EŞEĞE ÖNCE SAĞLAM KAZIK…

İstanbul ve çevresinde, geçen perşembe günü meydana gelen orta büyüklükteki depremin, bizlere yapılmış yaşamsal bir uyarı olması gerekiyor.

Ama tam tersine, 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra doğanın tanıdığı yirmi yıllık süreyi bile boşa harcadığımız ortaya çıktı.

Cuma günü medyamızda deprem duaları yayımlandığını görünce işimizin Allah’a kaldığını bir kez daha anladık.

Tıpkı, FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe kalkışmasından beri her perşembe gecesi camilerden sela verilmesi gibi.

[Sela’nın (sala) anlamı, Müslümanlara ibadet ödevlerini anımsatmak ve Hz. Muhammet’e, “salat-u selam” (esenlik dilemek ve dua etmek) imiş.]

Tanrı’nın, kendisinden canıgönülden istekte bulunanları geri çevirmeye(bile)ceğine inananlardanız.

Ama, bizlere verdiği aklı kullanmamız koşuluyla…

“Sen eşeğini önce sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a emanet et!” 

II. MAHMUT UYGULAMASI

Padişah II. Mahmut da İstanbul’da 1811’in sonlarında başlayıp 1812 yılı boyunca süren veba salgınının sırasında, “belanın defedilmesi için” yatsı namazından sonra minarelerden Duhan ve Ahkâf surelerinin okunması buyruğunu vermiş. Ama, fermanı izleyen ramazan bayramında, vebadan günde ölenlerin sayısı üç bine, toplamda da yüz bine ulaşmış. Dualar istenen sonucu vermeyince ulema, sorumluluktan sıyrılmanın yolunu yine bulmuş:

— Hünkârım, Ahkâf suresi Ad kavminin helakinden (yok olma) söz ediyor. Böyle zamanlarda okunması “ilahi gazap” sebebi olabilir.

Böylece ferman geri alınmış da ne olmuş? derseniz… Veba hakkında bilimsel çalışmalara başlanmamış elbet. Hem de Osmanlı, tıpta bir hayli ilerlemişken…

[Osmanlı’nın iki bilimsel alana önem verdiğini anımsatalım:

1- Tıp: Padişahların dölüne kuvvet, ömrüne bereket katma amaçlı ‘macunsal’ çalışmalar!..

2- Gökbilim (astronomi): Savaş kararlarının, şehzadelerin sünnet ve cülus (tahta çıkış) törenlerinin gökteki yıldızlara bakılarak uğurlu günlere denk getirilebilmesi yolundaki gözlem ve hesaplamalar.]

SARSINTI  DİNMİYOR

Başa dönersek…

Medya için “halkın dişsiz bekçi köpeği” alegorisi yapılır.

Perşembe günü meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki depremden sonra bir kısım medyamız, olası deprem hazırlığındaki eksikliklere, öldürücü ihmallere, rantiye talanına dikkat çekmek yerine, okurlarına olup biteni tevekkül içinde karşılamalarını, dua etmelerini öğütlemeyi seçti.

1999 depreminden sonra geçici diye çıkarılıp sonradan kalıcı kılınan deprem vergisinin; “toplanma amacı dışında kullanımını yasaklayan” açık yasa hükümlerine karşın neden başka alanlara harcandığını da sormadı.

Öte yandan, ülkemizi bir veba mikrobu gibi saran FETÖ’nün, perşembe geceleri sela verilerek “defedilebileceğine” ciddi ciddi inanan kimse var mı? İktidar partisinin kendi adamları, parayı veren FETÖ’cünün düdüğü çaldığı bir “FETÖ borsası”ndan söz ederlerken… Dahası, ülkemizde millî eğitim, türlü adlar altındaki eski / yeni tarikatlara, kimisi basbayağı tecavüzcü vakıflara teslim edilmişken…

Bunca sarsıntıya dayanabilen çok az toplum vardır!

DİL YANLIŞLARIMIZ

Neslican Tay adlı genç kızımızın, verdiği büyük savaşıma karşın yirmi yaşında kansere yenik düşmesi, hepimizi çok üzdü.

Bir tv kanalının, 22 Eylül 2019 günkü ana haber bülteninde geçen bir sözcüğe takıldık:

– Neslican Tay, Pehlivan Mahallesi’ndeki aile ‘kabristanlığında’ toprağa verildi.

Farsça “-istan” son eki, bilindiği gibi yer belirtir.

Örneğin, “mezar” anlamındaki Arapça kökenli “kabir”e, “-istan” son ekinin ulanmasıyla “kabristan” sözcüğü yapılmıştır.

Türkçede ise “-lık” son eki, “-istan”la aynı işlevi görür. Yani o da ulandığı sözcüklere kimi zaman “yer” anlamı kazandırır.

Doğru örnekler: mezarlık, çimenlik, odunluk vb.

İşlevi aynı olan “-istan” ve “-lık” son eklerinin ikisini birden bir sözcüğe ularsanız yukarıdaki zırva sözcük ortaya çıkar; kabristanlık!..

“BEŞ NOKTA SEKİZ” DE NE?

26 Eylül 2019 Perşembe günü yaşanan Silivri merkezli depremden sonra bir devlet yetkilimizin açıklamasında defalarca şu söz geçti:

“Depremde panik olmamak…”

Oysa, insanlar panik olmazlar; “paniğe kapılır” ya da “paniklerler”.

“Panik olması” bir durumdur.

Bu arada, depremin büyüklüğü, tüm görsel / işitsel medyamızda ya “beş virgül sekiz” ya da “beş nokta sekiz” olarak sesletildi.

Daha önce de anımsattık; matematikte, bu kesirin nasıl okunacağı bellidir:

– Beş onda sekiz…

“Beş virgül sekiz” demek yanlış; “beş nokta sekiz” sesletimi ise saçmalığın dik âlâsı. Çünkü, beş ile sekiz rakamları arasındaki noktalama işareti, nokta değil virgül.

Bu gidişle, anlı şanlı tv anchorman’lerinden, örneğin şöyle bir anlatım işitirsek belki de şaşırmamamız gerekecek:

— 26 Eylül Dil Bayramı, kesme işareti, “nın”, 88, kesme işareti, “incisini” kutluyoruz.

Olmaz olmaz demeyin!

 

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

100’üncü kez açıldı Meclis

Darısı artık 101’inci yıla

Binası kırk dokuz yıllığına

Arap’a verilmeden inşallah!..