İstanbul, soğuk ama karsız bir kış yaşıyor.
Kuzey rüzgârları, yağmurun ipince kamçısını şaklatıyor kentin damlarında ve sokaktaki insanların yüzlerinde.
Çalışma odamızın penceresine komşu ağacın yapraklarından soyunmuş dallarında kararsız yağmur damlaları; pırlanta küpe ışıltıları içinde ne donuyor ne de toprağa düşüyor.
Geçen cuma günü, okullar yarı yıl dinlencesine girdi. Boğaziçi köprüleri, akşam saatlerinde geçit vermemeye başladı; geliş yönü göz karartıcı parlak sarı, gidişi kıpkırmızı ışık seli. Ama, her ikisi de durağan. “Bosphorus”un (İstanbul Boğaziçi) anlam ve önemine uygun deyişle bir “İnek Geçidi”!
SÖYLENCEDEKİ GİBİ
Batı dillerinde “bous; inek” ve “phoros; geçit”, demek.
Tanrılar tanrısı Zeus, sevgilisi İo’yu, karısı Hera’nın şerrinden korumak için inek kılığına sokmuş. Aldatılan kadın öcünü almaz mı! Hera, İo’nun başına bir atsineğini musallat etmiş. ‘İnek İo’ da kanla beslenen bu yapışkan parazitten kurtulmak için kendini Boğaziçi sularına atmış. Hırçın dalgalarla boğuşa boğuşa yüzerek karşı kıyıya geçtikten sonra atsineğini yine üzerinde bulmaz mı!
Çetin Altan, Türkiye’de gündelik emeğiyle yaşamanın, bir boğayı her gün boynuzlarından tutup yere çalmakla eş olduğunu yazardı.
İstanbul da başta işiyle evi iki ayrı yakada bulunanlar için olmak üzere, ulaşım açısından artık birçok yeriyle her gün her saat birer “(Pinekleyen) İnek Geçidi”!..
Bu kitlesel ıstıraba son vermek için göçe dur demekten ve kentte ulaşımı olabildiğince yeraltına indirmekten başka bir umar görünmüyor.
DİL YANLIŞLARIMIZ
Medyamız da yine yazım (imla) ve sesletim (telaffuz) yanlışından geçilmiyor!
Bir tv kanalında, uzun yıllardır sürdürülen ünlü ‘bilgi ve kültür’ (!) yarışmasının son bölümlerinden birinde aşağıdaki soru soruldu:
— Hangisi, yazım yanlışı olmayan, anlamlı bir cümle değildir?
A- O da odada vardı
B- Odada oda vardı
C- Odadada o vardı
D- Odada o da vardı
Yarışma sorularını hazırlayanlara göre, B seçeneği hem ‘yazım yanlışı içermediği’ hem de ‘anlamsız bir tümce olduğu’ için doğru yanıtmış!
Evet, B seçeneğinde yazım yanlışı yok ama bu tümce bizce hiç de anlamsız sayılmaz. Eğer iç içe iki odadan söz ediyorsak anlatıma biraz alaysılama katarak pekâlâ “Odada oda vardı.” diyebiliriz.
Öte yandan bir başka kanaldaki ‘bilgi ve kültür’ (!) yarışmasının sunucusu, ‘oturulan yer’ anlamındaki “ikametgâh”ı doğru sesletmeyi bilmiyor. ‘Kalın k’ ve ‘ince g’ ile okuması gereken sözcüğü ‘ince k’ ile okuyor.
Yine ünlü fikir gazetemizin 16 Ocak 2020 tarihli sayısının “Kültür” sayfasında manşet:
“Yılmaz Güney Hakkında Herşey”
Arkadaşlar, çok basit bir yazım kuralıdır; “şey” sözcüğü her zaman ayrı yazılır:
O şey, bu şey, bir şey, her şey…
MOVİT VE AŞUT’A TEŞEKKÜR
Kültür, demişken…
İki değerli meslektaşımız, Hüseyin Movit ve Atilla Aşut, köşe yazılarında dil yanlışlarına değinerek önemli bir kültür hizmeti yapıyorlar. Yazdıklarının, resmî ilgililer katında ne denli önemsenip dikkate alındığını bilemiyoruz ama toplumca kendilerine teşekkür borçluyuz.
Sayın Aşut, BirGün gazetesindeki 9 Aralık 2019 tarihli yazısında, Türkçemizdeki kimi yabancı kökenli sözcüklerin sıklıkla karıştırılan eski ve yeni yazımlarına (imla) yer verdi. Bu sözcükler arasında (ikinciler yeni yazım) “anbar – ambar“; “canbaz; cambaz“; “kanbur; kambur“… da bulunuyordu.
