Devletin Kılıcı ve Kalemi

Türkiye, bir terör faciasıyla daha sarsıldı. İstanbul Dolmabahçe’deki iki ayrı patlamada, 37’si polis 44 kişi şehit oldu, 90 kişi yaralandı. Saldırıyı, PKK’nın TAK kolu üstlendi.

Şehitlere Tanrı’dan rahmet, yaralılara acil şifa, ulusumuza başsağlığı diliyor, terörü lanetliyoruz.

NİÇİN DOLMABAHÇE’DE

Ülke iç güvenliğinin en üst sorumluluk makamı, İçişleri Bakanlığı. Bu bakanlık koltuğunda oturan Süleyman Soylu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde, şehit polislerimizden beşi için düzenlenen törende, ‘hutbe’ benzeri bir konuşma yaptı. “İntikamları alınacak.” dedi. ‘Devletin kılıcının uzun’ olduğunu da söyledi.

PKK‘yı, yayılmacı – vahşi Batı’nın yarattığına, besleyip semirttiğine hiç kuşku yok.

Bölücü terörün saldırı yeri olarak Dolmabahçe’nin seçilmesi ise iki yönden düşündürücü.

Birincisi:

1968’de Dolmabahçe’ye, ABD 6’ncı Filo’suna bağlı bir uçak gemisi ile beş destroyer gelmişti. Bir grup eylemci üniversite öğrencisi, karaya çıkan ABD askerlerini ‘denize döktü’. Filo, Dolmabahçe’ye ilk kez hangi gün demirlemişti dersiniz? Sıkı durun:

15 Temmuz.

Ne rastlantı:

Bundan beş ay önceki, 240 cana, iki bin 195 yaralıya mal olan FETÖ’cü darbe girişimi de “Coni’lerin denize dökülmesinin 48’inci yıldönümüne” denk geldi!

İkincisi:

‘PKK ile arasına mesafe koymamakla’ eleştirilen HDP’liler; 2015’te, dönemin Başbakan Yardımcısı Akdoğan ve İçişleri Bakanı Ala ile ’10 maddelik bir metin’ üzerinde uzlaştıklarını öne sürerler. “AKP’nin ısrarla reddettiği” uzlaşı şu adla anılmıyor mu:

“Dolmabahçe mutabakatı”.

O görüşmelerin yapıldığı Dolmabahçe Sarayı, PKK’nın son saldırı yerine sadece yüz elli metre mesafede.

‘SAHİCİ’ BARIŞ ADIMI

Peki, PKK’nın arkasında ‘küresel zorba’ var diye, teröre teslim mi olacağız?

Atatürk’ün tarihe gömdüğümüz ‘tam bağımsızlık’ ilkesini yana yakıla arasak da devletimiz, terörle savaşımdan elbet vazgeçmeyecek.

Ama, bunun yolu yalnızca ‘devletin, kılıcını kullanması’ olmamalı. Zaten o kılıç, Atlantik ötesine erişecek denli uzun da değil.

Doğu ve Güneydoğu’da okul yüzü görmeyen sayısız çocuk var. Örneğin, Zap Vadisi boyunca üç beş evlik mezralarda yaşarlar. Hele, kış koşullarında yollar kapanınca dev birer duvar olan karlı dağlar arasında yazgılarıyla baş başa kalırlar. Devletin şefkatli eli, helikopterle ulaşacağı o çocukları okula taşıyabilir. Belki de yine sayısız ‘atanamayan öğretmen’le buluşturup ‘sahici’ barış için bir adım atabilir.

Unutmayalım; devletin ‘kalem’i de var ve o kalem ‘kılıçtan keskindir’!

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

 Futbol ki neşedir / Şehidistanda hüzünlenir