‘KENETLİ DİŞLERLE ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ’

Kitap okurluğu; bizce insanın bir bakıma kendi kimliğine, düşüncelerine, davranışlarına, yaşadıklarına koşutluklar ya da karşıtlıklar arama serüvenidir.
Kimi zaman okuduğumuz sayfalar arasında; bireysel varlığımızın ötesinde, türlü toplumlarla ortak paydalarımızı şaşırtıcı biçimde yansıtan özgün / otantik gerçekler de ortaya çıkabiliyor.
Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan (1920 – 2010); Kızılderililerin, Asya’dan Bering Boğazı yoluyla Amerika’ya gidip yerleşen Türkler olduğunu ciddi kanıtlarla ortaya koymuştu (bk. “Türkler ve Kızılderililer”, Pegasus Yayınları).
Bizim konu edeceğimiz kişi ise 1990 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Meksikalı şair ve yazar Octavio Paz (1914 – 1998) ile onun “Yalnızlık Dolambacı” adlı kitabı (Cem Yayınevi).
.
UZAK AKRABA GİBİ
.
Biz Türkler -Aztek ve Maya uygarlık kalıtlarının üzerinde yaşayan- Meksikalıları pek yakından tanımıyoruz. Kovboy filmlerinde bize nasıl gösterildiyse öyle; içine kıvıl kıvıl canlı kurtçuk attıkları minik flüt kadehteki -insanın boğazından aşağıya alev gibi inen- tekilaları fondip yapan; köşe başlarında gitar çalarak yanık sesiyle türküler söyleyen; daha çok da hasır sombrero’sunu (İspanyolcada ‘gölge’ anlamına geliyormuş) yüzüne eğmiş uyuklayan tembel tenekeler!..
Tabii bir de Kayseri kökenli yönetmen Elia Kazan’ın (ülkede diktatörlüğe son veren) Meksika Devrimi’ni anlattığı, Marlon Brando’lu Holywood filmi “Viva Zapata”dan…
Yıllar önce bir grup gazeteciyle ABD’ye yaptığımız gezi sırasında, bizi Büyük Kanyon’a götüren helikopterin pilotunun Türk olduğumuzu öğrenince “Ben sizleri Meksikalı sanmıştım.” demesini yadırgamıştık.
Yadırgamamalıymışız.
Avukat olan babası, Meksika Devrimi (1910) liderlerinden Zapata’nın ABD Temsilciliğini yapmış olan Octavio Paz’ın “Yalnızlık Dolambacı”nı okuyuncaya değin Meksikalılarla Türkler arasındaki benzerliğin ayırdında değildik.
.
“BEN, HİÇ KİMSE!”
.
Dünyanın iki ayrı ucunda yaşayan Türk ve Meksika toplumlarının ortak yapısını en iyi anlatan söz, belki de şu:
“Kapalı ve suskun ruh.”
“Meksikalı dünyadan, insanlardan, hâttâ kendi kendisinden uzak yaşayan insandır.” (sayfa 24)
“Bir gün yan odadan beklemediğim bir gürültü duyunca yüksek sesle sormuştum: ‘Hey, kim var orada?’ Hizmetimize yeni girmiş olan köylü kadın usulca karşılık vermişti: ‘Hiç kimse, efendim, benim!’ ” (sayfa 41)
Sanki bir Meksika köylüsünün değil de bizim ‘sessiz çoğunluğun’ sesi gibi:
— Ben, hiç kimse, efendim!
Ve yine bizim gibi ‘erkek egemen’ hâttâ ‘maço’ toplumun içinde bulunduğu ya da içine itildiği “Yalnızlık Dolambacı”nda bir de “baba” figürü var: “Don Hiç Biri… Hiçliği ve anlamsız gevezeliği ile dünyamızı sarıp doldurur.” (sayfa 42)
.
GERGİN BAYRAMLAR
.