Alıntıladığımız örneklere ilişkin yazım kuralını anımsatarak biz de sayın Aşut’a katkı sağlamaya çalışalım:
Daha önce de belirttiğimiz gibi Türkçede “sesçil yazım” geçerlidir. Sözcükleri genellikle sesletildiği gibi yazarız.
Bu konuda en belirgin / tipik örnek:
Farsça “-baz” son eki, ulandığı sözcüklere ‘oynayan’ anlamı kazandırır.
Yine Farsça “can-“ sözcüğüne ulanınca (canbaz) birinci anlamıyla “yerde ve tel, at, bisiklet, ip vb. üzerinde dengeye dayanan, tehlikeli, heyecan verici gösteriler yapan kimse, akrobat” yani ‘canıyla oynayan (kişi)‘ anlaşılır.
Bu yapısına (can + baz) karşın biz sözcüğü ‘m’ harfiyle “cambaz” diye sesletir ve öyle de yazarız.
Çünkü, bir “dudak ünsüzü” olan ‘b’, kendinden önceki “diş ünsüzü” ‘n’yi, yine bir dudak ünsüzü olan ‘m’ye çevirir. Türkçede ‘n’ ve ‘b’ harfleri, buradaki sırasıyla yan yana gelince ‘mb’ diye okunur: pembe, cumba, zembil, tembih, çember, tembel, cümbüş, tambura…
Elbette konuya ilişkin kuraldışı sözcükler de vardır: İstanbul, onbaşı…
DEFATEN – DEFAATLE
Geçen hafta, Somali’nin başkenti Mogadişu yakınlarındaki bir Türk inşaat şirketinin çalışanları, bombalı saldırıya uğradılar. Saldırıyı kınıyoruz. Üç can alan; altısı Türk, dokuzu Somalili 20 kişinin yaralandığı terör olayını bir tv kanalımıza bağlanarak değerlendiren güvenlik uzmanı, şöyle diyordu:
— Sayın Cumhurbaşkanımızın buraya (Somali’ye) ‘defaten’ ziyaretleri oldu.
Uzmanın kastettiği ‘birçok kez, defalarca’ anlamındaki belirtecin (zarf) doğrusu, “defaatle”.
Söylediği Arapça kökenli belirteç “defaten” ise bilindiği gibi, ‘bir kerede’ anlamına gelir.
Bir tv kanalımızın 15 Ocak 2020 günkü kapanış bülteninde de “Pakistan’da yoğun kar yağışının yaşamı olumsuz etkilediği” belirtiliyordu.
Vtr’deki ses (dış ses) “Pakistan” adını, kim bilir kaç kez dümdüz okudu. Bilindiği gibi bu ülkenin adı, ilk hecesi uzun sesletilir; “Paakistan”.
(Aynı yanlışı; kusura bakmasın ama tv ekranlarında her gördüğümüzde, ‘küçük dağları ben yarattım’ yapay özgüveni, gözalıcı süs püsüyle üzerimizde ‘tavus kuşu’ etkisi yapan bir erkek akademisyen de sık sık yapıyor.)
Bir başka kanalda, genellikle ekonomi izlencesi hazırlayıp sunan değerli televizyoncu da 12 Ocak 2020 gecesi ekranda konuklarıyla, İranlı komutan Kasım Süleymani’nin ABD güçleri tarafından öldürülmesini yorumluyordu.
Erkek adı “Kasım”ın ilk hecesi uzun olarak okunur. Eğer bu sözcüğü düz okursanız ‘bir ay adı’ anlamına gelir.
Sayın sunucu, General Kasım’ı en az on kez bir ay adı gibi sesletti.
Diğer bir kanalda ise gafın daha büyüğü, haftalardır hem de günde onlarca kez yineleniyor. Bu kanalın düzenlediği kampanya çerçevesinde kitapları satılan Sait Faik Abasıyanık‘ın adı, vtr’den (dış ses) şöyle okunuyor:
“Saait…”
Kutlu, uğurlu; ibadet etmiş;Tanrı’ya karşı görevini yapmış (kimse), anlamlarına gelen Arapça kökenli erkek adının her iki hecesi de kısa sesletilir:
Sait.
Aynı kampanyada kitapları satılan Reşat Nuri Güntekin‘in soyadı da üstüne basıla basıla ‘l’ harfiyle okunuyor:
Gültekin!..
Dediğimiz gibi haftalardır, günde onlarca kez…
Bu kanalın, elbette gazetecilik görevi gereği herkesin gözünde elif arayan yöneticileri, kendi gözlerindeki merteği bunca zamandır göremiyorlar mı yoksa görüyor da önemsemiyorlar mı?..
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Ruhumuza sindi
Sevimsizlik
Sempatik sinir sistemimiz bile
Artık antipatik!