ÇİÇEĞİ BURNUNDA ‘DİL YANLIŞLARI’

Şaşırtıcı olmadı; 2020’yi, medyamızın -ve de medya ünlülerimizin– eline, diline dolanan Türkçe yanlışlarıyla uğurladık. Yeni yılı da yine onlarla karşılıyor ve haşır neşir olmayı sürdürüyoruz!

Kimi zaman, mum dibine ışık vermiyor. Türkçe yanlışları konusunda kitaplar da yazmış olan ünlü bir akademisyen, haftanın beş günü yayımlanan tv izlencesinde arada bir, ‘ölümcül bir hastalık atlatmış olduğunu’ söylüyor.

Kendisine, geçmiş olsun diyoruz.

Ama, bildiğimiz kadarıyla “ölümcül hastalık” olmaz; “ölümcül hasta” olur.

Dilimizdeki “-cil”, “çıl”, “-cül” son eki; eklendiği sözcüğe ‘düşkünlük, benzerlik, alışkanlık, yakınlık’ gibi anlamlar yükler. Doğru örnekler: insancıl, bencil, balıkçıl (balığa düşkün kuş), kırçıl (beyaza çalan saç, sakal)…

Ölüme yakın olduğuna inanılan kişiye de “ölümcül hasta” denir. Ama, kovit 19, kanser vb. hastalıklar “ölümcül” değil, “öldürücü”dür. 

‘SANI’ İLE ‘SANRI’ AYRIMI

Tanınmış bir tıp profesörü de 19 Kasım 2020 günü TRT 2′deki ‘iletişim’ konulu izlencenin konuğuydu. Kendisiyle yapılan söyleşi sırasında şöyle bir tümce kurdu:

— İnsanı tanıyoruz ‘sanrısından’ uzaklaşmamız lazım.

Sayın profesörün üstüne basa basa söylediği “sanrı” yerine kullanması gereken sözcük, “sanı” (sanma durumu ya da sonucu, zan, zehap).

“Sanrı” ise bir ruhbilim terimi; ‘uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı, gerçekte olmayan olguları algılaması’ demek. Batı dillerindeki karşılığıyla “halüsinasyon”.

(Geçmişte bir başbakan TBMM kürsüsünde “halüsinasyon” demek isterken birkaç kez dili dönmeyince ürküye kapılmıştı. Bu sözcüğün Türkçesi “sanrı”yı bilmiş olsa güç duruma düşmeyecekti.)

MÜTEHASSIS / MÜTAASIS (!)

Yüksek satışlı bir gazetemizin 26 Aralık 2020 tarihli internet sürümünde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın (bir gün önceki) cuma namazı çıkışında söylediği sözler şöyle yer aldı:

“… Öncelikle sağlık elemanlarımız olmak üzere aşılama sürecini başlatacağız. Ben aşı olacağımı zaten açıklamıştım. Bu konuda tüm vatandaşlarımı da aynı hassasiyete davet ediyorum. Bu işin mütaasısı doktorlarımızdır. Herkes bu alanda konuşmamalı.”

‘Uzman’, anlamındaki Arapça kökenli “mütehassıs” sözcüğünü, yukarıdaki haber metninde tanımakta güçlük çektik.

Sözcüğü bir de gündelik konuşmalarında şöyle kullananlarımız oluyor:

“Çok mütehassıs oldum.”

Türkçesi ‘duygulanan, hislenen’ demek olan yine Arapça kökenli sözcüğün doğrusu ise yukarıdaki gibi ‘-ı’ sesiyle değil, ‘-i’ sesiyle yazılıp söylenen “mütehassis”tir.

Aynı  gazetenin 2 Ocak 2021 tarihli sayısında yer alan, değerli üst düzey yönetici imzalı yazıda da şu dilbilgisi yanlışı yapıldı:

“… Ne iktidarın, ne muhalefetin uşağı olmadık.” 

Bir tümcede, “ne… ne” diye yinelenen bağlaçlardan sonra yüklem olumluya döner:

“… Ne iktidarın ne muhalefetin uşağı olduk.” 

AİLE EŞRAFI (!)

Çiçeği burnunda bir siyasal parti liderinin, 20 Kasım 2020 günkü konuşmasından:

— Kaybolan özgürlük günleri, insana ‘geri iade’ edilemez.

Adalet arayışı açısından güzel bir tümce ama keşke Türkçe yanlışı içermeseydi…

Arapçadan dilimize girmiş “iade” ve Türkçe “etmek” sözcükleriyle yapılan “iade etmek” eylemi (fiil) zaten “geri vermek” demek.

Dilimizde, “Geri iade etmek” diye bir eylem ise yok.

Siyasetten dem vurmuşken…

Genç ve başarılı bir tv sunucusu, 25 Aralık 2020 günkü “Haber Masası” adlı izlenceyi sunarken şunları söyledi:

— Devlet Bahçeli, Meral Akşener’e ‘evine dön’ çağrısını ikinci kez yineledi. 

