KAHRAMANINI KURTARMAK

Türk Sineması’nın parlak yıldızlarından oyuncuyönetmensenarist Kartal Tibet, 2 Temmuz 2021 günü sonsuzluğa uğurlandı.

Tibet, 1938 yılının 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde Ankara’da dünyaya gelmişti. Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü‘nde öğrenim gördü.

1961’de, Ankara’nın ilk özel tiyatrosu Meydan Sahnesi’nin kurucuları arasında yer aldı. Çizgi romancı Suat Yalaz (1932- 2020) tarafından ‘keşfedilince’ yaşamı değişti, Tibet’in. O artık beyazperdenin Karaoğlan’ıydı.

Yalaz’ın Karaoğlan çizgi romanı; 1960’ların başında önce Akşam, ardından Milliyet gazetesinde ‘tefrika’ edilmiş, çok tutulunca dergi olarak yayımlanmaya başlamıştı.

Biz de henüz ortaokul öğrencisi olduğumuz o yıllarda, Yalaz’ın yarattığı özgün karakterin yanı sıra güzel öz Türkçesinin de hayranlığına kapılarak her sayısını çocuk heyecanıyla beklediğimiz Karaoğlan dergisinin abonesiydik.

1960’ların sonunda, İÜ Fransız Filolojisi öğrencisiyken Mitoloji öğretmenimiz ‘ok kılıfı’ anlamındaki öz Türkçe sözcüğü anımsayamayıp sınıfa sorunca sanki tepke (refleks) olarak yanıt vermiştik: “Sadak”. Birden ayrımsadık ki Suat Yalaz, Karaoğlan’ıyla dağarcığımıza başka pek çok sözcük de katmıştı; “Pusat: Silah; Tamu: Cehennem; Albız: İblis, şeytan” ve daha onlarcasını…

(Yıllar sonra 1990’larda eski Sabah Grubu’nda yakın çalışma arkadaşı ve dostu olma onuruna eriştiğimiz Suat Ağabey, bu okul anısını anlattığımızda çok keyiflenmişti.)

İKİ KEZ BOĞULUYORDU

Suat Yalaz, Kartal Tibet’le 1965’ten başlayarak yedi film çekti. Zaten en ayrıntılı senaryodan farksız olan çizimlerini, sinemacı deyişiyle peliküle (boş film, film şeridi) aktarmak, onun için çocuk oyuncağıydı. Aynı nedenle filmlerinin senaristliğini, yönetmenliğini hâttâ yapımcılığını da kendisi üstlendi.

Bu arada, Tibet’in, Suat Yalaz sayesinde ‘iki kez doğduğunu’ söylesek yeridir.

Birincisi; “Sanki onu düşünerek çizmişim.” dediği Karaoğlan kişiliğinin canlı kopyası olarak sinemada, Kartal Tibet diye bir yıldız doğmuştu.

İkincisi; tehlikeli bir sahnenin çekimi sırasında ölümün soğuk yüzüyle burun buruna gelen Tibet’i, Azrail’in elinden Yalaz kurtarmıştı.

Belleğimiz bizi yanıltmıyorsa  Sapanca Gölü’nde bir sualtı sahnesi çekilecekti. Kartal Tibet, bir kayıktan suya atladı. Ancak üzerindeki giysilerle pusatın, kalkanın ağırlığı yeterince hesaba katılmadığı için kısa sürede suyun dibine doğru sürüklenmeye başladı. Saniyeler içinde tehlikenin ayırdına varan yönetmen Yalaz suya atlayıp imdada kulaç atarak boğulmasına ramak kala Tibet’in kayığa çıkmasını sağladı.

Gariptir; yıllar sonra 1971’de (bu kez Sezgin Burak’ın çizgi romanından uyarlanan) “Tarkan: Viking Kanı” filminde oynarken de boğulma tehlikesi atlatacaktı, Tibet. İstanbul Bayrampaşa’daki bir plastik işliğinde yapılmış dev ahtapot ile İzmir Efes Oteli’nin havuzunda ‘boğuşurken’!.. Neyse ki yapımcı Arzu Film’in önceden kiraladığı dalgıçlar, Tibet’i kurtardılar.

Dalgıçların yaptığı profesyonel ‘kurtarıcılık’Suat Yalaz’ınki ise bir bakıma ‘kendi yarattığı kahramanı kurtarmak’.

KARAOĞLAN, ‘RESMÎ PUL’DA

Karaoğlan‘ı, ‘gözünü budaktan, dudağını dudaktan esirgemeyen’ (!) bir ‘karton kişilik’ten ibaret sananlar yanılır. Yukarıda değindiğimiz gibi, öncelikle Orta Asya bozkırlarının billur pınarlarından süzülüp gelen bir Türkçesi vardı, bu çizgi romanın.

