Politikacılık bir meslek değil.
Eski Çek Cumhuriyeti Devlet Başkanı Vaclav Havel (1936 – 2011), dünyaca ünlü bir şairve yazardı. (Onun,1980’lerde bizim İBB Şehir Tiyatroları’nda oynanan “Görüşme, Kutlama, Çağrı” adlı tiyatro üçlemesini ilgiyle izlemiştik.)
Havel, üç kez hapse girip çıktı. İlkinde, 1968 yılında Sovyet Rusya’nın ülkesini (bölünmeden önceki adıyla Çekoslovakya) işgaline karşı insan hakları bildirisihazırlayanlar arasında yer aldığı için dört yıl demir parmaklıklar ardında kaldı. Daha sonra da görüşlerinden dolayı 1977 ve 1979’da iki kez tutuklandı. Özgürlüğüne kavuşmasının ardından, ülkesindeki Kadife Devrim’in öncüsü oldu. 1989’da geçici, bir yıl sonra da kalıcı olarak Çekoslovakya Devlet Başkanı seçildi. 1992’de ülkesinin (Çek Cumhuriyeti – Slovakya adlarıyla) bölünmesine karşı çıkıp istifa etti. Çok çırpınmış ama bölünmeye engel olamamıştı. Halk onu unutmadı. 1993’te bu kez Çek Cumhuriyeti(şimdiki adıyla Çekya) Devlet Başkanı seçildi. 10 yıl boyunca ülkesini yönetti. 75 yaşında kanserden öldü.
Vaclav Havel’in şu özdeyişi ibretliktir:
“Eğer bir sistemin temel direği, yaşayan bir ‘yalan’ ise o sistemi tehdit eden şeyin ‘gerçekler’ olması hiç de şaşırtıcı değildir.”
HOMEROS UZMANI BAŞBAKAN
Politikacılık bir meslek değil.
William Ewart Gladstone (1809-1898); özellikle Homeros araştırmalarıyla ünlü (Oksford mezunu) bir dilbilim uzmanıydı. Henüz 24 yaşındayken muhafazakâr Tory Partisi’nden parlamentoya girdi. Ama, siyasal çekişmeler yerine, üç cilt 1700 sayfalık “Homeros ve Çağı Üzerine İncelemeler”adlı kitabını kaleme almaya yoğunlaşınca sahne-i siyasette tepki çekti. Bir partidaşı kendisini şöyle uyaracaktı (1):
– Homeros ve Yunan dünyasıyla ilgili sorunlara öyle gömülmüşsün ki ne gazete okuyorsun ne de destekçilerimizin nabzını tutuyorsun!
Ardından, siyasete de ağırlık vermeye başladı. Ve ilki 1868’de, ikincisi 1880 – 1885 yılları arasında, üçüncüsü 1886’da, sonuncusu da 1892’de olmak üzere tam dört kez başbakanlık koltuğuna oturdu.
Biz Türkler, Gladestone‘u politikacı olarak günahımız kadar sevmeyiz. Prof. Dr. Taha Niyazi Karaca, onun Türk (Osmanlı) ve İslam düşmanı bir Hristiyan köktendincisiolduğunu belgeleriyle öne sürüyor. Örneğin, hakkımızda “Türkler medeniyetsiz bir ırktır. Kötülüklerini alıp gitmelidirler!” (2) gibi ağır sözler söylediğini aktarıyor.
Ama, İngilizler kendisinin vergi adaletinin sağlanması, seçim sistemi ve öğretim seferberliği vb. kimi önemli konularda ülke demokrasisine büyük katkılarda bulunduğunu belirtiyorlar.
Ünlü dilbilimci Guy Deutscher da onun üç ciltlik Homeros kitabını, “örnek nitelikte sistematik bir metin analizi” olarak övüyor (3).
BİZDEN ÖRNEKLER
Politikacılık bir meslek değil.
Bülent Ecevit (1925 – 2006), gazeteci, şair, yazar ve çevirmendi.
Süleyman Demirel (1924 – 2015), İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesinden 1949’da inşaat yüksek mühendisi olarak mezun olmuştu.
Deniz Baykal (doğ. 20 Temmuz 1938), Ankara Üniversitesi (AÜ) Hukuk Fakültesi1959 mezunu. AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesinde akademik kariyer yaptı. ABD’nin Columbia ve Berkeley üniversitelerinde bilimsel çalışmalarda bulundu. Doçent.
