Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “En büyük eserim.” dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin 96’ncı kuruluş yıldönümünü kutluyoruz.
Dört yıl sonra ise 100’üncü yıla ulaşıp ‘dalya’ diyeceğiz.
Atatürkçülük demek, “Laik Türkiye” demektir; dar anlamıyla “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı”, geniş anlamıyla ise “her türlü bağnazlıktan arınmış, yüzü ileri Batı’ya dönük özgür düşünceli, bilim ve sanatı rehber edinmiş bireylerden oluşan bir toplum”…
Atatürkçülük; “özgürlükleri yok etme özgürlüğüne” sahip oldukları kuruntusu ya da saplantısıyla ‘ceberutça’ davrananların dışında kendisi gibi düşünmeyenlere saygılı, demokrasiyi özümsemiş, iç ve dış barıştan yana olmak demektir.
YANLIŞ HESAPLAR
Atatürk ve O’nun Cumhuriyeti ile görülecek tarihsel hesabı olanlar;
Büyük Önder’i, “onurlu bir ulus” kimliği kazandırdığı halkının gönlünden silip atmakla da yetinmeyerek düşmanlaştırmaya…
O’nun ilke ve devrimlerini, kendi çağ dışı karşı devrimleri ile yıkıp yok etmeye…
“Cihat” (din uğruna savaş) saydıkları bu yanlış yoldaki çabalarının zehirli meyvelerini devşirmek için Eğitim Birliği’ni (Tevhid-i Tedrisat) tamamen bozarak okulları camileştirmeye, medreseleştirmeye…
O’nun, “bir ulusun bağımsızlığının, ekonomik bağımsızlıktan geçtiği” bilinciyle; Cumhuriyet kuşaklarının dişinden tırnağından artırdıklarıyla kurduğu ülkemizin can damarı kamu fabrikalarını, tesislerini… mirasyedi hovardalığıyla haraç mezat satıp savarak toplumu fakruzaruret içinde bırakmaya…
Ant içmişler.
ATA’YA GÖNDERME: “ŞAHIS”!
İşte, Diyanet’in Cumhuriyet Bayramı öncesindeki cuma hutbesinde, Atatürk’ün ve Cumhuriyetin yine esamesi okunmadı.
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbi Ankara”da Valilik, 96’ncı Cumhuriyet Bayramı törenlerini, aralarında nasıl bir tarih ilgisi (!) varsa “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” anması ile çakıştırdı. Öğrenci, öğretmen ve velilerin, Tevfik İleri Anadolu İmam Hatip Lisesinde aynı saatte başlayacak “Gölge Oyunu”na gitmelerini resmî yazıyla buyurdu!
Bir buçuk ay kadar önce de İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünce, 81 il’e (11 Eylül 2019 tarihli ) şöyle bir genelge gönderilmişti:
“…hiç kimsenin kendi istediği şahsı bayrağa işleyerek onun şekli ve şemali ile oynamasına ve üzerinde değişiklik yapmasına izin verilmemelidir…”
Elbette, bu genelgeyle bayrağımız üzerine resmi konulan “şahıs” diye saygısızca gönderme yapılan kişi, Atatürk’tü.
(Genelgede “şemal” diye yanlış kullanılan sözcüğün doğrusunun “şemail” olduğunu bilmesi ise bu anlayıştan herhâlde beklenemez.)
Öte yandan Nevşehir Valiliği, CHP’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda kentte yapmak istediği “Atatürk’e Saygı ve Cumhuriyet Yürüyüşü”ne izin vermedi. Gerekçe: “Kamu düzeni bozulur!” (*)
… VE BAKLA AĞIZDAN ÇIKTI
İktidara yakın bir gazetenin yazarı, Cumhuriyet Bayramı’ndan dört gün önce, 25 Ekim 2019 günkü köşe yazısında baklayı ağzından çıkardı. İktidarın, “İslamî kesimin ayaklarındaki bağ, bukağı ve prangaları çözdüğünü, ‘iyi Müslüman olabilmek için’ maddi ve manevi neye ihtiyaçları varsa mevcut olduğunu” vurgulayıp şöyle yazabildi:
“İnsanların kendi aralarında anlaşarak şeriat kurallarını uygulamalarına engel yok.”
Hadi ya!..
Avcunuzu yalarsınız.
Sizin ‘köktendincilik bayramı’ kutlama hevesiniz, sonsuza dek kursağınızda kalacak.