Sayın Bahçeli’nin, çağrısını ikinci kez yinelemesi için üç kez söylemiş olması gerekir. Oysa iki kez söyledi yani bir kez yinelemiş oldu.

Bir muhalefet milletvekili, 2 Ocak 2021 günü, kamu kurumlarından birinin yöneticisine ilişkin yolsuzluk savını dile getirirken şöyle dedi:

— Aile ‘eşrafını’ ağırladı.

İşte, Osmanlıca sözcük kullanma hevesi yüzünden düşülen bir dil yanlışı daha.

Arapça “eşraf”, bilindiği gibi ‘bir yerin zenginleri, sözü geçenleri, ileri gelenleri’ demek.

Sayın vekilin kastettiği sözcük ise yine Arapça “fert”in çoğulu olan “efrat”

Kendisinden, yanlış Osmanlıca yerine öz Türkçe “birey” sözcüğünü kullanıp “Aile bireylerini ağırladı.” demesini beklerdik.

Bir başka yolsuzluk savını da genç bir gazeteci 22 Aralık 2020 günü tv’de dile getirirken Türkçe deyimi bozdu:

— Deveyi hamuduyla götürmüşler.

Oysa “hamut”un deveyle değil, atla ilgisi var. Bu sözcük, ‘araba koşumunda atların boynuna geçirilen ağaç ya da üstüne meşin geçirilmiş çember’ demek.

Meslektaşımızın söylemeye çalıştığı deyimdeki doğru sözcük ise ‘deve semeri’ anlamında olan, ‘v’ harfiyle yazılıp söylenen Farsça kökenli “havut”.

Dolayısıyla deyimin doğrusu da:

“Deveyi havuduyla yutmak (götürmek) (Eline geçen ve hakkı olmayan şeyleri kendi çıkarı için kullanmak.)

TEKABÜL / TEKÂMÜL / TEKAMÜL

Öte yandan, sahte içkiden ölümlerin artmasını konu alan bir izlencenin sunucusu, “tekabül” (karşılık olma, karşılama, yerini tutma) ile “tekâmül” (olgunluk, olgunlaşma gelişme) sözcüklerini birbirine karıştırdı; üstelik ‘kalın k’ ile defalarca “tekamül” dedi. İzlencenin konuğu olan sosyal güvenlik uzmanı da aynı yanlışı hem de birkaç kez yinelemez mi!

Bu da tv’deki bir sigorta şirketinin reklam sloganından:

“Üst düzey araç ikâme hizmeti…”

Yerine koyma, demek olan “ikame” sözcüğünün k’si kalın, ikinci hecesi de uzun okunur.

‘Bir yerde sürekli oturma’ anlamındaki “ikamet” de öyle. ‘Oturulan yer’ demek olan “ikametgâh”ın ise yine ikinci hecesi uzun ama yalnızca ‘g’ sesi incedir; zaten o nedenle g’den sonraki a’nın üzerine düzeltme imi (şapka) konulur.

KOORDİNELİ (!) KAMPANYA

Batı dillerinden Türkçeye giren sözcükleri de sıklıkla yanlış kullanıyoruz.

Konuya ilişkin kötü örneklerden biri, gündelik bir gazetemizin internet sürümünde, 27 Aralık 2020 günü yayımlanan şu haberdi:

“AB, 446 milyon kişiyi Covid – 19’dan korumak için koordineli bir aşı kampanyası başlattı.”

‘Eşgüdüm’ anlamındaki “koordinasyon” (Fr. coordination) nasıl olduysa Türkçeye doğru aktarılmış bir sözcük. Ama, aynı dildeki “coordonné” (koordone, okunur); dilimize “koordine” diye yanlış girmiş; “eşgüdümlü” anlamında sıfat olarak kullanılıyor. Bu sıfata ayrıca “-li” yapım eki ekleyerek “koordineli” demek, çifte hata.

Geçen yılın sonlarında en çok da bir kanalın 26 Aralık 2020 gecesi yayımlanan “bilgi ve kültür yarışması”nda (!) sorulan şu soruya takıldık:

“Ham kavun için ne denir?”

‘Dünyaca ünlü’ yarışmanın sorularını hazırlayanlara bakılırsa:

Ham kavuna, “kabak” denirmiş.

Oysa bizim bildiğimiz, “kelek” denir.

“Kabak çıktı.” ham karpuz için söylenir. Olgunlaşmamış kavun, “kelek”tir; turşusu yapılır.

Galiba burada, “Sözüm meclisten dışarı!” dememiz gerekiyor.

 

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Esirgediğiniz sevgi

Yücelttiğiniz sövgü…

Siyaset batağında

Gına getirten döngü.