Biz şiir düşünürken esas duruşa geçer doğa
Güze direnen hanımeli sarı beyaz çiçeğe durur
Yaygaracı martılar, ağlak kediler susar
Narin dallarında saygılı bir eda
Ayva ağacının.
Biz şiir düşünürken esas duruşa geçer doğa
Bahçe köşesinde terk edilmiş mangal
Rakı esriği bir uyuşukluk içinde
Hapsetmiş yaz kahkahalarını saydam örtüsüyle
Patlıcan kızartmalı anason kokularına.
Biz şiir düşünürken esas duruşa geçer doğa
İlkyaza çıkar mıyım kaygısından azade bunca şey.
Önümüz karakış oysa
“Yoksullar için acımasız bir mevsim”;
Okuma kitabımızdaki ruh üşüten betimlemesiyle.
Biz şiir düşünürken esas duruşa geçer doğa
Zulmünün tutsağıysa gem’i azıya almış azgın;
Hırsızlar, tecavüzcüler, yurdu satanlar birkaç pula
Tanrı’nın kulunu kul eden beyler, şeyhler kula
Bilmezler ki yine yazar, onurun şiirini Ata’mın çocukları.
(22 Eylül 2019, Büyükdere)
TECAVÜZ TIRMANIŞI
Ülkemizde, kadınlara ve çocuklara tecavüz olaylarının bu denli sık yaşandığı bir dönem anımsamıyoruz. Özellikle çocuk tecavüzlerinde, son on yılda yüzde 700’lük bir artış görüldüğü belirtiliyor.
Neredeyse kundaktan yeni çıkmış kız çocuklarıyla evlenmeyi dinimizce caiz göstermeye çalışmakla kalmayıp türlü cinsel sapıklıkları üstelik birer ritüelmiş gibi uygulayan tarikat şeyhlerinin varlığını artık herkes biliyor.
Yetkililerimiz ise bunların üzerine devlet ciddiyetiyle gitmek yerine, örneğin ülkede ekonomik bunalım yaşandığını dile getiren gazetecilere “ekonomik darbeye teşebbüs” gibi garip ötesi davalar açmakla meşguller! Ya da ömrünü FETÖ gibi din faşistleriyle savaşıma adamış gazetecileri FETÖ’cülükle suçlayıp kendi yargıçlarının kucağına atmakla!..
Ve medya olarak biz de bu cinnet hâlinin nedenlerini araştırmaktan kaçınıp “tecavüz”lerden; “taciz” (tedirgin etme, rahatsız etme) ve “istismar” (birinin iyi niyetini kötüye kullanma) diye söz ederek bu ağır suçu sıradanlaşma çabası içindeyiz sanki.
ÜÇ AYRI ANLAM
Türk Dil Kurumunun (TDK) Güncel Türkçe Sözlük’üne göre, Arapça kökenli “tecavüz” sözcüğünün dört ayrı anlamı bulunuyor:
1- Saldırı,
2- (Birinin) Namusuna saldırma, sarkıntılık,
3- Başkasının hakkına el uzatma,
4- Aşma, ötesine geçme.
Bu maddelerden “sarkıntılık”a itirazımız var; bizce “tecavüz”den çok daha hafif bir suç. Nitekim, aynı sözlüğün “sarkıntılık” maddesindeki açıklama şöyle: “Genellikle kadınlara sataşma, laf atma, rahatsız etme, huzur bozma, tasallut.”
İnsanlığın utanç kaynağı bu suçla topyekün savaşıma, önce adını doğru koyarak yani “tecavüz”e “tecavüz” diyerek başlayabiliriz.
TARİHSEL SUÇLAMA
Eğer “tecavüz”le yüzleşeceksek de örneğin, günümüz Neo Osmanlıcılarının hoşlarına gitmeyecek bir savı gözardı etmemeliyiz…
Nedim Gürsel, “Yine Bana Döneceksin” (Doğan Kitap, 2012, sayfa 128) adlı gezi kitabının İspanya’ya ait Mayorka Adası’nı anlattığı bir bölümünde, şöyle diyor:
“… Biz Türklere, daha doğrusu kahramanlıklarıyla övündüğümüz Barbaros Hayrettin Paşa ve Turgut Reis’in emrindeki korsan takımına gelince, onların burada bıraktıkları izlere her yerle rastlamak mümkün. Dağ köylerinde kadınların giydiği kat kat etekler örneğin. Flamenko rakkaselerinin grapon kâğıdı biçiminde fır döner şuh giysilerini, kan rengi iç çamaşırlarını andıran bu etekler ırz düşmanlarına karşı bir önlemmiş aslında. ‘Peki, bu ırz düşmanları da kim?’ diye soracak olursanız yanıt belli: Türkler, daha doğrusu Türklerle özdeşleştirilen yağmacı korsan takımı. O çağda kadınlar, kendilerine hamile görünümü vermek için böyle kat kat giyiniyorlarmış.”
‘ŞER’DEKİ ‘HAYIR’ MI?
Yine, Mayorka Adası’nda turistlere dağıtılan bir kitapçıkta, aynı adalar topluluğundan Minorka’nın liman kenti Mahon, “mayonezin vatanı” olarak tanıtılıyormuş. İşte bu Mahonlular da mayonezin icadını bir Osmanlı tecavüzüne (saldırı) borçlu olduklarını belirtiyorlarmış!
Şöyle:
Korsanların serseri bir güllesi, mutfak penceresinden içeriye girince sepetteki kırılan yumurtalar, şişesi devrilen zeytinyağı ile karışıp Mahonnaise yani “mayonez” oluşmuş (agy. sayfa 129).
Bu fanteziye karşı da şakayla karışık, “Tecavüze engel olamıyorsan hiç değilse tadını çıkarmaya bak!” mı diyelim?
Demeyelim; şakası bile kötü çünkü.
İnsan onurunu, tecavüzden daha aşağılayıcı bir eylem olamaz.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Üsküdar Üniversitesi
Psikiyatr rektörünün
Nasıl da atı alıp
Üsküdar’a geçtiği anlaşıldı:
“Laik dünyanın
Dünyasallaşma rüzgârına kapılmamış!”
Ve ruhbilim yerine dinciliği seçip
TSK’dan boşuna atılmamış.