Babıâli’nin son aksakallarından (duayen) Erdoğan Sevgin Ağabeyimizi de geçen cumartesi günü sonsuzluğa yolcu ettik.
Kutsal ışıklar içinde uyusun.
Erdoğan Ağabey‘le onlarca yıl, kimi zaman birlikte, kimi zaman da yakın çalışma arkadaşlığı yapmıştık.
Kendisinin dostluk ilişkilerindeki kadife yumuşaklığı, şaşmaz bir ciddiyet ve disiplinle sürdürdüğü çalışma yaşamında sık sık demir leblebi sertliğine dönüşebiliyordu.
Ama, kadınlara karşı tutumunun dışında…
İşte, Erdoğan Ağabey‘in ne olursa olsun, karşı cinse saygıda kusur etmediğine ilişkin iki anımızı, hemcinslerimize örnek olması dileğiyle aktarıyoruz…
ASSOLİSTİN TEPKİSİ
1980’li yıllar… Hürriyet’in eki Kelebek’te, okurların geleneksel “Altın Kelebek” ödülüne değimli gördüklerini seçebilmeleri için bir Türk Sanat Müziği şarkıcıları listesi yayımlanmıştı.
Yayın yönetmenliği görevi bir süreliğine bizim ‘üzerimizde kalan’ Kelebek eki, öteki yan yayınlar gibi, Erdoğan Sevgin’in üst düzey yöneticisi olduğu Hürgün’e bağlıydı.
Bir gün biz, Erdoğan Ağabey’le gündelik olağan toplantıdayken odanın kapısında, dönemin tanınmış kadın assolistlerinden biri belirdi. O gün nasılsa kravatlı olduğumuz için bize dönüp sert bir tonla:
— Erdoğan Bey… diye seslendi.
Biz, gerçek Erdoğan Bey’i başımızla işaret eder etmez de ona, günümüz argo deyişiyle ‘saydırmaya’ başladı: Nasıl olur da ödüle aday TSM assolistleri listesinde kendisine yer verilmezdi!..
Söz konusu listenin hazırlanmasında hiçbir dahli olmadığı hâlde Erdoğan Ağabey, kadını terslemek bir yana, ona en küçük bir sitem sözü bile söylemedi. Ve öfkeli assolist geldiği gibi, aynı hışımla çekip gitti.
SEKRETERİN FENDİ!
Konuya ilişkin anılarımızdan ikincisini ise daha ilginç bulabilirsiniz.
Medya gruplarında, çoğunlukla hangi yönden estiğine pek akıl erdiremediğiniz rüzgârlara göre, en hafif deyişle sık sık görev savrulmaları yaşanır.
İşte, onlardan birinde, eski görevi patron sekreterliği olan bir hanımefendi Kelebek Yayın Yönetmenliği görevine aniden ‘atanıverdi’!
Daha doğrusu, olup bitene önce bir anlam veremedik; yazıişleriyle istihbarat servisinin zaten iç içe olduğu mütevazı salonun ortalık yerinde sanduka gibi bir ahşap yükselti oluşturulmuş, üzerine de taht benzeri devasa bir masa ile koltuklar yerleştirilmişti. Bizim küçük çalışma masamız ise yazıişleri salonunun sol dibindeki pencere kenarına taşınmıştı.
Ancak göreve başlayınca hanımefendinin gazetecilikle fazlaca ilişkisinin olmadığı ortaya çıkmakta gecikmedi. Servisteki Rengin Uz, rahmetlik Ferit Sayman, kulakları çınlasın Feyza Algan, Sedat Dizici, Nihal Akyol… gibi nitelikli gazetecilerin haber ve çevirilerine hanımefendinin yazdığı alt başlıklar, spotlar ve resim altlarındaki Türkçe yanlışlarını, tümce düşüklüklerini gizlice düzeltmek için artık şahsen zorunlu fazla mesai yapıyorduk.
Bu arada, hanımefendiyle sabah saatlerinde yaptıkları konu ve başlık toplantıları sırasında, Erdoğan Ağabey bana telefon etmeye başladı:
— Kerim gel!
Derken o toplantılar, Erdoğan Ağabey’le ikimizin diyaloguna dönüştü; hanımefendi toplantılarda adeta devre dışı izleyici olarak kaldı. Bu durumu kabullenememiş olmalı ki birkaç gün işe gelmedi.
