Ahmet Tarık Tekçe, Erol Taş, Bilal İnci, Önder Somer… Yeşilçam’ın ilk aklımıza gelen ‘kötü’ adamları!
Kimi filmlerde ceketi omzuna atmış, yengeç yürüyüşlü…
Kiminde ‘medeniyet yuları’ kravat takmış ama kara vicdanlı, taş kalpli ‘mutlak kötüler’…
Sonra jönler; esas oğlanlar, esas kızlar!
Ya gözünü budaktan, dudağını dudaktan esirgemeyen, ‘kahpe Bizans’ın amansız düşmanı cengâver…
Ya da ‘esas kız’la, Beyazıt’taki üniversite yerleşkesinin önünde kazara çarparak göğsüne sıkıca bastırdığı kitaplarını yere düşürüp göz göze gelince yıldırım aşka tutulan, mahallenin efendi delikanlısı…
‘Mutlak iyiler’…
BİR MİLLET SİNEMADA
Sanki “Her insanda, insanlığın bütün hâlleri vardır.” diyen Montaigne’i haksız çıkarmak için onlarca Türk yönetmen amaç birliği etmiş, çoğu gerçek yaşamda karşılığı olmayan ‘karton tipler’le binlerce film üretmiş. Ve de 1960 – 1979 yılları arasında insanlarımız, o filmleri izlemek için sinema salonlarını hıncahınç doldurdular.
Toplumbilimsel bir açıklaması olmalı bunun. Bizce başlıca nedenleri:
O filmlerin sonunda hep ‘iyiler’ ödüllendirildi, ‘kötüler’ cezalandırıldı.
Halkımız ‘iyi insan’ ve ‘iyi yurttaş’ olmaya özendirildi.
Haksızlığa uğradığınız zaman polis karakolunda ya da mahkemede, hakkınızı teslim edecek babacan komiserler, hâkimler; Hulusi Kentmen’ler, Avni Dilligil’ler… vardı.
Bakkal amca, komşu teyze vb. tiplemelerle “Yardımlaşın! Toplumsal dokuyu sağlam tutun!” iletisi verildi.
Peki, sonra ne oldu da biz, adalet düzeninin işlemediği; kötülüklerin yapanın yanına kâr kaldığı; etnik köken – mezhep ayrımlarıyla dokusu tel tel çözülen… bir topluma dönüştük?
Yeşilçam filminde, kötü müteahhitin yoksul evlerini yıkıp blok apartmanlar dikmesine kızı bile karşı çıkardı. Şimdi ise söz gelimi Urla’da belediye başkanı, kesinleşmiş yargı kararına karşın iktidar yandaşlarının kaçak villalarını yıkmıyor da henüz davası sonuçlanmamış gariban evlerini yerle bir edebiliyor.
Çare elbette, Bakanlar Kurulu’nun “görsel, işitsel ve sosyal medyadaki haber, magazin, filmlerin ‘geleneksel aile değerlerimize uygun’ kılınması” gibi yeni bir ‘sansür bahanesi’nde değil.
Çare biziz; 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, çoktan birer ‘karton tip’ olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünmüş Ahmet Tarık Tekçe’lere, Erol Taş’lara… geçit vermemeliyiz.
Uygar dünya ailesinin uygar bireyliğine yükseleceğimiz yarınlarımızın olmasını
istiyorsak…
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Kamera stop! / Komutu çok gecikti / Film icabı değil mi yoksa? / Adanmış ruhlarımız hiçliğe kurban gitti!