KADINA ŞİDDETLE MÜCADELE GÜNÜ

Yağmur çisentili, sisli puslu bir güz sabahının öğleye evrildiği saatlerde, çarşı fırınının önünde kuyrukta bekliyoruz. Küresel “kovit 19” salgını nedeniyle müşteriler birer ikişer içeriye alınıyor. Fırının kapısı, birbirine karışan kokulara açılıp kapanıyor; ekşi mayalı ekmeğinki sokak simidiyle, tahinli kekin yapışkan buğusu dereotlu poğaçayla iç içe.   

Aralarında, çocukluğumuzun taze ekmek kokusu yok.

Birbirine bakan evlerin ortak avlusundaki toprak fırına annelerimizin sürdüğü bakır sinilerde, odun ateşiyle pişirdikleri kepekli ekmeğinki geçmiş zaman kokusu olarak çoktan uçup gitmiş.

Dünyayı saran korona virüsü, insanın koku alma duyusunu yok ediyormuş. Ekmeğimizin, artık olmayan dövizimizle, kim bilir hangi ülkeden aldığımız buğdayın unundan, hangi kimyasal maddeler katılarak hazırlanmış olduğuna hayıflanmak yerine, virüsün henüz bizi tutsak alamayışıyla avunuyoruz.

Sonunda sıra bize geliyor ve yaşlı bir hemcinsimizle birlikte fırına giriyoruz. Tezgâhtar kadın, yüzündeki koruyucu maskeye karşın adamı tanıyıp gözleriyle gülümseyerek soruyor:

— Nasılsınız?

Adam, üç beş saniyelik suskunluktan sonra kadına, beklemediği bir karşılık veriyor:

— Sen de ben de iyi olmadığımızı biliyoruz.

Adamın, ilk anda bir Hollywood filminden ezberlenmiş beylik replik gibi algıladığımız bu yanıtı, üzerinde düşünülünce geçirmekte olduğumuz son günlerdeki, aylardaki değil, son yıllardaki toplumsal ruh hâlimizi özetliyor sanki:

— Sen de ben de iyi olmadığımızı biliyoruz.

KADININ EN KÖTÜ YILLARI

Sözü, kadınlarımıza getireceğiz.

Aramızda en ‘iyi olmayanlar’, kadınlar.

Bizim kadınlarımız.

Korona virüsü salgınının da etkisiyle medarımaişet (geçim) motorunu döndürmek giderek daha bir güçleşirken adeta yoktan var edip ocağımızı tüttüren, çoluk çocuğumuza tencerede pişirip kapağında yediren, eşsiz özverisinin ödülü (!) olarak dünyanın en çok şiddet görenleri… 

Bugün “25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”.

Geçen yıl Türkiye’de, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre, 474 kadın öldürüldü. Bu, son 10 yıldaki en yüksek sayı.

Yalnızca geçen ay, 2020 Ekim’inde erkekler tarafından 12’si evinde olmak üzere öldürülen kadınlarımızın sayısı 21; sekiz kadınımız da aynı şüpheyle ölü bulundu.

Adalet ya gecikmiş olarak adaletliğini yitiriyor ya da kadın katillerine caydırıcı cezalar veril(e)miyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin bu konuda birçok yaptırım getirdiği devlet, şiddet maktulü veya mağduru kadınların sayılarını bile açıklamaya yanaşmıyor.

Bu konuda hepimizin bildiği gerekçe, dış dünyaya karşı Türkiye’nin imge (imaj) kaygısı.

Uygar dünya ise en azından bugün, “25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde, olması gereken “kelebek etkisi”ni konuşuyor. Bir başka deyişle “Kelebek” takma adlı, Dominiklibirbirinden güzel üç kız kardeşe, küresel saygı duruşunda bulunuyor.

KELEBEK KANADIYLA TOKAT

Bizdeki “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun 60 yıl önceki bir tür Karayipler sürümü (versiyon) olan üç kız kardeş: Patria 27 Şubat 1924’te; Minerva 12 Mart 1926’da; Maria Teresa Mirabal da 15 Ekim 1935 tarihinde Dominik Cumluriyeti‘nin Salcedo kentine bağlı bir köyde dünyaya geldiler.

