KADININ 4300 YILLIK SESİ:’ENHEDUANNA’

Yaşar Kemal“Coğrafya kaderindir.” demiş.

‘Ön Asya’ Anadolu ve ona komşu Orta Doğu coğrafyası; özellikle kadın hak ve özgürlüklerinin sanki ‘tarihsel bir hınçla’ çiğnendiği yerler.

Tarihsel dedik; çünkü, bu iki bölgenin kesiştiği Mezopotamya, kadına da altın çağ yaşatan uygarlıkların temeli. Tarihin, iç içe geçmiş ilk uygarlıklarını kuran Sümerler ile Akadların yurdu.

İÖ 4000 – 2000 yılları arasında yazıyı, tekerleği, tarım aracı kara sabanı, güneş saatini… Sümerler buldu. Yazılı yasaları ilk onlar yaptılar. (Üstelik o yasalara uyuyorlardı da!)

İlk buğdayı, bugünkü Suriye topraklarına onlar ekti. Dicle ve Fırat’ın suyunu, kanallar yapıp tarım alanlarına akıttılar. [Beş bin yıl sonra bizim GAP’ta bu gün düştüğümüz  gibi, aşırı sıcak iklim gereği, tarımsal alanlara akıtacağımız suların çabucak buharlaşıp toprağı tuzlaştıracağı sağgörüsüzlüğüne (basiretsizlik) düşmediler.]

İKİ TAHTTA, İKİ KADIN

Tarihin ilk kadın hükümdarı da bu topraklarda hüküm sürdü. İÖ 2500′lü yıllarda, Sümerler’in kadın hükümdarı Kubaba, antik kent Kiş’te (şimdiki Bağdat’ın 80 kilometre güneyinde) tahtta oturuyordu.

Ve sıkı durun:

Tarihin ilk şair ve yazarı, bir Sümer kadınıydı:

Enheduanna (İÖ 2286 – İÖ 2251).

Sümerleri de yöneten Akad kralı Sargon’un kızı, tanrıça Inanna’nın baş rahibesi ve de ay rahibesi… 

Yazdığı en az 42 şiirden şu aşağıdakine bakılırsa belki, tarihin ilk feministi de Enheduanna’ydı:

“… Sağlıklı genç adamlar saf tutarlar önünde

kendi ahenkleriyle.

Dans eden şehir fırtınalarla dolar,

genç adamları sürüp önüne, tutsağın kılar.”

(Türkçesi: Ayten Mutlu)

GÜNEŞ – DİL KURAMI

Sümerler, kendi buldukları çivi yazısını üç bin yıl kullandılar. Yazın’ın (edebiyat) mucidi olmaları da hiç şaşırtıcı değil.

20. yüzyılda Batılı kimi dilbilimciler, “tüm dillerdeki ilkel köklerin Sümerceden doğduğunu” öne sürüyorlardı.

“Güneş – Dil Kuramı” denilen kökenbilim savının peşine düşen bir tek lider oldu. Adını kolayca tahmin edebilirsiniz:

Mustafa Kemal Atatürk.

1935 – 1936 yıllarında Türk dilciler harekete geçtiler ve gerçekten de Türkçe ile Sümercede 168 ortak sözcüğün varlığınıı saptadılar.

Ancak bunların çoğu “yansıma” (Fr. onomatopée ), yani ‘doğadan olduğu gibi aktarılan’ sesleri içeren sözcüklerdi ve uzun erimde iki dilin akrabalığı kanıtlanamadı.

DOĞU GİRİT ÖRNEĞİ

Uygarlık ve kadın bağlamında, tarihteki en özenilesi örneklerden biri de

Girit Adası’nda yaşandı. Fransız tarihçi Braudel, İÖ 14’üncü yüzyılda salt kadın yönetiminde olduğu için Girit’in doğusunun, “uygarlık ışığı gören tek yanı” olduğunu yazıyor (*).