Octavio Paz, Meksika’yı komşusu ABD ile karşılaştırırken sanki Türkiye’yi Avrupa ile kıyaslıyor:
“Onlar varlıklı, biz yoksuluz. Onların kültürel mirası demokrasi, kapitalizm ve endüstri devrimi; bizimkisi tekelcilik, feodalite ve dinde yenileşmeye karşı çıkmak…” (sayfa 15)
Kitabı Türkçeye kazandıran değerli bilim insanı Bozkurt Güvenç (1926 – 2018) de yazdığı önsözde, Türklerle Meksikalıların ortak yazgısının ‘öncesiz ve sonrasız yalnızlık’ olduğunu vurgulayıp soruyor:
“Meksika ile Türkiye’nin ‘yol ayrımı’ sanki burada (fiesta’larda) başlar. Ama, bizim Fiesta, Fasching ya da Carnaval türü, katılma yoluyla boşaldığımız bayramlarımız yok! Çoğu bayramlarda kendi gurbetçiliğimizin seyircisi durumundayız. Neden hiç gülmüyoruz, neden hep hüzünlüyüz, neden gerilmişiz yay gibi ve patlamaya hazır bekliyoruz dolu tüfekler gibi?”
.
ÇINGAR’IN KÖKENİ
.
İşte, bu noktada da bir olasılıkla ortak olan bir sözcüğümüz devreye giriyor; “çıngar” (sayfa 79 – 81 – 82).
İspanyolların, dolayısıyla da İspanyol asıllı Meksikalıların dilinde “chingar; çok içki içip kendinden geçmek” demekmiş.
Çevirmen Güvenç, kökenbilimcilere ipucunu veriyor:
“Türk argosundaki çıngar (kavga) çıkarma deyiminin İspanyolcadan gelip gelmediği, araştırılmaya değer.”
[TDK’ya göre ‘çıngar’ Rumcadan dilimize girmiş. İsmet Zeki Eyuboğlu ise Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü’nde, bu sözcüğün Türkçe olduğunu belirtiyor: “çınğ’dan çınğ-gar /çıngar (gürültü, patırtı, çın diye ses çıkarmak. Anlam genişlemesiyle dövüşme, vuruşma.)” Zaten, Türkçe olmasa şaşardık!]
Bu arada, İspanyol – Meksikalı melezlerine Meksika’da verilen ad:
“Mestizolar”
Türk kökenli Amerika yerlisi Kızılderililer gibi, bu mestizolar da mutsuz ve umutsuz.
Octavio Paz, söz konusu olumsuzluğu, çağdaşı olan bir başka Meksikalı ozandan, Alfonso Reyes’ten yaptığı alıntıyla vurguluyor:
“Amerikan yerlileriyle mestizolar, türküyü alçak sesle çığırmak zorundaydılar. Çünkü ‘kenetlenmiş dişlerle’ özgürlük türküsü söylenemez.”(sayfa 40)
.
DİPLOMAT GÖZÜYLE
.
Kimi okurlarımızın “Elin Meksikalısı!” diye dudak bükebileceği şair ve yazar Paz, kesinlikle ‘derya içre olup deryayı bilmeyenlerden’ değil. Fransa, Japonya, İsviçre ve Hindistan’da Meksika Büyükelçiliği yapmış. Ülkesini dışarıdan da gözlemlemiş. Dünyanın ünlü birkaç üniversitesinde “Octavio Paz kürsüsü” var. Ayrıca, Ernest Hemingway gibi o da İspanya İç Savaşı’na katılmış, Cumhuriyetçiler safında çarpışmış.
Ve Paz hem İspanyol hem de yerli kanı taşıyan bir ‘mestizo’.
Ama asla sinik, silik ya da öfkeden dişleri kenetlenmiş bir aydın değil.
Kendi halkının özgürlük türküsünü üstelik ‘âvâzeyi bu âleme Davut gibi salarak’ serin kanlılıkla söylüyor.
“Yalnızlık Dolambacı”nın rahmetlik çevirmeni Bozkurt Güvenç’in deyişiyle “Türklüğün türküsünü (böylesine geniş oktavda, yüksek sesle) çığıracak” ozanlar; yerli Octavio Paz’lar aranıyor.
.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
.
Meksika’yı seven Covid on dokuz
Bizi sevme, her türlü sevgiye tokuz!
.