Yıllar, yüzyıllar geçiyor; devlet düzenleri değişiyor ama Türk aydınının yazgısı pek değişmiyor.
II. Abdülhamit döneminin en duyarlı aydınlarından Tevfik Fikret (1867 – 1915), baskıcı padişahın otuz üç yıllık zulmünden çok etkilenmiştir.
Bir gün Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin kurucusu ünlü ruh hekimi Mazhar Osman (Usman)’a sorar:
– Çok hırçınım, asabiyim. Bendeki bu hâl, bir hastalık mıdır?
Mazhar Osman (1884 – 1951) yanıtlar:
– Sizde “iffet-i maraziyye” var. Bu kadar namuslu, bu kadar doğru olmak da bir rahatsızlık. Ama, böyle olmayınca da Tevfik Fikret olunmaz.
TARİHİN PASLI ZİNCİRİ
2023 Türkiye’si aydınlarının da yüzde yüze yakın oranda mutsuz olduklarından adımız gibi eminiz.
Çünkü, halkı mutsuzsa gerçek aydın da mutsuz ve rahatsızdır.
Dahası, içinde bulunduğumuz siyasal koşullar gereği, aydınlarımızın aralarındaki
‘Mazhar Osmanlıkların’ bile azımsanmayacak sayıda olduğu söylenebilir.
Tarihin görünmez halkaları birbirine eklenip aslında pek de garipsenmemesi gereken bir zincir oluşturuyor.
Geçmişten ders almayan toplumlarda o zincir paslı; öldürücü boyutta tehlikeli, söz gelimi “kazıklı humma” (tetanos) mikrobu içeriyor sanki.
Tevfik Fikret; “Doksan Beşe Doğru” şiirinde, kendi dönemindeki zincirin en paslı halkalarını tarihe not düşüyordu:
“Bir devr-i şeamet, yine çiğnendi yeminler;
Çiğnendi, yazık, milletin ümmid-i bülendi!
Kanun diye topraklara sürtündü cebinler;
Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi…
Bihude figanlar yine, bihude eninler!”
‘ANAYASAYA SADAKAT’ ANDI
Anlayana, tokattan farksız dizelerin, bir başka büyük şair Ceyhun Atuf Kansu (1919 – 1978) tarafından yapılan günümüz Türkçesine çevirisi şöyle:
“Bir uğursuz dönem, yine çiğnendi antlar;
Çiğnendi yazık, ulusun yüce umudu
Yasa diye topraklara sürtüldü alınlar
Yasa diye, yasa diye, yasalar tepelendi…
Boş yere çığrı çığlık, boşuna bu inilti!”
Aydının, önemli özelliklerinden biri, bilindiği gibi muhalif oluşu.
Tevfik Fikret; II. Abdülhamit’e de karşıydı, 31 Mart Vakası üzerine onun devrilmesiyle iktidarda söz sahibi olan İttihat ve Terakki’ye de.
Bu partinin önderliğinde (1912 yılında) Meclis’in kapatılmasını; Abdülhamit’in 1878’de (Hicri takvimle 1295’te) kapısına kilit vurmasına benzeterek yukarıda bir bölümünü aktardığımız “Doksan Beşe Doğru” şiirini kaleme almıştı.
Türkiye, o günlerden gele gele, görünüşte açık olan Meclis’in işlevinin neredeyse sıfırlandığı bu günlere geldi.
‘Malumun ilamını’ ayrıntılarıyla yinelememize gerek yok.
Ülkeyi sarsan son gelişme; üst düzey iki yargı kurumundan Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından verilen “Tutuklu Hatay Milletvekili Can Atalay, hak ihlaline uğradı, tahliye edilsin.” kararına karşı bayrak açması; AYM üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunması.
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk ve öteki ‘gerçek’ hukukçular; “Can Atalay’ı, AYM kararı size ulaştıktan sonra bir saat bile tutamazsınız. Yoksa ‘özgürlüğü sınırlama’ suçu işlemiş olursunuz.” diye uyarıyorlar ama…
“Boş yere çığrı çığlık, boşuna bu inilti!”
Üstelik, yine Tevfik Fikret’in diliyle söyleyecek olursak şimdi ‘tepelenen’ herhangi bir yasa da değil; Türkiye Cumhuriyeti devletinin çatısı olan Anayasa.
Sözümüz ona hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM), 28’inci dönem yasama yılını sürdüren milletvekillerimize, özellikle de TBMM Başkanı’na, bu onurlu göreve başlarken kürsüye çıkıp ettikleri yemini anımsatmak, boynumuzun borcu:
“… hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; (…) Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
ÖZGÜR MEDYA HERKESE LAZIM
Bu arada, altını kalın çizgilerle çizmemiz gereken bir başka gerçek:
Türkiye, son bir yılda ‘basın özgürlüğü’ açısından 12 basamak gerileyerek 180 ülke arasında 165’inciliğe düştü.
Ama AYM, medyaya sansürün bir başka adı olan Dezenformasyon Yasası’nın iptali için CHP tarafından yapılan başvuruya olumsuz yanıt verdi.
Peki, şimdi Yargıtay’ın, hukukçular tarafından ‘yargı darbesi’ olarak nitelendirilen ‘sınır tanımazlığına’ karşı AYM’yi cansiparane savunan kim dersiniz?
Yine özgür medya.
Bunun, paslı zincire eklenen pırıl pırıl bir halka olarak ‘unutkanlıkla malul’ belleklere kazınacağını umarız.
DİL YANLIŞLARIMIZ
En köklü düşün (fikir) gazetemizin 7 Ekim 2023 günkü sayısında yayımlanan bir haberin alt başlığından:
“… suç örgütünün finansmanı da yakalandı.”
Kusura bakmasınlar ama gülünç bir dil yanlışı!
“Finansman” (Fr. financement); bir girişime, işleyebilmesi, gelişebilmesi için gereken para ve krediyi sağlama işi, demek.
O parasal katkıyı, desteği sağlayan kişiye “finansör” deniliyor. Dolayısıyla polisçe yakalanmış olan suç örgütünün finansörüdür.
Öte yandan, çok değerli bir araştırmacı gazeteci, 14 Ekim 2023 günkü sosyal medya iletisinde, önemli bir yolsuzluğu duyurdu. AB’den, ‘kırsal kalkınmaya katkı’ izlencesi kapsamında kimileri tarafından alınan paraların, ‘düğün salonlarına ödendiği’ savında bulundu. Değerli kardeşimiz, iletisinde “finans” (Fr. finance) sözcüğünü, ‘mali işler’ anlamında doğru kullanmış. Ancak, iletisinin devamındaki Türkçe, acayip ötesi:
“… sonrasında aylar sonra geri iade etmişler. ”
“Sonrasında aylar sonra” demesi mi daha tuhaf; yoksa birbiriyle eş anlamlı “iade etmek” ve “geri vermek” eylemlerini birleştirip “geri iade etmek” demesi mi? siz karar verin.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Giresun Piraziz’de manzara, On Kasım’dan:
Ata için camide mevlit okuyan imam
Ve cemaate ‘Nutuk’ dağıtan örnek insan,
Ali Erbaş ders alsın, minnettar size vatan.