Bir yıl kadar önce bu köşede Braudel’den aktardığımız alıntıyı, yeri gelmişken yinelemekte yarar görüyoruz:

…(Doğu Girit’teki uygarlığa) Ana Tanrıça’nın egemen olduğu anlaşılıyor. Ama elindeki yılanı bir süs eşyası gibi sallayan bu zarif ve genç tanrıça, bütün Ege çevresinde yüzlerce örneği bulunmuş etine dolgun bolluk heykellerinden öyle uzak ki! İnce balerin vücutlu genç kadınların eteklerinin uçuştuğu kutsal rahibe danslarıyla Mezopotamya’nın donuk ihtişamı içinde Tanrıça İştar’dan kutsal emanetleri alan kralın temsil ettiği mavi freskler arasında ne ilgi var? Girit’te insanı büyüleyen doğru ya da yanlış ‘başka olduğunu düşündüğümüz’ bir uygarlık fikri vardır: Öyle bir uygarlık ki her şey güzelliğe ve yaşama sevincine yönelik; bütün bunların içinde savaşın yeri yok.”

Zaten, Girit’in söz konusu kesiminde bulunan kentlerin hiçbiri, dönemindeki diğer örneklerin tersine, surlarla çevrili değildi.

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ

Fransız tarihçi Braudel‘in, görkemini ‘donuk’ olarak nitelendirdiği Mezopotamya, ülkemizde bilime önem verilen yıllarda Türk araştırmacılar için de çekici bir alandı. Sümer Tarihi‘nin aydınlatılmasında çok büyük emeği geçen bilim insanlarımızın başında, Atatürk cumhuriyetinin simge kadınlarından Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ (doğ. 1914) geliyor. Yukarıda aktardığımız bilgilerin birçoğunu, kil Sümer tabletlerini okuyarak o ortaya çıkardı.

(Bu arada bir tablette okuduğu, Sümer kadınlarının örtünmesine ilişkin tarihsel bilgileri aktarınca Çığ’ın kendini mahkemede bulduğunu acı acı anımsayalım. Neyse ki karşısına çıkarıldığı gerçek bir yargıçtı da 106 yaşındaki Çığ, üzerine adaletsizlik çığı düşmeden kurtulup beraat etti.)

Toplumumuzun önder kadını, ömrü boyunca Atatürk’ün izinden gittiğini ve hâlen de gitmeye devam ettiğini belirterek kil tabletlerden okuduğu şu Sümer atasözüne dikkatimizi çekiyor:

“Boşa geçen vakit neye yarar!”

Umarız, kil ya da değiltoprağın da genleri vardır ve binlerce yıl önceki coğrafyaYaşar Kemal’in deyişiyle bizim ‘kaderimiz’ olur.

Daha da gereklisi ise elbette umuttan ötesi; örneğin, ‘kadının 4300 yıllık sesi’ şair Enheduanna‘nın tanrıça Inanna‘ya seslenişini, güçlü bir ‘demokrasiye dönüş’ istemi olarak kendimize uyarlamak:

“… sen taşkın bir selsin dağlardan inen,
ah, her şeyden önce gelen…”

DİL YANLIŞLARIMIZ

Bir belediye başkanı, yakalandığı kovit 19 hastalığından sağ salim kurtuldu. Kendisine, geçmiş olsun, diyoruz.

Sayın başkan, bir tv kanalı aracılığıyla şu sesli iletiyi yayımladı:

— Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nin fedakâr, cefakâr doktorlarına, sağlık personeline teşekkür ederim.

Farsça “-kâr”; eklendiği adlara “yapan, eden, veren, sahibi olan” anlamı kazandırır. Hizmetkâr (hizmet eden), isyankâr (isyan eden), hilekâr (hile yapan)…

Yukarıdaki iletide geçen iki Osmanlıca sıfattan “fedakâr”ın kullanımı doğru. Arapça “feda”ya, “-kâr”ın eklenmesiyle oluşan “fedakâr”; ‘kendisine ait bir şeyi başkasına vermekten kaçınmayan, esirgemeyen, özverili’ demek.

“Cefakâr”ın anlamı ise yukarıda anlatılmak istenenin tam tersi; “cefa veren, eziyet eden”…

“Cefakâr”ın yerine kullanılması gereken sözcük “cefakeş” (cefaya katlanan, cefa çeken) ki bu durumda da o kişiler, biz Türkçe sevdalıları oluyoruz!..

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Çoktan mutasyon geçirdi

Bizde elektrik, doğalgaz…

Faturası kılığına bürünüp

Ümüğüne çöktü milletin;

Neyse ki ilacı var: Seçim

Tebdil-i kıyafetli bu illetin.

 

(*) Fernand Braudel; “Akdeniz”, Metis Yayınları, 3. basım, Aralık 2013, sayfa 62 – 63