Dünyayı saran korona virüsü salgınında aylardır “Türkiye’yi uyandırma servisi” olarak çalışan bilim insanlarımızdan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın yeni sloganı:
“Uzat kolunu Türkiye!”
Çünkü aşı bulundu ve bütün dünya için olduğu gibi bizim için de umut ışığı doğdu.
İlk olarak Çin’den elli milyon doz aşı getirtilecekti. Bu miktara şimdilik ulaşılamayacağı açıklandı. Başka dışalım seçeneklerinin arandığı belirtiliyor.
En geç 2021 Ocak’ından başlayarak kovit 19 illetine karşı nüfusumuzun gerek görülen yüzde 60’ının aşılanabileceğini umuyoruz.
Umuyoruz; çünkü günümüzde iyi, doğru ve güzel olan hemen her şey gibi, bunun da artık gına getirten belli anlayıştaki kişilerce engellenmeye çalışılacağı anlaşılıyor.
Zaten, Prof. Saltık’ın “Uzat kolunu Türkiye!” diye çağrıda bulunma nedeni de azımsanmayacak sayıdaki kişinin ‘aşı karşıtlığı’.
.
KİM İKNA EDECEK?
.
Sağlık Bakanı Koca, ‘aşılanmanın zorunlu olmayacağını ancak halkın bu konuda ikna edilmesi gerektiğini’ söylüyor.
Ülkemizde kovit 19’dan ölenlerin sayısı resmen 14 bin 900’ü; dünyada ise 1,5 milyon kişiyi çoktan aştı.
Halk sağlığı açısından böylesine önemli bir durumda aşılanıp aşılanmamayı, insanların ‘sorumluluk duygusuna’ bırakmak doğru değil.
Peki, aramızda saatli bomba gibi dolaşmaları olası kovit’li adaylarını, aşılanmaya kim ikna edecek?
Bugüne değin açıkladıkları kovit 19’lu hasta ve ölen sayıları, en azından anakent belediyelerince inandırıcı bulunmayan sayın yetkililerimiz mi?
Türk Tabipleri Birliği (TTB) de ‘tu kaka’ hâttâ terörist (!) ilan edildiğine göre tarikat ve cemaatler mi?..
Ötekileri tam bilemiyoruz ama sonuncu şıkkın gerçekleşmesi olasılık dışı.
Çünkü, Türkiye’yi uyandırma servisinin bir başka bilge hekimi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ın savına göre tarikat ve cemaatler, aşı karşıtı.
Ve bu durumda da şeyhlerine gözü kapalı inanan, onların her buyruğuna harfiyet uyan milyonlarca mürit başta olmak üzere bilinçsiz halk kesimlerini ikna etmesi sanırız Diyanet’ten beklenecek.
Eğer sağ / sağlıklı kalabilirsek yaşamsal öneriye Diyanet’in uyup uymayacağını göreceğiz.
Bu arada birilerinin ortaya çıkıp bilim karşıtı bağnazlığı; işlerine gelince ‘insan hakları, özgürlük, adalet…’ gibi evrensel kavramlar ambalajına sokuşturarak bizlere yutturmaya kalkmaları da olasıdır.
.
İKİ GURBETÇİ İLE ÖVÜNMEK
.
Almanya’da kovit 19 aşısını bulan bilim insanlarından ikisinin, Türk asıllı bir karı – koca, Özlem Türeci ile Uğur Şahin olmaları, elbette hepimizi sevindirdi. Almanya’da doğup büyüyen Türeci, Hamburg Üniversitesi mezunu. İskenderun doğumlu Şahin de otomotiv işçisi babasıyla birlikte bu ülkeye dört yaşında gelmiş. O da Hamburg Üniversitesi’ni bitirmiş. İki genç hekim,
kanserle savaşım merkezi kurmuşlar. Ardından da bir başka şirket (Pfizer’in ortaklığında BioNTech) ve laboratuvar… Gecelerini gündüzlerine katarak otuz yıl çalışıp çabalamış, sonunda belki yüzyılın buluşu sayılacak kovit 19 aşısını var etmişler.
Dünyanın gözbebeği hâline gelen, BM toplantısında onurlandırılan çiftin bu yılki Nobet Tıp Ödülü’ne değimli görülmeleri bekleniyor.
.
NE MUTLU Kİ…
.
Özlem Türeci ile Uğur Şahin, keşke ülkemizde eğitim görüp bilimsel çalışmalar yaparak bu parlak başarıya ulaşabilseydiler. Ne mutlu ki yazgıları onları bilimin, bilimsel çalışmaların değer gördüğü, desteklendiği bir ileri Batı ülkesine sürüklemiş.
