayınları, İstanbul, 2. baskı, 2007, sayfa 147