Erken İlkyaz Muştusu

İlkyaz, güler yüzünü erken gösterdi. Güneş iyice ısıtamasa da mevsim dönümüne uyum çabasındaki bedenlerimizi ‘ılıtıyor’.

Lodos, incecikten ‘rahmet’ getiriyor; “yağsın yağmur çisil çisil, gel gidelim usul usul / Bilemezsin seni nasıl, seni nasıl seviyorum”

Fırsat bu fırsat; bir serçecik, kuytudaki zakkumun narin dalına konmuş, yapraklardan süzülen yağmur sularıyla yıkanıyor. Kâh kanatlarını suya açıp kâh gagasını tüylerinin altına soka çıkara, kışın kirinden pasından arınıyor.

İstanbul Boğazı‘nın koyu laciverti, lodosta köpüklenip ‘su yeşili’ne döndü. Beykoz sahilinde güngörmüş bir çift, ikindi güneşinin beyaz bulutlar arasından gönderdiği huzmelerle denizde oluşan renk kuşaklarını heyecanla birbirine gösteriyor. Beyaz saçlı adam, kumral güzeli zarif kadının iri gözlerinde parlayıp sönen koyu yeşil menevişlere dalıp gidiyor arada bir.

Boğaz‘ın simgesi erguvanların açması için nisan sonu beklenecek. Ömrü yalnızca birkaç haftadır; kıyılar dolusu o pembe – mor çiçekleri görme vakti kaçırılmaya!

Gerçi şimdi de karşı yakada, güneşin ramp ışıklarıyla sahneye çıkardığı Kalender Tepesi koruluğu, dalgalarda süzülen süt beyazı bir tekne, denizin renk şeritleriyle resimsi (pitoresk) bir bayram coşkusu yaratıyor içinizde.

Garibim deniz canlıları, Boğaz’da akıntının yönü Marmara’dan Karadeniz’e dönünce ‘orkoz etkisi’yle önce kendileri sarhoş olup su yüzüne vuruyor, sonra  meyhanelere düşüyor! Nevizade’de, içten kahkahalar atan güzel kadınlarla süslenmiş masalarda çıtır çıtır istavritler, kalamarlar, aslan sütü eşliğinde cana can katıyor.

BU DA ÖTEKİ TÜRKİYE

Ülkemizin öteki yüzünde ise ne yazık ki kan, gözyaşı, ıstırap dinmiyor.

Güneydoğu’da terör, durmaksızın can alıyor. Okullar, hastaneler bombalanıyor, yaralılar haftalarca evlerde mahsur kalıyor.

‘Dünya savaşına dönüşme’ tehdidiyle yürekleri ağza getiren Suriye’deki savaştan kaçanların her gün neredeyse onlarcasını, el kadar bebeleriyle birlikte Ege Denizi yutuyor.

Kişi hak ve özgürlüklerine, çağdaş yaşamlara, sanata, sanatçılara, medyaya saldırılar gün gittikçe daha da artıyor.

Akademisyen kimliği de olan koskoca bir bakan, atanamayınca canına kıymayı göze alan öğretmenleri, ‘gösteriş yapmakla’ suçlayabiliyor.

Mahpus damlarında yaşamı karartılan aydınlar, işsiz gençler, çocuk gelinler, şiddet mağduru kadınlar… ‘kışı bitmeyen’ öbür Türkiye’nin, mutluluk çiçekleri açmak için ‘uzak bahar’ı bekleyen sancılı tomurcukları!

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Ölümsüz Platon’un / Ölsek de döneceğiz / Dediği dünya bu muydu?