Kemal Kılıçdaroğlu (doğ. 17 Aralık 1948), Ankara İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi (şimdiki adıyla Gazi Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi) 1971 mezunu. Hesap uzmanı. Bir yıl Fransa’da çalışmalarda bulundu.
Meral Akşener (doğ. 18 Temmuz 1956), İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tarih Bölümünü1979’da bitirdi. Marmara Üniversitesinde doktora ve yüksek lisans yaptı. Kocaeli Üniversitesinde İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı görevinde bulundu.
Ekrem İmamoğlu (doğ. 4 Haziran1970), İÜ İngilizce İşletme Bölümünden mezun olarak yine İÜ’de, İnsan Kaynakları ve Yönetimi bilim dalında yüksek lisans yaptı…
HİROHİTO’NUN KEŞFİ
Örnekleri çoğaltmak mümkün…
Ama, bırakın politikacılığı, devlet insanlığını, imparatorluk bile bir meslek değil.
Hirohito; 1926 yılından, öldüğü 1989’a kadar 63 yıl boyunca Japonya’yı yöneten 124’üncü Japon imparatoruydu.
Kendisi, bir deniz bilimcisiydi (oşinograf). Bu alandaki ciddi araştırmaları, önemli bir keşifle sonuçlandı. Hirohito, deniz altındaki yaşamı incelerken “tulumlular”dan basit bir canlının, bir tür “beyne” sahip olduğunu saptadı. Bu canlı, larva durumunda özgürce yüzerken beynini kullanıyordu. Olgunlaşma evresinin sonlarında ise bir kayaya tutunup deniz suyunu süzerek -bir bakıma asalak olarak- yaşamaya başlıyordu. Ve işte, o aşamada inanılmaz bir şey yapıyordu; kendi beynini tüketip yok ediyordu.(4)
Bir canlının, kendisine doğuştan bahşedilmiş beyne gereksinim duymayıp ‘akıl dışılığı’ seçmesi sizce de şaşırtıcı değil mi?
Bu soruya vereceğiniz yanıtla, yazımızın ana başlığındaki soruyu da yanıtlamış olacaksınız.
İyi ama politikacılar, eğitimsiz / niteliksiz bile olsalar bir kez milletvekili seçildikten sonra paraya para demiyorlar; tekkeyi bekliyor, çorbayı sadece iki liraya içiyorlar da diyebilirsiniz.
Ne diyelim, kız sizin kızınız!..
‘GEÇİŞ GÜZERGÂHI’ (!)
Özel bir tv kanalında, bir astsubayımızın şehadet haberi verilirken şöyle denildi:
– Teröristlerin olası ‘geçiş güzergâhı’ üzerinde…
Burada “geçiş” sözcüğü fazla; “güzergâhı…” demek yeterli.
Çünkü, Farsça “güzer (güzar)” , “geçme, geçiş” anlamında. Yine, Farsça “-gâh” son eki de sözcüklere “yer” anlamı kazandırır. Dolayısıyla “güzergâh” zaten “geçilen ya da uğranılan yer” demek.
[-gâh son eki ayrıca kimi sözcüklere vakit anlamı yükler: sehergâh (sabah vakti), şebangâh (gece vakti, geceleyin)… Belirteç (zarf) olarak “gâh” (ya da kâh) “ara sıra, kimi zaman” anlamına da gelir. Örneğin: Adam doğru Türkçe için kâh dil döküyor kâhbıkkınlıktan yüzünü buruşturuyordu!]
Anlatabildik mi?..
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
-Muhalif ODTÜ’lüye devlet baltası-
NİYE ÇATTIN KAŞLARINI
KESTİM BAK AĞAÇLARINI!
1) Guy Deutscher; “Dilin Aynasından – Kelimeler Dünyamızı Nasıl Renklendirir?”, Metis Bilim, Ocak 2013, sayfa 34
2) Prof. Dr. Taha Niyazi Karaca; “Büyük Oyun: İngiltere Başbakanı Gladston’un Osmanlı’yı Yıkma Planı”, Timaş Yayınları, 2011, sayfa 172 – 173
3) Guy Deutscher’ın agy. sayfa 40
4) Mümin Sekman; “Her Şey Beyinde Başlar”, Alfa Yayınları, Mart 2011, sayfa 18