2015 Nobel Kimya Ödülü sahibi Aziz Sancar’ın İstanbul Tıp Fakültesi mezunu olduğu gerçeğinden hareketle bu saptamamıza itiraz eden okurlar olabilir. Evet ama söz konusu yılların ulusal eğitiminde; Atatürk devrim ve ilkeleri çerçevesinde O’nun”En gerçek yol gösterici bilimdir, fendir.” temel anlayışı egemendi.
Kanserle savaşımda çığır açan Prof. Sancar ayrıca doktora çalışmalarını ve sonraki bilimsel araştırmalarını ABD’nin Teksas, Yale, Chapel Hill North Carolina üniversitelerinde yapmıştı.
Günümüz Türkiye’sindeki, herhangi bir akademik unvanı / çalışması / yayını olmayan kişilerce sözümüz ona eğitim verilen ve yönetilen ‘apartman üniversitelerinde’ değil!
.
ORTA ASYA ÖYKÜCÜĞÜ
.
İleri Batı’nın bilim ortamıyla biz Türklerinkini yüzeysel de olsa karşılaştırırken Orta Asya’da yaşanan şu öykücüğü (anekdot) anımsadık:
Türk Tarihi araştırmacısı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Bişkek’teki Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde öğretim üyesiydi. Bir gün öğrencileriyle birlikte, tarih araştırması için Taşrabat kentinin kırsal kesimine gitti. Kent, ‘ilk İslamî dönem Türklerinin kervansarayı’ olarak tanınıyordu. Karlı havada, çok güç koşullarda ulaştıkları bölgede, geliştirilmiş karavan türü bir Alman aracı gördüler. Aracın başında iki yaşlı Alman bekliyordu. Prof. Taşağıl’ın konuştuğu Almanlar:
— Turistiz. Çin’e gideceğiz, dediler.
Gerisini, Taşağıl’dan dinleyelim (1):
“Biz çadıra girip yemek yedik. Çıktığımızda dağdan 5 – 6 belki daha fazla maden araştırmacısının indiğini gördük. Araçtaki aletler ve kıyafetler, ellerindeki malzeme bunu gösteriyordu; Almanlar, dağların zirvelerinde araştırmalar yapıyorlardı. Çok şaşırmıştım. Biz ise ülke olarak hiçbir şey yapmıyorduk. Türk araştırmacılar sadece turist gibi geziler düzenliyor, şehirlerde keyif çatıyordu. Oturdukları yerden bilgi üretiyordu.”
.
GÖK TENGRİ, YER MADEN
.
Biz, ‘dünyanın damı’ Kırgızistan’daki Tanrı Dağları’nda ya da bir başka Türk ilinde (devlet) göğe bakıp Gök Tengri’yi aramışız / arıyoruz…
Elin Alman’ı ise aynı karlı dağda maden arıyor.
Daha da kötüsü: Biz, Cumhuriyet sayesinde yoktan var edilmiş bilim tapınaklarımızı kendi ellerimizle yıkıyoruz. Atatürk’ün 1928’de kurduğu; kuduza, çiçek hastalığına, vereme, tifüse, boğmacaya, frengiye… karşı olmak üzere 17 ayrı aşıyı üretilmekle kalmayıp Fransa, İngiltere ve ABD’ye ihraç eden Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü’nü kapatıyoruz. Modernleştirmek için 50 milyon dolar gerektiği bahanesiyle… Ardından da ithal aşıya yılda 200 milyon dolar ödüyoruz.
Elin Alman’ı, ülkesindeki gurbetçi ailelerin çocuklarının da laboratuvara kapanıp otuz yıl boyunca virüs izi sürerek mucize (!) aşıyı bulmalarını sağlayacak ‘bilimsel iklimi’ yaratıyor.
Bizse hâlâ onların bulduğu -ve de yeterince temin edemediğimiz- aşıya kolumuzu uzatsak mı uzatmasak mı diye ‘tabutta röveşata’ yapıyoruz!
.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
.
Karnı burnunda bir gebeysen eğer
Kır dizini otur, sokağa çıkma!
Bilimci görürsen yüzüne bakma
Maazallah ona benzer bebeğin!..
.
1) Prof. Dr. Ahmet Taşağıl; “Gökbörü’nün İzinde – Kadim Türklerin Topraklarında”, Kronik Kitap, 5. Baskı, Kasım 2019, sayfa 218 – 219