Dahası; Suat Yalaz, “Karaoğlan’ın 50’nci yaşı” nedeniyle  Milliyet‘te yayımlanan bir röportajda, çizgi karakterinin neden böylesine sevilmiş olabileceğini yorumlarken şöyle diyordu:

“Her yaştan, her kesimden insana hitap ediyor. Paşalar, bakanlar, başbakanlar da solcular da sağcılar da okur. İdeal bir Türk kahramanı.”

Yalaz’ın sözlerinin bir kanıtı da PTT Genel Müdürlüğünce 2006 yılında “Karaoğlan” adına dört dizilik bir pul koleksiyonu basılmasıydı. Böylece, Cemal Nadir Güler‘in “Amcabey”i ile Turhan Selçuk’un “Abdülcanbaz”ından sonra “Karaoğlan” da kitaplar ve filmlerin yanı sıra, ‘resmî pul üstünde kalıcı’ kılınmıştı.

Yeter ki ‘kahraman’; kurtarılmayı / onurlandırılmayı hak etsin.

‘ONUR ÖDÜLLÜ’ TİBET

Tibet de Yalaz da gelip geçici başarılarıyla saman alevi gibi parlayıp sönen birer sanatçı olmadı. Kartal Tibet, Türk Sineması’nın ‘ağdalı Yeşilçam melodramları dönemi’nde de sevilip en az 118 filmde başrol oynadı. Sonra 1977’de kamera arkasına geçti, “Tosun Paşa” filmiyle yönetmenliğe başladı. 56 film yönetti. Bunlardan 20’si; geçen hafta 3 Temmuz günü 21’inci ölüm yıldönümünde andığımız efsane oyuncu Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı, hâlâ olağanüstü ilgiyle izlenen yapımlar ki kimilerinin senaryosunu da Tibet yazdı.

Tibet, 2002 yılında Altın Portakal Film Festivali ‘Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne değimli görüldü. 2006’da ise Yıldırım Önal Anı Ödülü‘nü aldı. 

YALAZ’IN BAŞARILARI

Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesi doğumlu Suat Yalaz da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi mezunuydu. Sanat yaşamına öğrenciliğinde, karikatürle başladı. Ardından, Karaoğlan yazar – çizerliği dönemi geldi. Birlikte yedi Karaoğlan filmine imza attıkları Kartal Tibet -Suat Ağabey’in deyişiyle- ‘kendisini yüzüstü bıraktıktan sonra- küsüp Fransa’ya gitti. İyi ki de gitmiş; Fransa’da “Kébir”“Changor” adlarıyla Fransızca olarak yayımladığı Karaoğlan, Yalaz’ı uluslararası ölçekte tanınmış bir sanatçı yaptı.

Ama, yurtsever  Suat Yalaz, ülkesiyle bağlarını kesemedi. Bu arada, Karaoğlan’ın yayımını Sabah ve kimi öteki Türk gazetelerinde sürdürdü.  2006’da da yine kendisinin yarattığı bir çizgi roman kişiliği olan “Son Osmanlı Yandım Ali”, yönetmen Mustafa Şevki Doğan tarafından sinemaya uyarlandı. ‘Yerli ve millîliğin’ ne olduğu dosta düşmana gösterilerek… Bu kez İstanbul’un yayılmacı Batı işgali altında bulunduğu yıllarda, bir Osmanlı kabadayısı olan Yandım Ali’nin (*), Mustafa Kemal Paşa’yla tanışarak katıldığı Millî Mücadele’den kesitler sunuluyordu.

SANAT İÇİN ÇARPAN KALPLER

Ömür boyu oya gibi yapıtlar işlemek, gözlerini çok zayıflatmıştı, Suat Yalaz’ın. Son kez karşılaştığımız Kadıköy’de ancak burnunun dibine değin yaklaşınca bizi tanıyabilmişti. Çizdiği bantları, gazetenin baskıya girmesine dakikalar kala gönderip biz editörlere kalp çarpıntıları yaşatan Suat Ağabey’e, felek bir oyun mu oynamıştı ne!.. 2 Mart 2020 günü geçirdiği kalp rahatsızlığı sonucu bu dünyaya veda etmişti, Suat Ağabey. Keşke yaşıyor olsa da biz yine onun çizgi bantlarını yürek bunalımlarıyla beklesek…

Geçen hafta aramızdan ayrılan Kartal Tibet’in ölüm nedeninin de kalp rahatsızlığı olduğu öne sürülmüş ama biz bu satırları yazarken henüz doğrulanmamıştı.

Bir insan ancak kendisini tanıyan son kişi ölünce ölürmüş.

Tanınmaktan da öte, onlar hep sevilerek yaşayacak kahramanlar.

Sanatın büyülü ışıklarına, kitlelerin sevgi kuşatması eklenince ölüme teslim olmak da neyin nesiymiş!..

 

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Yakındaki her şey

Telaşla geçip gitti önümden

Uzaktakiler yavaş…

Bir trenin penceresinden

Bakarken seğirtti hayat.

(*) Fakir Baykurt’un çocuklar için yazdığı “Yandım Ali” (Günışığı Kitaplığı) romanıyla ilgisi yoktur.