‘DOSTLUK GÜNÜ’ ERTESİ ‘BAYRAM’

Şaşılacak şey; kedinin rengi sarı.

Kehribar sarısı.

Her sabah saat 06.00 sıralarında karşı evin balkonundaki pencere pervazına cambaz çevikliğiyle tırmanıyor. Oysa balkon kapısı açık.

Bu sabah daha bir keyif çattı; pervazdaki fesleğen saksısının yanında pencere boyunca dikelip uzun uzun gerindi.

Pencerenin ardında biri yatıyor olmalı. Kedi, ona geldiğini haber veriyor.

— Günaydın uykucu! Mamamı hazırla bakalım. Yok öyle bedava sevmek! 

Türkan Şoray; oğlu Cemşit’in hayırsız babası Kadir İnanır’ın yerine, Cemşit’le kendisine kol kanat geren Ahmet Mekin’i seçmemiş miydi!..

İleti, Cengiz Aytmatov’dan:

“Sevgi emektir.”

Gerisi: Çatal kaşık, Ayhan Işık… Sadri Alışık, Belgin Doruk’a âşık!

SELAM VE ‘KARGA- ŞA!’

Balkonun dört bir yanı ağaç. Hava durgun. Arada hafif bir esintiyle Uzak Doğu insanına dönüşüyor ağaçlar. Dallarını birbirine ve bize yaklaştırıp sevgiyle gülümsüyor, saygıyla eğiliyorlar.

— Konniçiva! (Günaydın)

Ama ne ayıp; bizse çoğunun adını bilmiyoruz.

Şu iri parçalı, affedersiniz ‘Adem donu’ yapraklı incir ağacı, öteki ikisi kurtlu erik fabrikası, beriki güzelim beyaz çiçekli zakkum… O kadar!

(Ayasofya’da geçen hafta kılınan ilk cuma namazında Diyanet İşleri Başkanı’nın, ‘dünyanın geri kalanına çektiği kılıca’ benzer hançer yapraklı bitkinin bile adını bilmiyoruz, inanın!)

Ve kuşların her gün değişen koreografisi…

Kargaların dışında. Bir bakıyorsunuz tam bir “karga-şa”!.. Sonra, bir yerlerden çağrı alıp bed sesli, kakofonik bir koro oluşturarak topluca aynı yöne seyirtiyorlar.

Damları bu saatlerde beyaza boyayan daha da yaygaracı, deli martılar nedense günlerdir ortalıkta görünmüyor.

Mevsim, aslında kırlangıçların. Sıcak yerlere göç edecekleri eylül ayına değin. Göklerin Hızlı Gonzales’i, yerin Mimar Sinan’ı onlar. Beslendikleri uçan börtü böceğin peşinde şimşek hızıyla dalıp çıkarak aralıksız sekiz saat havada kalabiliyorlar. Yalnızca su içmek ve benzersiz yuvalarını kurup berkitecekler çamuru taşımak için yere iniyorlar.

Kırlangıcın eşi öldüğünde o görkemli yuva, yas evine dönüyor.

Kısa bir süre için elbet. Sonra, kırlangıçlar dünyasında (!) da ‘hayat devam ediyor’!

YAŞAR KEMAL’E RAHMET

Yaşar Kemal’in (1923 – 2015) “İnce Memed” romanı, bir maninin şu iki dizesiyle başlamıyor mu:

“Kırlangıç yapar yuvayı

Çamur sıvayı sıvayı…”

Yaşar Kemal’e, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde (TGC) yapılan söyleşide bir meslektaşımız, İnce Memed romanındaki kırlangıçlı maninin devamını sormuştu. Romancı, son iki dizeyi açıklamıştı:

“… Bana düşman kızı derler

Düşman babamdan dolayı.”

Yaşar Kemal’in söz konusu iki dizeye, ünlü romanında yer vermeme nedenini anlamak hiç zor değil.

O, ‘yerli Homeros‘tu; hem de barışın, sevginin, toplumsal dayanışmanın Homeros’u.

Işıklar içinde uyusun.

DERS ALINASI ÖYKÜ

Bu yıl, rastlantı eseri iki özel gün, ardı ardına geliyor.

Yarın 30 TemmuzBirleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilmiş Dünya Dostluk Günü. 2011 yılından beri kutlanıyor.

Öbür gün de 31 TemmuzKurban Bayramı’nın ilk günü. 

Büyük bir çölü aşmaya çalışan iki arkadaş arasında tartışma çıkar. Biri öfkesine yenik düşüp ötekini tokatlar.

Tokadı yiyen, çöl kumlarının üzerine eliyle şunu yazar:

“Bugün en iyi arkadaşım beni tokatladı.”

Yolculuğa devam ederek vaha sandıkları bir yere ulaşırlar. Aslında orası bir bataklıktır. Tokadı yiyen kişi bu kez de bataklığa saplanır. Arkadaşı elini uzatıp onu boğulmaktan kurtarır. Ve hayata dönen adam, bir taş arayıp bularak üzerine şu tümceyi kazır:

Bugün en iyi arkadaşım hayatımı kurtardı.”

Arkadaşı, kurtardığı kişiye sorar:

— Merak ettim. Sana tokat attığımı niçin kuma yazdın da seni kurtardığımı taşa kazıdın?

Adam soruya, ders alınası bir yanıt verir:

– Beni tokatladığını kuma yazdım ki çok hafif bir yelde silinebilsin. Hayatımı kurtardığını ise taşa kazıdım ki en güçlü rüzgârda bile silinmesin!

Dünya Dostluk Gününüz ve Kurban Bayramınız kutlu olsun.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Önceki hafta 20 Temmuz günü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a yaptığı Barış Harekâtı’nın 46’ıncı yıldönümüydü.

Birçok medya organımızda, harekâtla ilgili şöyle bir anlatımla karşılaştık:

“… Adadaki saldırı ve ölümlerin devam etmesi üzerine …20 Temmuz 1974’te adaya ‘çıkartma’ yapıldı.”

Oysa “çıkartma” diye, nesnelerin üzerine yapıştırılıp çıkartılabilen etiket

türü resimli, yazılı kâğıtlara denir.

Haberdeki doğru sözcük ise ‘düşman kıyılarına gemi, bot… ile asker indirme’ anlamındaki, bir ‘t’ harfi eksiğiyle “çıkarma”.

Emekli bir general de 24 Temmuz günü Lozan Antlaşması’nın, 97’nci yıldönümünde tarihsel önemine uygun biçimde kutlanmayışından haklı olarak yakınıyordu. Bu konudaki sosyal medya iletisinde, şöyle diyordu:

 (Lozan Barış Antlaşması) …ülkemiz için ‘yaşamsal öneme haiz’ bir tapu niteliğindedir.”

“Haiz”, eskimiş Arapça kökenli; ‘bir şeyi olan, elinde bulunduran, taşıyan’ demek.

Dolayısıyla da bu sözcük, ‘belirtili nesne’ alır.

Yani, söz konusu iletideki “…öneme haiz” anlatımı yanlış; “önemi haiz” denilmeli.

Meramımızı dile getirebilmek için nedense hâlâ gereksinim duyduğumuz ‘eskimiş Arapça’ sözcükleri hiç değilse doğru kullanalım.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Çevir kaz’ı yanmasın

Bayram zehir olmasın

Dinibütün Atatürkçü…

Nankörlüğe uyanmasın!