Bir İstanbul sabahında, masumiyet çağımızın Trakya kışlarına uyanır gibi kalktık yataktan. Penceremizin önünde kocaman buz sarkıtları.
Saçağın kuytusunda yumuşacık salınımlarla süzülen kar taneleri, az ötede kuzey rüzgârının etkisiyle karman çorman. Zihnimizde uçuşan karmakarışık düşünceler, sözcükler, kavramlar, imgeler gibi…
İstanbul’a beş gündür kar yağıyor. Cuma akşamı kara trafiği içinden çıkılmaz hâl aldı. Onu izleyen günlerde deniz ve hava ulaşımı da hemen hemen durdu.
TOPRAĞIN SEVİNCİ
Ama, karın sevindirici yanı da var; tarladaki tarım ürünleri, kendilerini hem donmaktan koruyacak hem de besleyip büyütecek ‘anne örtüsüne’ kavuştu.
Çocukluğumuz, II. Dünya Savaşı ertesinin henüz aşılamamış yoksulluk, yoksunluk yıllarında geçti. Karlı okul yokuşunda, tahta çantasını kızak yapan arkadaşlarımıza anne – babaları kızarlardı. Ama, çok geçmeden büyüklüklerini unutup bizim ‘beyaz coşkumuza’ ortak oluverirlerdi.
Gerçekten öyle olduğundan mı yoksa çocuk saflığıyla öyle duyumsadığımızdan mı bilemiyoruz; ‘sevgi toplumuyduk’. Komşu çocukları kardeş; komşu aileler, anne – baba yarısıydı bizim için.
Çok uzak tarihte değil; 1990’larda, hasta babamız için ilaç almaya gittiğimiz bir eczacı, fiyat yüksek tutunca “Üzerinizde yeterli para yoksa sonra ödersiniz.” diye torbayı elimize tutuşturmuştu. Ne o bizi tanıyordu ne de biz onu… Öneriyi nazikçe geri çevirip parayı öderken hasta yatağındaki herhangi bir kişi için kaygılanan bu tıp insanı karşısında sanki ezilmiştik.
EĞİTİM – GEREKSİNİM
Mutfak penceremizin önüne, karları süpürüp buğday döküyoruz. Gizli tüneklerinden çıkıp gelen güvercinler üşüşüveriyor. Birbirlerini itip kakarak, gagalayarak. Doyunca gürültüyle kanatlanıp gözden kayboluyorlar.
İnsan dâhil, tüm canlılar için yaşamsal gereksinim:
Yeme, barınma, üreme…
Victor Hugo, “İyi eğitilen ve temel gereksinimleri karşılanan insan, kötü olamaz.” demiş.
Biz, bu ‘eğitim’ ve ‘temel gereksinim’ kavramlarını yeniden sorgulamalıyız. ‘İyi eğitim’den, imam – hatip müfredatını, pozitif bilim ve evrensel sanat içeriği boşaltılan üniversitelerimizi; ‘temel gereksinim’den de ‘şehitlik mertebesine ulaşmayı’ anlar hâle geldik sanki.
Yanlış yolda, boğazımıza değin kara batmış durumda, uygarlık yarışının ‘sona kalıp donakalmaya yüztutmuş’ sözde koşucusu olduğumuzun ayırdına varalım artık.
Yarın çok geç olabilir.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Kartacalı Hannibal’e / “Geçit vermiyor bu karlı dağ!” / Diye çaresizliğini bildirdi onbaşı / Kızdı kahraman komutan: / “Ya bir yol bul… / Ya bir yol aç… / Ya da yoldan çekil!”