Başlıktaki “Mozarap” da ne? diyeceksiniz… Sekiz yüz yıla yakın bir süre (711 – 1492) Arap egemenliğinde kalan İspanya halkından ‘iki dilli ve iki kültürlü’ duruma getirilenlerin ‘yozlaşmasını’ anlatan bir kavram bu. ‘Mozarap’ topluluklarında, anadilinden uzaklaşıp Arapça konuşmaya başlayanlardan İspanyolca olan adını bile örneğin, Pesencano ibn Azafer, İbni Garsiya… diye Arapçalaştıranlar çıkmış.
Ulusal kimliğini böylesine yitirmiş insanlar ve toplumlar mutlu olabilir mi?
Olmadıkları bizce şundan belli:
“Mozarap”; acı çeken, anlamındaki Arapça “muzdarip”ten geliyor.
ŞAİR EŞREF ÖNGÖRÜSÜ
Bir süredir İstanbul dışında yaşıyoruz. Arada bir geldiğimiz ‘mega köy’de, çok değişik kılıkta insanlar görmeye başladık; başında sarık, sırtında cüppe, bacağında şalvar, elinde eğri büğrü upuzun bir sopa, yüzünde bu dünyayla bağlarını koparmış kişilere özgü ürpertici bir ifade… Çevredeki herkesi, yarattığı ‘potansiyel terorist’ izlenimiyle ürküye sevk eden görüntü…
Şair Eşref’in (1847 – 1912); kameralar önünde vahşice deştiği insanların yüreklerini yiyen IŞİD yamyamlarını sanki yüz elli yıl önce çözümleyerek “Sarık sarmış bir ölmüş beyne, tutmuş bir kefen sarmış!” diye tanımladığı bu kıyafet, aslında yasak.
İNKILAP YASALARI GEÇERLİ
1982 Anayasası’nın 174’üncü maddesindeki “İnkılap Kanunları”; TBMM’nin yeni Anayasa Komisyonunda kabul edilen 18 maddelik taslak metinde de –güya– korunuyor. Bu maddenin aslı olan 2596 Sayılı “Bazı Kisvelerin (kıyafetlerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun”, 3 Aralık 1934 günü Meclisten ‘oybirliği ile’ geçmiş. İsmet İnönü’nün Başbakanlığındaki hükümet, yasa önerisini şu ‘tarihsel’ gerekçeyle Meclise sunmuş:
“Din ile devletin ayrılığını ve dinî değerlerin devlet hayatı dışında sırf vicdanî bir nitelikte kalıp memleketin devlet hayatında dinin hiçbir etkisi olmamasını yani laiklik esasını devrimin ve rejimin ana ilkesi tanımış olan Cumhuriyet hükümeti, bu yolda attığı adımların doğal bir sonucu ve gereği olarak ruhanilerin dinî kıyafetlerini ancak ayinler sırasında taşıyıp ayinler dışında herhangi bir bireyin taşıyabileceği kıyafetler giymesini gerekli görmüştür.”
Yoksa “Mozaraplaşmak”; çağdaş anayasa dâhil, hiçbir uygarlık kuralını ‘takmamak’; Atatürk Devrimi’ni yaşamına geçirmiş bir ulusa, sonsuza dek ‘ızdırap’ çektirebileceğini sanmak, anlamlarına da mı geliyor?
…
.
…