Varlıklı bir ailenin şanslı çocuklarıydılar ve iyi eğitim gördüler.

Karayipler’in HispanolaAdası’nda yer alan sadece birkaç milyon nüfuslu Dominik, 1930 yılında bir askerî darbe yapan Rafael Trujillo adlı kanlı diktatörün eline geçti.

31 yıl iktidarda kalan Trujillo, dağlara taşlara, kentlere kendi adını veren

özsever (narsist) bir katildiElli bin kişiyi öldürdü. Siyasal nedenle ağır işkencelerle canına kıydıklarından biri de Mirabal kardeşlerin amcasıydı.

Her üçünün de çocukluğu, amcalarının başına gelenleri dinleyerek geçen kardeşlerden ortancası Minerva, hukuk öğrencisiyken katıldığı üst düzey bir davette, Trujillo’nun dikkatini çekti. Diktatör, güzel öğrenciden çok etkilenmişti. Ona açıkça ‘cinsel birliktelik’ önerisinde bulunma cüretini gösterdi. Genç kız, nefret ettiği diktatörü tersledi. Yüzsüzce ısrar eden Trujillo bu kez de hiç beklemediği  bir tepkiyle karşılaştı; Minerva‘dan herkesin içinde tokadı yedi.

AİLE BOYU ZULÜM

Darbeci faşist Trujillo, kendisini küçük düşüren Minerva’yı tabii ki bağışlamadı. İlk iş olarak genç kızın fakültede derslere girmesini engelledi. Ardından, babası Enrique’yi bir bahaneyle tutuklattı, annesi Mercedes’i kaçırttı. Tutuklama ve işkencelerden abla Patria ile kardeş Maria da nasiplerini aldılar. Bu arada faşist yönetim, Mirabal’lara ait ev ve arsalara el koydu.

Ancak, Dominikliler zulme seyirci kalmadı. Halkın gösterdiği tepkiye kilise de katılınca Mirabal’lar serbest bırakıldılar. Üç kız kardeş, faşizme karşı iyice bilenmiş olarak Clandestine Hareketi adıyla ülke çapında bir  dizi eylem başlattı. Ataerkil bir toplum olan Dominik‘te giderek kadın hak ve özgürlüklerini de kapsayan etkinlikler dizisi nedeniyle   “Kelebekler” diye anılmaya başladılar.

Ne var ki faşizm, kadınların bu özgürlük savaşımına kanlı bir biçimde dur, diyecekti. Diktatörün militanları, 25 Kasım 1960 günü, hapse atılan eşlerini ziyaretten dönen Mirabal kız kardeşlerin aracını durdurdular. Önce tecavüz edip her üçünü sopalarla döverek öldürdüler. Vahşete kaza süsü vermek üzere de aracı uçurumdan aşağıya yuvarladılar. Diktatör yanlısı “El Caribe” gazetesi, olayı ‘trafik kazası’ diye duyurdu.

Bu dünyaya onurlarıyla veda ettiklerinde Patria 36, ​​Minerva 34, Maria Teresa ise sadece 24 yaşındaydı.

Kanları yerde kalmadı. Trujillo faşizmi, “Kelebek”lere kıyılmasıyla yaygınlaşıp ülkeyi saran halk ayaklanması sonucu, bir yıl sonra devrildi. Dominik‘i 31 yıl kanlı yumruğuyla yöneten Rafael Trujillo, 30 Mayıs 1961’de bir suikastla öldürüldü.

Birleşmiş Milletler (BM), Mirabal kardeşlerin yazdığı destanın 40. yılında, bu günü “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak belirledi.

Doğanın en hayranlık uyandırıcı renkleriyle bezeli Dominikli üç “Kelebek”in; vahşice yok edilmelerinin 60’ıncı yılında, başta Türk kadını olmak üzere, dünyada erkek şiddetine uğrayan / uğramayan hemcinslerine, ortak dayanışma yolunda meşale olmalarını diliyoruz.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM

Öğretmenler Günü’nde

Bulundu bir uyar’ı

Uzaktan ‘millî’ eğitime

Geldi cuma ayarı.