“En büyük bayram” 29 Ekim ise ulusumuza YİNE ve HEP KUTLU OLACAK.
DİL YANLIŞLARIMIZ
Türk Dışişlerinin kültürel birikimli, uluslararası deneyimli diplomatları, iktidar çevrelerince epey zamandır “monşerler” denilerek küçümseniyor. Merve Kavakçı, Egemen Bağış… gibi, diplomatlıkla ilgisini pek kuramadığımız kimi siyasîlerin, bu iyi yetişmiş, pırıl pırıl hariciyecilerimizin önüne geçirildiğini görüyoruz.
Egemenlerin kötü anlam yüklemeye çalıştıkları “monşer” (Fr. mon chèr) aslında kötü bir söz değil; “azizim” demek. “Aziz” ise bilindiği gibi, “sevgide üstün tutulan kişi” anlamına geliyor.
Keşke söz konusu değerlerimiz günümüzde de sevgide üstün tutulsa.
Tutulmayınca ne oluyor? derseniz…
SÜRDÜRME / DEVAM ETTİRME
Küçük bir örneğe buyurun:
17 Ekim 2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 22 sayılı genelge, “AB ile İlgili Çalışmaların Eşgüdümü” başlığını taşıyor. Genelgenin ilk paragrafının son tümcesi şöyle:
“… Türkiye, Avrupa Birliği’ne uyum çalışmalarını kararlılıkla sürdürmeye devam etmektedir.”
Devletin Türk Dil Kurumunun (TDK) Güncel Türkçe Sözlük’üne göre, “sürdürmek” eyleminin anlamları:
1- Sürme işini yaptırmak,
2- Devam ettirmek…
Yani, “sürdürmek” ve “devam ettirmek”, eş anlamlı.
Dolayısıyla da yukarıdaki yanlış Türkçe örneğinde görüldüğü gibi, “sürdürmeye devam etmek” denmez; “… kararlılıkla sürdürmektedir.” ya da “… kararlılıkla devam etmektedir.” denilmeli.
Dile hâkim (ki diplomaside, dili doğru kullanmak olmazsa olmaz koşuldur) bir “monşer”in (!) asla düşmeyeceği hata.
TAKDİR / TAKTİR
Doğru Türkçe hakkında kitaplar da yazan çok ünlü bir profesör, yine ünlü kültür gazetemizdeki 1 Ekim 2019 tarihli köşe yazısında, yine ağırlıklı olarak dil yanlışlarına değiniyordu. Yazısının bir yerinde ise şöyle diyordu:
“…İmamoğlu’nun zaferini hazmedemeyenler, onun altını oymak, yönetimi engellemek isteyenler, bunu açıkça yaptıkları taktirde 16 milyonluk bir nüfusu cezalandırdıkları için…”
Aynı gazetemizin bir başka yazarı da 26 Ekim 2019 günkü yazısında profesörle aynı dil yanlışını yapıyordu:
“… Berazi de Buzan’ı bu hareketten vazgeçmesini, aksi taktirde…”
Arapça “katre”den (damla) gelen “taktir” sözcüğü “damıtmak” demek. [Doğru örnek: Bûy-ı gül taktir olunmuş nazın işlenmiş ucu – Nedim (Gülün kokusu süzülmüş, nazın işlenmiş ucu.)]
Yukarıda alıntıladığımız her iki yazıda da “taktir“in yeri olmamalı. Doğrusu; bilindiği gibi beğenme, beğenip belirtme, değer verme, demek olan ve ‘d’ harfiyle yazılıp söylenen”takdir”.
(Görgü kuralları gereği, kişi ancak kendisinden yaşça küçük ya da sosyal konum bakımından alt düzeyde bulunanı “takdir” edebilir. Örneğin; bir muhabir, haber müdürüne “Sizi takdir ediyorum.” dememeli.)
Sizin de takdir edeceğiniz gibi!..
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Kültürün bal arıları başkan oldu
Yedinci sanatın da peteği doldu
Beyazperde onuru Altın Portakal
Dünya var oldukça Antalya’da kal.
(*) Nevşehir Valiliği, biz bu satırları yazdığımız gün koyduğu yasağı, büyük tepkiler üzerine kaldırmak zorunda kaldı. Nevşehir’de Cumhuriyet Bayramı yürüyüşü yapıldı ve kamu düzeni bozulmadı.