100. YIL ONURU-2

Atatürk, uzun yıllar boyu tasarladığı Cumhuriyetin ilanını, 28 Ekim 1923 akşamı sofrasında bulunan konuklara açıklamıştı. İlerleyen saatlerde onları evlerine gönderirken İsmet (İnönü) Paşaya, “Sen kal!” demişti. Ardından, 1921 Anayasasında yapılacak değişiklikleri onunla tartışmış ve Meclis’e sunmak üzere bir taslak yazdırmıştı.
Ata’nın en güvendiği arkadaşı, İsmet Paşa mıydı?
Sanırız.
Ama, buna karşın Ata, o gece Paşayı evine göndermedi.
Kaldı ki İsmet Paşa, daha önce Ata tarafından defalarca ‘bağlılık sınavı’ndan geçirilmişti.
Paşa, anılarında bu ‘sınav’lardan birini şöyle anlatır (1):
“… Eskişehir’de bana, eski Şeyhülislam Hayri Efendi gelmişti. İstanbul’dan bir şehzadeyi Anadolu’ya getirelim, İstanbul – Ankara ikiliğini ortadan kaldıralım, demişti. Bu teklifi şiddetle reddettim. Meğer kendisini bana Atatürk göndermiş.”

“NEDEN BANA SORMADINIZ?”

Cumhuriyetin ilan edileceğini, Ata’nın -sonradan hilafet yanlısı olmayı seçen- kimi eski arkadaşları, örneğin Kâzım (Karabekir) Paşa bilmiyordu (2).
“Trabzon Mevki Komutanı Kâzım (Orbay) Paşa, o gece top atarak Cumhuriyet ilanını kutlama emrini yerine getirmişti. Trabzon’da bulunan Kâzım Karabekir:
– Nedir bu toplar? diye sordu.
(Adaşı) Kâzım Paşa, Cumhuriyetin ilan edildiği cevabını verince:
– Neden bana sormadınız? dedi.
– Sorsaydım top atmamamı mı emredecektiniz?
– Hayır ama biz bunu konuşmamıştık.”
Her alanda kılı kırk yararak hareket eden Büyük Önder, Cumhuriyetin ilanından sonra, geçen haftaki yazımızda özetlediğimiz 8 Nisan 1923 tarihli ‘Ulusal Devrimin Dokuz İlkesi’ni sırayla yaşama geçirdi. Bunlar, tarihte eşi benzeri olmayan Atatürk Devrimi’nin omurgasıdır.

ADIM ADIM ‘UYGAR TÜRKİYE’YE!

* 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkede ‘eğitim ve öğretimde birlik’ ilkesi yürürlüğe girdi. Gericilerin ısrarla Türkiye’yi ‘ilkel bir topluma dönüştürme’ çabalarında hedef aldıkları ana eksenlerden biri hâlâ bu yasadır.
* Cumhuriyetin en önemli nimetlerinden biri, eşitlik. 17 Şubat 1926’da çıkarılan Medeni Kanun, Atatürk Devrimi’nin taşıyıcı kolonları arasında. Bu yasanın özellikle ‘Aile Hukuku’ bölümüyle kadınlarımız; evlenme, boşanma, mal varlığı, miras gibi özel yaşamlarına ilişkin haklar açısından erkeklerle eşit duruma getirildi (3).
* Bugün (1 Kasım 2023), Harf Devriminin 95. yıl dönümü. Arap Abecesi, Türkçe sözcüklerin yazımına uygun değildi. Arap harfleriyle yazılan birçok sözcük, -bu dildeki ‘ünlü harf’ eksikliği yüzünden- birden fazla anlama gelebiliyordu. Böylece ortaya çıkan karmaşa, okullarda öğrenme güçlüğüne neden oluyordu. 1 Kasım 1928’de Arap Abecesi kaldırıldı, Latin Abecesine geçildi.
* Karşı devrimcilerin “Bir gecede cahil bırakıldık!” yakınması, safsatadır. Çünkü, Cumhuriyet öncesi okuryazarlık oranı, erkeklerde yüzde altı, kadınlarda ise binde dörttü. Harf Devriminden sonra, ülkenin en ücra köylerine dek açılan Millet Mektepleri ile Türk toplumu tam tersine, neredeyse bir gecede aydınlandı.
* Büyük Önder’in, Türk kadınını değimli olduğu yere yüceltme çabaları hız kesmedi. Kadınlarımız, 3 Nisan 1930’da belediyelere; 26 Ekim 1933’de da muhtarlık ve ihtiyar heyetine seçilme ve seçme hakkına sahip kılındılar.
* 1924 Anayasasıyla, milletvekili seçme ve seçilme hakkı yalnızca erkeklere verilmişti. 5 Aralık 1934 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği ile kadınlarımıza da milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.
* Atatürk Devrimi ; “çağdaş demokrasinin ruhu” diyebileceğimiz ‘laiklik’ ilkesinin 5 Şubat 1937’de Anayasaya konulmasıyla görkemli tacına kavuştu.