Ve bir sabah biz aynı ikili toplantıdayken o da daha önce ünlü kadın assolistin yaptığı gibi, Erdoğan Ağabey’in odasının kapısının önünde beliriverdi. Assolistin söylediklerinin daha kötüsünü, bu sözlere hiç de müstehak olmayan rahmetlik Erdoğan Ağabey’e haykırmaya başladı.
Erdoğan Ağabey ise yine olgun tavrını bozmadı; ağzını açıp da hanımefendiye bir tek sözcükle olsun yanıt vermedi.
Hanımefendi, utku kazanmışçasına bir edayla önce servis salonunu, sonra da gazeteyi terk etti.
DERVİŞ SABRI MI?
Yukarıda aktardığımız iki ortak anımızdan hareketle, rahmetlik Erdoğan Sevgin’in kadınlara karşı “derviş sabrı” gösterdiğini söyleyebilir miyiz?
Hayır, doğru bir tanımlama olmaz bu.
Farsçadan dilimize girmiş olan “derviş” sözcüğü; kanaatkâr, saf, alçakgönüllü, her şeyi hoş gören (kimse) anlamlarına (*) geliyor.
Ama, bizim “derviş” kavramıyla özdeşleştirilen dinibütün erkek kesimlerin yaygın anlayışında, kadına hoşgörüden eser yoktur.
Hâttâ, “baklayı ağzından çıkarmak” (açık söylemekten kaçındığı bir sorunu sonunda açıklamak) deyiminin de bu durumumuzu yansıtan bir öyküden kaynaklandığı öne sürülür.
Öykü şöyledir:
Adamın biri, küfürlü konuşmayı alışkanlık hâline getirmiş. Bu huyundan kurtulmak için de çevresindekilerin öğüdüne uyup derviş olmaya karar vermiş.
Adamın girdiği tekkenin şeyhi, kilerden bir avuç bakla almış. Bunları okuyup üfledikten sonra kendisine verip şöyle demiş:
– Bu bakla tanelerinden birini dilinin altına, ötekileri de cebine koy.
Kötü söz söyleyeceğin an, dilinin altındaki bakla konuşmana engel olacak. Eğer ağzındaki bakla ıslanıp erirse bu kez cebindeki baklaları kullan.
Adam, şeyhin söylediklerini uygulamaya başlamış.
Bir gün, şeyhle sokakta yürürlerken yağmur bastırmış. Aynı anda bir genç kız pencereden başını uzatmış:
– Şeyh Hazretleri, biraz durur musunuz?..
Şeyh ve adam durmuşlar ama kız çabucak pencereden uzaklaşmış.
Sağanak yağmurun altına fazlaca duramayıp tam hareket etmişler ki kız yine pencerede görünüp seslenmiş:
– Şeyhim, birkaç dakika daha durun.
Sonra kız tekrar gözden kaybolmuş.
Bizimkiler, iliklerine dek ıslanırken kız yeniden pencereye çıkmış:
–Tamam, artık gidebilirsiniz.
Şeyh, haklı olarak çok kızmış ama meraklanmış da:
– Kızım, bu rahmetin altında bizi neden beklettin?
Kız yanıtlamış:
–Tavukları kuluçkaya yatırıyorduk. Yumurtaları tavuğun altına koyan kişi, o sırada bir kavuklunun tepesinden bakarsa çıkacak civcivler tepeli, yani horoz olurmuş. Annem de sizi gördü ve hemen tavukların altına yumurtaları koyduk.
Bunun üzerine şeyh kükremiş:
– Bre derviş, tez çıkar ağzındaki baklayı!
Kadınlara karşı ağzında bakla saklamayan, dolayısıyla da baklayı çıkardığına hiç tanık olmadığımız Erdoğan Sevgin Ağabeyimize bir kez daha Tanrı’dan rahmet diliyoruz.
DİL YANLIŞLARIMIZ
Bir tv kanalında, çok deneyimli, bir o kadar da başarılı gazetecinin hazırlayıp sunduğu 8 Ekim 2019 günkü izlenceden bir başlık (KJ):
“TSK Hali”
Aynı değerli meslektaşımızın aynı kanaldaki bir başka izlencesinin adı:
“Memleket Hali”
“Hal”in ‘a’sının üzerine düzeltme imi (^), yaygın deyişle şapka koymazsanız bu sözcük, “durum” değil de “toptan gıda maddeleri satışının yapıldığı yer” anlamına gelir.
Bizden anımsatması.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
-Bile Bile Ladestanbul-
Bu bütçe açığı
Piranha kılçığı
Belli batacağı
“Boğaz”ımıza!
(*) Ayverdi Lügati; Misalli Büyük Türkçe Sözlük, sayfa 274