ZAVALLI NANKÖRLER!

Büyük Önder, ülke ölçeğinde halkımızın 100. yaşını yürek dolusu coşkuyla kutladığı Cumhuriyet için “Fazilettir.” diyor.
Günümüzdeki Türkçe karşılığı” erdem” olan “fazilet”; ahlakın övdüğü iyilikçilik, alçakgönüllülük, yiğitlik, doğruluk’ vb. olumlu niteliklerin genel adı.
Felsefî olarak da ‘insanın ruhsal yetkinliği’ anlamına geliyor.
Erdemin tersi ise “ruhsal açlık” demek ki “nankörlüğün” ikiz kardeşidir.
Bu arada, “nankör” de kökenbilim (etilomoji) bakımından ilginç bir sözcük; Farsça ‘ekmek’ anlamındaki “nun” (nan) ile “kûr”un (kör) birleşiminden oluşuyor; ‘ekmeğe kör’ anlamında.
Özetlersek Cumhuriyet “ekmek”; Cumhuriyetsizlik de hem bedensel hem de “temel ruhsal, zihinsel gıdadan yoksun kalmak” demek.
Buna bir de Atatürk’e kör ve sağır olmaktan öte, düşman olmayı katarsanız belli çevrelerin içinde bulunduğu ‘zavallılığı’ görürsünüz.
SON SÖZ:
Yarattığı ulusça O’na olan gönül borcumuzu ancak O’nun Devrimine sahip çıkarak, sımsıkı sarılıp içselleştirerek ödeyebiliriz. Büyük Önder’in izinden ayrılmayan / ayrılmayacak kuşaklar olarak azimle, inançla, kıvançla haykırmalıyız:
Dünya durdukça yaşasın Atatürk!..
Ve nice 100. yaşlara Türkiye Cumhuriyeti!

DİL YANLIŞLARIMIZ

Aslında bir yıla yayılmış olması gereken Cumhuriyetin 100. yılı kutlamalarını sönükleştirmek için kimileri ellerinden geleni artlarına koymadılar.
Diyanet’in son cuma hutbesinde yine Atatürk’ün adını anmaması, duyarlı halkımız tarafından tepkiyle karşılandı.
Bu arada, Diyanet İşleri gibi, varlığını vergilerimize borçlu olan TRT de “Gazze’de yaşanan endişe verici insanlık dramı” bahanesiyle 100. yılı kutlamalarını erteledi!..
Bizi artık hiç şaşırtmayan bu durumları yadırgayan çok değerli bir televizyon gazetecisinin, 26 Ekim akşamı ekranda söyledikleri ise kulağımızı tırmaladı:
“… Birçok resmî geçit iptal edildi.”
Daha önce yazmıştık, yinelemekte yarar görüyoruz:
Arapça kökenli ‘resim’ (resm), ‘tören’ demek. Resmigeçit de ‘geçit töreni’ ya da ‘geçiş töreni’. Yani, bu tamlamadaki tamlayan; “özel” sözcüğünün karşıtlarından biri olan “resmî” sıfatı değil.
Öte yandan, zaten ‘tören’ anlamındaki “resim” sözcüğüyle yetinmeyip (!) bir de ‘resmigeçit töreni’ diyenler var ki dil yanlışının şeddelisini yapıyorlar.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Yüzüncü Yıl’da diller lal oldu, kelam durdu
Ata’nın Donanması tarihe darbe vurdu;
Dolmabahçe Sarayı’na sırtını döndü de
Erdoğan’lı Vahdettin Köşkü’ne selam durdu.

1) İsmet İnönü; Cumhuriyetin İlk Yılları I, Cumhuriyet Yayınları, Ekim 1998, sayfa 33
2) Falih Rıfkı Atay; Çankaya IV, Cumhuriyet Yayınları, Kasım 1999, sayfa 46
3) “Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, bizde Atatürk’ün öncülüğünde Medeni Yasa’nın çıkarılmasından ancak 22 yıl sonra, 1948’de yayımlandı.